22 Ağustos 2013 Perşembe

İşveren sağlığı ve devletin güvenliği

Selam,

Bugün iş sağlığı ve güvenliğine taktım. Yani aslında bu konu epeydir aklımın bir ucunda var ama, bugünkü Resmi Gazete'de "Çalışanların Titreşimle İlgili Risklerden Korunmalarına Dair Yönetmelik" diye bir şey görünce eeeeh dedim, bu ne abi, gün aşırı yeni bir İSG yönetmeliği çıkıyor.

Şimdi siz diyeceksiniz ki, deli mi ne ayol, ne güzel işte iş sağlığına önem veriliyor demek ki, bunun nesine söyleniyorsun?

O iş öyle değil bence. Yani içimden bir ses öyle söylüyor ama kanıtlamaya yetecek sabrım yok. Sabrı olan kızlar eklesin.

Sürekli çıkan mevzuat konusunu araştırırken düşünmemiz gerekenleri sıralayıp kaçayım, rubik küple uğraşmak da meraklısına düşsün:

1. İş kazalarının artık cinayet halini aldığı bir ülkede yaşıyoruz. Gündemin dışına bakmadan yaşayanlar bile memleketin tersane işçilerini, kot kumlayan çocuklarını ya da maden göçüklerini bilir. Fakat bilmediğimiz çok fazla olay yaşanıyor, bunu görmek için Google'a "iş cinayeti" yazmanız yeterli. Hatta ona da yorulmayın, buyrun yazılmışı var: http://iscinayetleriniunutma.org/

2. Bu bakımdan iş güvenliği konusuna eğilmek gerçekten lazım. Fakat,

a. İş güvenliği kavramı bu sene gelmedi, daha önceden de vardı kendi çapında birtakım önlem mekanizmaları. Çok genel şeylerdi; işçiye eğitim verilmesi, güvenlik teçhizatı sağlanması, ağır işler yönetmeliği vs... Fakat bunlar hiçbir zaman gerçekten uygulanmadı. Pres makinesinde eldivensiz çalışıldı, kaynak yapan işçiye gözlük bile verilmedi, sonra o insanlar elinden gözünden oldu. İşçi gitti tazminat davası açtı, mahkeme işyerine keşfe geldi ve ne oldu dersiniz? Mahkeme heyetinin keşfe geldiği gün, birden tüm güvenlik önlemleri alındı, tüm uyarı levhaları asıldı, birden bire tüm işçilerin eğitim aldığına dair tutanaklar bulunduğu ortaya çıktı.

O dava 10 yıl sürdü ve aslında o kazada ölseniz daha iyiydi - çok ciddiyim, bu konuda lütfen bakınız: http://koridorda.blogspot.com/2012/03/is-kazasnda-ilk-yaplacak-ol.html

Nihayetinde, tazminat diye elinize verdiler 3 kuruş, kaybettiğiniz benliğinizle kaldınız. Bu sistemi çalışır hale getirmeden, hangi güvenlik Allahaşkına ya, küfrettirmeyin şimdi.

b. "Eskiden öyleymiş diye cinayetler oluyormuş, şimdi bak bir sürü mevzuat çıkıyor, bunlar azalsın diye" mi diyorsunuz? Kuzum siz hangi dünyada yaşıyorsunuz?

Bu yönetmeliğe uyup uymadığı kontrol edilen yerler nereler biliyor musunuz? Diğerlerini bilmiyorum ama mesela ecza dükkanları acayip denetleniyor. Her gün ama her gün, onlarca eczacıdan telefon alıyoruz. Tabii bu denetlemeyi her tür işyeri için düşünebilirsiniz, bakkal, süpermarket, kuaför, anahtarcı, dönerci... Maksat iş olsun. Zabıtalar sürekli gezip iş sahiplerini tehdit edip duruyor. Cezalar da öyle "dostlar alışverişte görsün" gibi değil ha, devebayıltan cinsten. Binlerce liralardan bahsediyoruz. Gerçi bunlar büyük üretim alanlarının elinin tozu etmez ama esnaf için önemlidir.

En popüler meselemiz, risk değerlendirmesi meselesi. Gerçi ondan önce işyeri hekimi meselesi vardı, şimdilik o konu gündem dışı kaldı ama seneye ısınıp tekrar önümüze sürülecektir. Efendim risk değerlendirmesini nasıl yapıyoruz, eczanenin riski mi olur, falan filan.

İkinci popüler cevabımız, çalışanlardan düzenli sağlık raporu alınması. Manavlar da aynı şekilde denetleniyor mu bilmiyorum.

Üçüncüsü ise, kapıya engelli rampası koyma zorunluluğu. O dükkanlar o şekilde yapılmış, tamamına ruhsat verilmiş, kaldırımlar belediye tarafından her sene olmak kaydıyla yapıladurulmuş, ama engelli rampasını eksik bırakan kişi dükkanda iş yapan esnaf olmuş.

Takdir edersiniz ki bu biraz garip bir görüntü. Nitekim biz de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nı aradık konuyla ilgili, dedik ki "Tamam tabii ki engelli rampası gerekli bir şey ama, ne yapalım kaldırımı mı sökelim? Bu işi belediye ele almamalı mıdır?" Bakanlık ne dese beğenirsiniz, "O işin nasıl yapılacağını henüz biz de bilmiyoruz." Vallahi böyle dediler.

Bu arada, engelli rampası meselesi yürürlüğe yeni girdi ama kanun aslında sekiz yıllık. Sekiz yıldır yapılan binaların dükkanlarından tek birini biliyor musunuz ki, önünde engelli rampası olsun?

c. Son olarak; AB direktiflerine dayandırılıyor hep bunlar. Çok güzel, ben AB'yi seven insanım. Hatta bizi almamalarını gayet mantıklı ve yerinde görüyorum. Çok farklı dünyaların insanlarıyız, kafalarımız gerçekten farklı çalışıyor, sadece mevzuat değiştirerek nasıl Avrupalı olabiliriz ki? Bunu Avrupayı yüceltmek bağlamında söylemiyorum, gereksiz milliyetçilik yapmayın. Farklıyız işte ve biz ne kadar özensek de, o fark - bu kafayla- kapanmayacak.

Bunu şunun için söylüyorum, AB'nin bir tek leyleği kalmış olabilir. Fakat bizim görmemiz gereken daha milyonlarca kuş var. 20 yaşında ölen silikozisliler için hiçbir şey yapmıyoruz biz. Göçük altında kalanlara ancak hayatlarını kaybetmelerinden sonra ulaşabiliyoruz. Hiçbir güvenliği olmadan bina tepelerinde amelelik yapan binlerce insana dönüp bakmışlığımız yok. Bu yönetmelikler onlar için de değil mi? Neden bu cezalardan patronlar değil de, yol üzerindeki dükkan sahipleri dertleniyor? Neden rampa zorunluluğu dükkan sahibine getiriliyor da, o binayı yapan müteahhitin dünyadan bile haberi olmuyor?

Bırakın bunları ya, nefes almamız bile paralı oldu artık bu ülkede.

Kanun-yönetmelik dediğini, sürekli yeni kurallar ve para cezaları öngören metinler olarak tanımlıyorum artık. Başka hiçbir işe yaradıkları yok.

Daha örnek bulurum da asabım bozuldu şimdi, uğraşamayacağım.

Öptüm.
Göksun.

13 Ağustos 2013 Salı

böyle buyurdu ahriman.

selamlar cümleten,

bir süredir tatildeydim, ne resmi gazeteye baktım ne başka bir şeye. itiraf edeyim, bugün mesaiye başlayınca da hiç canım geriye dönüp bakmak istemedi. giderek sıtkım sıyrılıyor her şeyden, gündemi takip ettikçe iyice anarşist oluyorum. halbuki dünyadaki herkes bohem filan olsa ne güzel yaşardık. 

en azından resmi gazeteye, bugün geri döndüm artık. sıyrıldım demenin ecele faydası yok. avukatlık kanunu'nun beşinci maddesinde değişiklik olmuş. mesleğe kabulde "avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince bilinmiş olmak" şartı kaldırılmış.


linke bakınca göreceksiniz, gerekçe gayet mantıklı. yaraşmayacak davranış dediğin nedir, çevrece bilinmiş olmak derken aslında ne kastedilmektedir, bunlar değişken ve güvenilmez şeylerdir, vs vs. doğru, eyvallah. şimdi sorulara geçelim:

1. bir kere her şeyden önce, böyle bir koşul zaten hiç olmamalıydı. ama vardı ve biz bunu hiç garipsemiyorduk. biliyorum niyet okumak çok ayıp bir şey, fakat bu koşulun iptalinden sonraki uygulamaları takip etme fikri size de gerekli gelmiyor mu?

2. mesleğe kabul veya red kararını verebilecek olanların, bu koşulu bulamayınca sığınabilecekleri bir şey var mı? buna ayrıca bakmak lazım, ben güç sahibi olan herhangi birinin bu gücünü şansını zorlamadan bırakacağına pek ihtimal vermiyorum. üç gün sonra başka bir kural gelip bunu mumla aratabilir.

3. özgürleşmeyi kanunlardan beklemek, tarifsiz bir trajedi değil mi? kanun zaten, olan özgürlüğün sınırlarını belirlemek için değil midir? herhangi bir maddenin kaldırılması insanı özgürlüğe bir adım daha yaklaştırır, fakat kimseye sormadan kanun değiştiren sistem, aynı şekilde yine sormadan yeni kanun yapamamakta mıdır? burada iktidar eleştirisi yapmıyorum, anti-akp söylemi de değil bu, temsili demokrasinin insanları getirdiği tufadan bahsediyorum. yani bu soyut ve kavramsal bir şey, somut ve partisel değil. yalnız bak ben her konuyu gelip demokratik saçmalıklara ve manipülasyonun kaçınılmazlığına bağlar oldum, güya iki yıldır yazacağım bu konuda ama hala tık yok... dur bakalım yavaş yavaş kendisi çıkıyor zaten.

ya çok komik değil mi sizce de, boynumuzda kat kat zincir var, biz o zincir "bir tık" gevşedi diye bayram üzerine bayram ediyoruz. bunu her konu için söylüyorum, kafam avukatlık kanunu'ndan çoktan çıktı benim. 

ha öte yandan, tamam zincirlerden birinin tek bir halkası az bir gevşedi ve biz mutlu olduk. fakat? diğerlerinin gittikçe sıkılaşması? yine sözkonusu kanuna dönersek, ne oldu şimdi, avukatlığın şerefi mi kurtuldu? insanların avukat olmasına yönelik engel mi kalktı? savunma artık daha mı güçlendi?

savunma böyle güçlenecek olsaydı, kişibaşına düşen milli avukat sayımız olmuş yetmiş beş, şu an güçten yıkılıyor olmamız lazımdı. yok öyle bir dünya. 

peki tamam, bu iptal kararının fiili sonuçlarından şüpheliyiz ve biraz da karamsarız. peki hiç mi iyi bir şey değil bu, enseyi o kadar mı karartalım?

yoo iyi bir şey. kötüye kullanıma son derece açık, subjektif, her gelenin kafaya göre uygulamaktan imtina etmeyeceği, olması gerekene hiç uymayan bir koşuldu. yaraşmayacak tutum ve davranış nedir diye bana sorsalar, terörle mücadeleden alınmış vatandaşa ifade verdirmek için orada polis tarafından bulundurulan avukatın davranışıdır derim. bence bu ne meslekle, ne insanlıkla bağdaşır. ama mesela, bu insana kimse sözkonusu maddeden bahsetmeyecekti. fakat bununla beraber, aynı yerde kendi müvekkiline ifade verdirmeye gitmiş olan meslektaşlarımız şu an silahlı terör örgütü yöneticisi oldukları iddiasıyla tutuklu. hüküm giydikleri takdirde mesleklerini yapamayabilirler. çünkü böyle buyurdu ahriman.

netice olarak zincirdeki her gevşeme bir faydadır. benim takıldığım o değil, bu tür gevşemelerin acısının başka yerden çıkmaması. bir "yetmez ama evet" dendi, neler olduğunu gördük. demek ki anahtar sözcük o değil. bakalım "bu daha başlangıç, mücadeleye devam" denince neler olacak.


*
bu arada, feysbuk'ta bana "peki özgürlüğün teminatı nedir?" diye soran arkadaşıma verdiğim cevap da kaybolmasın, elimin altında dursun:

"hukuk, kanun, yargılama gibi şeyler özgürlük tanıma amaçlı icatlar değildir. bir düzen ve bu düzenin gerekli kıldığı muhtelif kısıtlamalar öngörür. bu bakımdan. kanuna 'özgürlük teminatı' demek bana ironik geliyor. teminat insandır, halktır, bilinçtir. çünkü kanun istenirse çok rahat değişir; herhangi bir sabah yepyeni bir dünyaya uyanabilirsin. bunun emniyet subabı da sadece, neyin ne olduğunun farkında olan halk olabilir. ki o da azınlıkta kalıyor maalesef."

*
note II: aslında haberi gördüğümde aklıma ilk gelen şeyi yazmayı unuttum, işe bak... sakın bu karar, baroların ısrarla reddettiği emekli hakimler filan da gözetilerek verilmiş olmasın? hadi bakalım.