15 Haziran 2011 Çarşamba

son durum

Geçen hafta boyunca neler yapıp ettiğimi katiyen hatırlamıyorum. Bugün daha çarşamba ve daha 3 gün önce biten hafta, sanki bin yıl öncesinde kalmış gibi.

Ciddiyim hatırlamıyorum ama bak. Tek bir an bile. (Hmm Cumartesi Florya'daydım bak onu hatırladım şimdi.)

Unutmadan bu haftayı yazayım:

Pazartesi: Ankara'daydım. Pazar sabah oyumu kullanıp gittim, eşimi dostumu gördüm. Adliye günüm ise korkunçtu, 9 İş kalemi ve vezne arasında birkaç defa gidip gelmece, o mahkemeden karar bu mahkemeden dilekçe, o baro odasından pul, buradakinden çıktı, ötedekinden fotokopi kovalamaca... Suyum çıktı. Neyse öğleden sonra dinlenebildim, yemek yedim kahve içtim filan. Akşam eve tabii ki geç geldim.

Salı: İstanbul'daydım ama ofiste değildim. 12'deki duruşmaya neredeyse 2'de girebildiğim için, ancak 3'te ofiste olabildim. 2 saat duruşma beklememin sebebini de açıklayayım; Sayın Hakim 12.10'a duruşma koyuyor ama o saatte yemeğe çıkıyor... Artı, hangi dosya tanıklı hangisi ne kadar uzun gibi bir ön çalışma yapılmamış olduğundan, benden önceki celse yarım saatten fazla sürdü. İki dosyada ki bunlar seri dosyalar, -tahminen- ikişer tanık dinledi, yani toplamda 8 tanık dinlemiş oldu. Neden bu iki dosyayı sona koymadığını gerçekten bilmiyorum, lütfen sormayın.

Ofise geldim yorgun argın, yemek yiyip masraflarımı toparlarken "Aaa" dedim, "Ben de bir eksiklik var diyordum, iş maillerime bakmadım..." Bakmaz olaydım. 3 yeni davamız olmuş. En bombası, geçen hafta gelen bir davaya ilişkin şirkete müzekkere gelmiş, onu görünce bende jeton düştü, cuma günü duruşması var ben daha cevap yazmamışım! Anında yazdım bitirdim tabi, Allahtan çalışmasını yapmıştım önceden.

Aslında akşam rahat bi 9'a kadar çalışmamı gerektirecek birikmişlikte işim vardı fakat Goran Bregoviç konseri de vardı. Allah biliyor, gitmeden önce gerçekten istemiyordum. İlter bana onunla konserlere gitmiyorum, gezi planlarına iştahlanmıyorum diye kızıyor ama ne yapayım, gerçekten ama gerçekten yorgunum ve evde olmayı çok özlüyorum. Eve ilişkin hiçbir aidiyet hissim kalmadı resmen. Toplamıyorum bile, nasıl olsa gece gelip oyalanıp sonra uyuyup sabah geri çıkıyorum... Koltuğun üstü dağınık kalsa ne kalmasa ne. Haftasonları da ya ofisteyim, ya da "Ya bari bir gün bişey yapmadan boş boş oturayım" diye hiçbir şeyi elleyesim gelmiyor. Özenip bezenip yaptığım sonra daha iki tabak yemeden döktüğüm yemekleri hiç saymyorum.

Öte yandan iyi ki de gitmişim, çok güzel bir konserdi. Balkan müziklerini ve Goran Bregoviç'i zaten severim, canlısı tabii ki daha bi ayrı güzel oldu. Evet işlerim birikmeye devam ediyor ama ne yapalım, hem güzel bi konser görmüş olduk hem de İlter'le yeni bir tartışmadan kurtulduk.

Tabii ki gece geç yattım. 1 miydi neydi. Sabah da 6'da kalktım tabii ki, neden:

Çarşamba: Antep!

Antep'i çok seviyorum, şimdi elli saat anlatabilirim bu sevgimi ama halim yok. Kısaca, bana "ev" hissi veriyor. Yabancılık çekmiyorum. İnsanlar sıcak, yemekler güzel, daha ne olsun :) Yalnız maalesef dosya karara çıktı, Antep'te işimiz kalmadı... Keşke hakime durumu izah edip hiç olmazsa bir celse daha isteseydim ama davalı halimle pek samimi bulunmazdım, hem de Sayın Hakim pek "konuşulabilir" görünmüyordu.

Duruşmama girdim, Halil Usta'da küşlememi yedim, sonra mozaik müzesine gidecektim ama açılmamış. E hani Bakan gidip açılışını yapmıştı? Yalan olmuş o açılış, müze yetişmemiş aslında. Gezemedim tabi, hayallerim yıkıldı.

Ben de Bey Mahallesi'ni göreyim dedim. Dar sokaklı taş evli eski bir mahalleyi restore etmişler. Gittim gördüm, enteresan olmuş. Birkaç fotoğraf çektim, sonra baktım ki çok yoruldum, bir süredir Bayazhan'da oturuyorum. Uzun süredir devam eden bu oturumda sadece bir çay ve bir kahve tükettim, umarım beni kovmazlar :)) Ama yemek de yiyeceğim.

Antep'teyken, insanların size yakınlık göstermeleri için aynı ortamda bulunmanız yetiyor. Adliyedekiler, Halil Usta'da aynı masada yemek yediğim amcalar, garsonlar, "Bir defalık binecekseniz bizden olsun madem" diyen tramvay güvenliği, yol sorulan ablalar... Güzel insanlar. Doğu iyidir :) (Hahaha hatta baro görevlisi olan abla Antep'e gelin gelmek isteyip istemeyeceğimi sordu :) )

Yarın ise, aslında duruşmam olmayacaktı. Çünkü Antep dönüşüm gece 22.05'te, yani 23.30'a doğru taksiye binip 12'de filan evde olabileceğim. Yarın için bana görünen duruşmayı Figen Hanım almıştı sağolsun. Fakat her şey o kadar yolunda gitmiyor her zaman.

Perşembe: İstanbul - Üsküdar. Uçum'ların babaları vefat etmiş dün akşam, Allah rahmet eylesin. Bu durumda işbirliğinin önemi elbette daha çok artıyor, Ensar Abi'yi duruşmaya gönderecek halimiz yok. Üsküdar da benim payıma düştü.

Ofise öğlen varabileceğim ama yine erken çıkıp okula gideceğim. Zira artık yüksek lisansımın son dönemecine geldik; proje savunmamı yapacağım. 3 hoca beni karşısına alıp sıkıştırıverecek ama ben yılmaz bir direniş gösterip o diplomayı alacağım... Gibi geliyor bana yani öyle umuyorum, bakalım... :)))

Yani sözün özü, yine eve geç gideceğim.

Cuma mı dediniz? Hah...

Cuma: İzmir. Aslında İzmir'e gitmeyecektim, bu da sonradan çıktı. Ensar Abi gidemeyeceği için, o gün İzmir'deki duruşmalardan biri de benim olduğu için, kader beni seçti :) Diğer duruşma Selda'nın, ama o gün Selda'nın Bakırköy'de de bir sürü duruşması keşfi filan var, onlara gidecek. Bana İzmir'in yolları, sana kurşunlar diyeceğim, yok, olmadı.

Eve ne zaman geleceğimi bilmiyorum. Bilet fiyatıyla ilgili bir durum ama herhalde 14.15'e binerim. Yani lütfen öyle olsun. 16'da evde olayım.

Cumartesi: İstanbul - karışık :) Aslında cumartesi günü benim bayağı bildiğin mesai yapmam lazım. Her şey birikti, haftaya da yine bir ton duruşma var, Ensar Abi gelemez, onun duruşmalarına da gireceğiz. Bu hafta sadece 3 saat ofisteydim, evet sadece dün 15-18 arası 3 saat. O yüzden, tüm birikmişleri cumartesi halletmem lazım. Fakat İlter Çubuklu Hayal Kahvesi'nden kahvaltı indirimi almış. Onu kullanmalıyız. Umarım hava açmış olur, çünkü orada kahvaltı yapmak eminim ki çok güzel bir şeydir. Bozulmasın.

O kahvaltıdan sonra ben kendimi biliyorsam hayatta da ofise gitmem. Gidilmez zaten, ayıp diye bir şey var. Ama gitmezsem başıma neler gelebileceğini şimdilik hesaplayamıyorum, önce yarın ofise gidip haftaya duruşma programının son halini görmem lazım.

Pazar: Ev? Nası yani? Pazar günü İlter Sonispere'ye gidiyor. Evde, yani ev derken bunu geniş anlamda kullanıyorum, Moda'da olacağım. Rahat 3 makinelik çamaşır birikti, yazlık-kışlık halen yapılmadı, her tarafta ayrı bi kıyafet duruyor... Biraz toparlanayım.

Yorgunum, hem de çok.

Beni akşamları güleryüzle karşılayacak, güzel yemek yapan, eli yüzü düzgün, oturmayı kalkmayı bilen bir hanımkızla evlenmek niyetindeyim.

Beni ancak paklar.

Öptüm,
Göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder