18 Nisan 2011 Pazartesi

keyword

avukatlar gününe ilişkin bi ton malzeme vardı kafamda ama unuttum gitti... o günlerde bayağı mutsuzdum, edebi gücüm kuvvetim yerindeydi hamdolsun fakat tamamen unuttum.

bahsettim son duruşmadan sonraki duruşmalar için kendime hatırlatma:

- 5 nisan salı gebze sulh ceza
- ah tabii ki, 7 nisan salı konya. önemli.
- 11 nisan kartal, kararı okumayan hakim. o kararı öyle verseydi yine bozulacaktı, ortada müzekkere yok bir şey yok...
- ayvalık! 12 nisan. ne gündü.
- allah allah, 13'ündeki kartal duruşmasıyla ilgili aklımda hiçbir şey kalmamış?
- 14 nisan ankara. 19 iş'in fantastik hakimi ve o "garip" avukat bey. garip derken, "tuhaf" gibi değil, "gariban" gibi. ha bir de 10 iş var tabi, son dakkada reddedildi talebimiz...
- 15 nisan gebze keşif. 5 nisan'ın keşfi.

bu kadar şimdilik. vallahi vaktim yok.

4 Nisan 2011 Pazartesi

İzmir - son

İzmir konusuna dönmediğimin farkındayım... O kadar yorgun, mutsuz ve hastaydım ki anlatamam. Perşembe günü bayağı bir stresli geçti, muhteşem (!) bir adliye günü geçirdim. Cuma günü yerimden zor kalktım, feci hastalanmışım. Cumartesi günü ise direk kalkamadım zaten. Pazar çok mutsuzdum. Bugün de yine keyifsizim. Fakat hayat devam ediyor.

Perşembe günü davacı vekili ve hakim elbirliğiyle bana uçak kaçırtacaklardı neredeyse ama Pegasus sağolsun yine rötarlı kalkarak kendini kaçırtmadı.

İzmir'de çok garip bi tanık dinleme usûlü olan bi hakim var. Tanığın ağzından çıkan her şey yazılır mı ya. İlgili ilgisiz, her duyduğunu yazıyor. Tanık bir şeyi gülümseyerek söylese parantez açtıracak (gülüşmeler) diye, o derece. Neyse efendim, bu hakimin mahkemesinde duruşma bekliyorum. Karşılıklı tanıklar dinlenecek, ikişerden dört tane. Duruşma saati 11, ama bu kadar detaylı dinleyen hakimin duruşması saatinde gelir mi?

Bizim tanıklar soruyor bana "öğleden sonraya kalır mıyız" diye, "yok" dedim, "ne münasebet, hakimler öğleden önce duruşmalarını bitirmeden ara vermezler" Pheeey, sen öyle san Göksun Hanım...

Saat 12'ye yaklaştı, mübaşir dedi ki, sıra size geldi ama dört tanığınız birden var, kesin öğleden sonraya kalır, bizim hakim ara verir. İyi de benim uçağım var 14.15'te diyorum, mübaşir haklı olarak diyor ki bizim hakim dinlemez... Neyse, davacı vekiliyle birlikte salona gittik anlattık derdimizi, böyle böyle, uçak var... I ıh, dinlemedi. Şekeri varmış, öğün atlayınca tansiyonunu etkiliyormuş... Ama madem uçağınız varmış yarım saat ara verelim dedi, tamam dedik, 12.45'te buluşmak üzere dağıldık. DAvacı vekili tüm bu esnada orada, her şeyi biliyor.

Saat 12.45 oldu, düşünün ki hakim bile vaktinde geldi, tanıklar tam takım hazır, davacı vekili yok! Yau beklesen bi türlü beklemesen bi türlü, napıcam ben? Tanıklar aradı, cep telefonunu da açmıyor... Napim ne ediim derken, bizim ofiste müvekille ilgilenen arkadaşı aradım, böyle böyle müracaata bırakayım mı diye. Çünkü sonra demesin ki "tanıkları hazır etmişken dinletseydik..." gibi bişey... O da dedi ki "tamamdır müracaata bırakalım." Peki, hakime söyledim "davacı vekili bana kızacak ama üzgünüm, uçağı kaçırıcam, davayı takip etmiyoruz ama tanıkları hazır ettiğimizi lütfen zapta geçelim, kesin süreye uyduk çünkü" dedim. Hakim de peki madem deyip yazdırdı zaptı. Yine elli saat sürdü tabi... Neyse tam zaptı alıp çıkıcam, saat 1, yine bişeyleri değiştiresi geldi sayın hakimin. Dur şunu şöyle yapalım diyene kadar davacı vekili geldi mi sana... Hadi buyur, 4 ayrı tanık var ve saat 1'i geçiyor!

Neyse efendim ben artık bıraktım yetişme derdini, çünkü o arada ofisten Züleyha Abla'yla konuşmuştum ve biletin değiştirilemeyenlerden olduğunu öğrenmiştim. Zaten değiştiremiyoruz, nasıl olsa da kaçırdım, artık ne halimiz varsa görelim şeklindeyim. Tanıklardan birine soru bile sordum düşünün yani. Davacı vekili de kalkıp uzattıkça uzatmasın mı, ilk dinlenen tanığına sonradan soru soracakmış. Şimdi normalde bu İstanbul'da olsa katiyen izin vermem ama şimdi tartışacak zaman yok ki, tamam bıraktım mıraktım ama mucizelere de inanmak lazım öte yandan... Neyse ben bişey demedim, tanığa soru soruldu, saat 13.30'da duruşma biter bitmez ben zaptı maptı almadan dört nala çıktım salondan. Koşarak cübbbeyi verip paltoyu alıp doğru taksiye... Saat 13.35 filan bu arada. Dedim ki böyle böyle, 14'te havaalanında olmam lazım - ama bu arada tamamen bir bilinmeze gittiğimin farkındayım... Daha iki ayrı güvenlik geçicem, bunun sırası var, laptop'u var, ötmesi var...

Allahtan güvenlikte kimse yoktu. Saat 14.05'te salondaydım ve uçak daha gelmemişti... Rahaat rahat yetişmiş oldum ama ömrümden de ömür gitti.

Neyse uçağı beklerken davacı vekilini aradım, antette cep telefonu vardı. Ofisin faksını verip zaptı isticem. Bana demesin mi "Davayı düşürmek için çok uğraşmışsınız çok ayıp ettiniz" diye! "Ne münasebet" dedim, "düşürmek istesem siz geldiğinizde de düşürür ve bu kadar koşmazdım, ayrıca ben tanıklarınızdan bile özür diledim, hakime açıklama yaptım, daha ne yapabilirim!" Karşılıklı neyse'leşip kapattık. Te Allah'ım...

Ama ondan bir önceki adliye günüm fena değildi. İzmir'deydim yine.

Duruşma beklerken salona girdim, bir sürü tanıklı dosya vardı. Birinde, davacı tanıklarından ilki geldi, 60'larda doğmuş bildiğimiz mavi yakalı amca. Geldi anlattı, işyeri aynı anda birden fazla kişiyi çıkarmış, küçülüyoruz demişler, tazminatlatını tam ödememişler vs vs... Neyse işi bitti oturdu bu tanık, diğer davacı tanığı geldi. Bu tanığın derdi de aynı, 10 yıldan fazladır o işyerinde çalışıyormuş, o da yakın yaşlarda ve mavi yakalı - bir şey operatörüymüş, aynı sebeple çıkarmışlar vs vs... Yalnız bu tanık, açık seçik feminen bir adamdı. Saçları, kaçları, yürüyüşü, konuşma stili... Çok açıktı yani bu durum. Ama öyle tercihini iyice gözümüze sokan bir havası yoktu, giyimi normal ama tavrı feminendi. Geldi beyanını verdi, sonra o da oturdu diğer tanığın yanına, gayet normal oturdular cevap verdilen filan... İyi bir şey bu. Bu feminen abi, on küsür yıldır aynı yerde gayetten de çalışıyormuş ve işten herkes gibi çıkarılmış, herkesle aynı anda davasını açmış, birini kazanmış öbürü devam ediyor falan filan. Yani hayatı gayet normal devam ediyor, kendisini işten çıkaran işyeri en başta işe almazlık etmemiş veya bir süre sonra sepetlememiş, şimdi hatırlamıyorum ama on yıl hatta belki daha fazla süre çalıştırmış. Ne güzel bir şey bu, yani güzel olan şey tabii ki insanların işten çıkarılmaları değil, bu insanların da gayet normal hayatlar sürmeleri. İşe alınmaları, yıllarca çalışmaları, kendilerine özel bir sebepten çıkarılmamaları, bir sebepten çıkarıldıklarında haklarını aramaları, kenara itilmemeleri... Bu gerçekten çok güzel.

Daha sözüm var, ama şimdilik bu kadar :)
Sevgiler çok.
Göksun.