27 Temmuz 2012 Cuma

Nereloloyor?

Ya bir şeyler oluyor ama anlamıyorum. Kayıtlara geçmesi açısından bulunsun:

- Bir yerlerin personel terfi bilmem ne yönetmeliklerinde sürekli değişiklik oluyor. Resmi Gazete'de her gün değilse bile haftada en az iki-üç kere, bişey bakanlığı hizmette yükselme bişeyinde değişiklik gibi şeyler yayınlanıyor.

- Bir de, artık tümmm para kazanma şekilleri olduğu gibi devlet kontrolüne giriyor. Geçen gün pazarcılara takmışlardı, yazdım yine buralarda var. Şimdi de tapu/emlak takip elemanlarına takmışlar. Onların da sınavı mınavı bişeyi olacakmış, onlar da devletin kontrolünde olacaklarmış. Şimdi aklıma gelmiyor ama, son zamanlarda bunun gibi çok düzenleme çıkarıldı. Sadece çalışma şekillerini tamamen kontrol altına almaya yönelik değil yaplan şeyler, bunların her biri birer gelir kapısı.

Kafalarından kural uydurup, uymayana basıyorlar cezayı. Aklıma ilk gelen şey işte, adresini nüfusa bildirmeyene birkaç yüz liralık ceza. Kişi başı. Dört kişilik aileysen bittiğin andır. Gibi.

Ya gerçekten neden hukuk okudum ki ben ya of, ne yapayım ben yurtdışında bu diplomayla?

Defolup gidesim var.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Oy Medula Medula...

Sevgili eczacılar,

"MEDULA çalışmıyor diye reçete yapamıyoruz, ne olacak bizim iki günlük hastaların hali, oda buna bi'şey yapması lazım" diyorsunuz ya, kalbimiz kırılıyor.

"En azından noterden tespit yapılsın" derken tabii ki hakkınızın peşindesiniz, ama biz avukatlar, bir hastayı size "Eczaneye git de hiç olmazsa bi iğne vursunlar" diye gönderebiliyor muyuz? Yok öyle bir dünya. Her iğnenin olduğu gibi, her tespitin de bir yeri var.

Hukuki anlamda tespit, bir iddianın veya cevabın aksinin ispatlanması için kullanılan araçlardan biridir. MEDULA sisteminin çalışmadığı ise, zaten halihazırda SGK tarafından bilinen ve kabul edilen bir şey. İnanmayan, TEB'in 25/07/2012 ve 26/07/2012 tarihli duyurularına baksın. SGK her şeyin farkında.Varlığı herkes tarafından bilinen ve kabul edilen bir gerçeğin tespiti de, hukuken talep edilebilir değil, üzgünüm.

Ha eğer sistemin çalışmaması yüzünden uğradığınız zararın giderilmesine ilişkin bir tespit yaptırmak istiyorsanız, karşılayamadığınız reçetelerin veya yardımcı olamadığınız hastaların tespitini yaptırabilirsiniz. Bu tespit, sistemin çalışmadığının değil, sistemin çalışmaması yüzünden uğranan zararın tespitidir. Zarar da her eczanede farklı şekillerde doğduğu için, bu konuda toplu halde tespit yaptırmak zaten mümkün olamaz.

Kolay gelsin,
Göksun.




25 Temmuz 2012 Çarşamba

Bize öyle bi bilgi gelmedi.

- Valilik'i aradım. Önce basına, sonra basın müdürüne (ama müdür yerinde yoktu) sonra planlamaya, sonra yazı işlerine bağlandım.
- İBB'yi aradım. Ruhsat denetimle görüştüm. Orası beni, ruhsat denetim-bilgi edinmeye yönlendirdi.
- RD-BE'yi aradım. "Biz bir bakalım, siz de 15 dakika sonra tekrar arayın" dediler.
- O arada zabıtayı aradım. "Bize öyle bi bilgi gelmedi, ruhsat denetimi arayın" dediler. "Aradım" dedim.
- 15 dakika beklemedim, bilgi edinmeyi yine aradım. "Bizde yokmuş, zabıtayı arayın" dediler. "Aradım" dedim. "O zaman ilçe belediyesini arayın" dediler. "Peki" dedim.
- İlçe belediyesi ruhsat denetimle görüştüm. Tabii görüştüğüm, bağlandığım iki ya da üçüncü kişiydi. "Büyükşehir'i arayın" dedi. Baktım loop'a giriyoruz, bıraktım peşini.

Bu süreçte, yazdıklarımı takiben saydım, toplamda 12 kere kendimi tanıtmışım. Bir o kadar da derdimi anlatmışımdır.

"İyi günler, ben İstanbul Eczacı Odası'ndan arıyorum, Av. Göksun Göndermez. Alışveriş merkezlerinin açılış kapanış saatlerine ilişkin bir düzenleme var mıdır acaba?"

Yok.

Bunu bu karar ısrarla aramamın sebebi ise, bir eczacının kararın varlığına dair iddiası.

Ama yok. Net. Aramayın.

Öps.




23 Temmuz 2012 Pazartesi

Babalık davasında süreler değişmiş, not alın.

Merhaba tekrar,

Babalık davası hükümlerinde bir değişiklik var arkadaşlar, konu mühim, bilginiz olsun.

"Hak düşürücü  süreler

MADDE 303- Babalık davası, çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilir. Ananın dava hakkı, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle düşer.

Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk hakkında bir yıllık süre, atamanın kayyıma tebliği tarihinde; hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlar.

Çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.

Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.”

Madde bu tamam mı. İşte bu maddenin dördüncü fıkrası iptal edilmiş. İptal kararı bugün yayınlanmış ve bir sene sonra yürürlüğe girecek.

İptal gerekçesinde "İtiraz konusu kuralda, çocuğa dava açmak için tanınan bir yıllık sürenin haklı bir sebeple kullanılamaması durumunda bunun yerine bir aylık, çok sınırlı bir ek süre öngörülmüştür. Hak düşürücü niteliğinden dolayı da çok sınırlı olan bu sürenin geçmesinden sonra çocuk, babası ile arasında soybağını kurma ve buna bağlı haklara sahip olma olanağını yitirecektir. Bu nedenle, çocuğun maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını ve hak arama özgürlüğünü sınırlayan itiraz konusu kuralda öngörülen süre adil, ölçülü ve makul değildir." diyor. Yani sebep, bir aylık sürenin çok kısıtlayıcı olduğu ve hak kaybına yol açabileceği. Nitekim başvurunun sebebi de yine buna dayanıyor.

Ama umarım, bu "makul olmayan" ek süre yerine yenisini getirirler. Aksi takdirde, verilmesi "elzem" olan bir sürenin ortadan kaldırılması ve kaş yapayım derken göz çıkarılması sözkonusu olacak.

Sevgiler,
Göksun.

Pazar, esnafı üniforma giyiyorsa pazardır.


Merhaba arkadaşlar,

Geçen cumartesiden beri tatildeydim ve internetim yoktu. Tüm haftayı, yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki gibi bir halde geçirdim nispet gibi olmasın… Bu sefer kırmızı ojelerim yoktu ve okuduğum da Arthur C. Clarke değildi; oje sürmeye vakit ayıramayacak bir yoğunlukla Isaac Asimov okudum. Tavsiye ederim.

Gelelim fasulyenin faydalarına… 

12 Temmuz Perşembe 

(Sonradan yazdığım not: Aşağıdaki yönetmeliği okumaktan başka şeylere bakamadım bile. Sırf 3 Word sayfası bu tuttu zaten. Dur bakalım yavaş yavaş...)

O gün aslında buradaydım ama gözümden kaçmış… Pazar Yerleri Hakkında Yönetmelik’i yayınlamışlar. 

Pazarcılara neden bu derece el attıklarını başta anlamadım tamam mı. 34 maddelik, ekleri filan olan, bayağı bayağı yönetmelik yapmışlar, Allah Allah dedim. Sonra baktım ki, meğer pazarcılık ne önemli işmiş…

-          Pazar yeri kuruluş komisyonu oluşturulmuş. Yani buraların denetimi de “atanmışlardan” sorulacak.

-          Yerleşim planını belediye encümeni yapacakmış. Belediyede eniştesinin kirvesi olan yaşadı.

-          Tezgah sahiplerinde aranacak şartların içinde şu var: “d) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak,”

Yani aslınca ceza hukuku, bildiğin tecrit ve sosyal intikam hukuku. Resosyalizasyon denen şeyin bir hukuk fakültesi fantazisi olduğunu biliyorduk zaten ama yine de iyi kötü bir teorik temel sağlıyordu o fantazi. Şimdi iyice gördük ki, sahtecilik yapacağına git üniversite öğrencilerini telle boğ daha iyi.

Ayrıca EDİMİN İFASINA FESAT KARIŞTIRMA ne lan? Borçlar Kanunu’yla TCK’dan bir kolaj yapıp oturtuvermişler oraya, ha bu arada böle bir suç gerçekten varsa o TCK’yı ayrıca öperim ben.

Bu arada, memleketin yarısının Ergenekon ve Balyoz’a, diğer yarısının da KCK’ya karışmış olduğu gerçeğini hiç saymıyorum bile. Abicim sokakta otobüs bekleyerek bile devlete karşı suç işlemiş olunan bir yerdeyiz biz, pazarcılık da yapamayalım. Peki.

Bana bi devlet bulunsanıza ya, oraya gideyim. Ohannesburg var bir, bence olur.
-          Tahsis ücretinin eski halini bilmediğim için yenisini değerlendiremiyorum ama kesin vardır bi numara.

-          Artık pazar mallarını da “sisteme” bildiriyoruz. Kukumuzun bile “sisteme girildiği” bir ortamda Salihli kirazını takip edilmemesi anlamsız olurdu zaten. (Bu arada Salihli kirazı’nı İstanbul’da öğrendim ben, Napolyon bilirdim. O da güzel, bulursanız bana da alın.)

-          Bu arada, elli saattir bu kanunu okuyoruz, bir kere “pazarcılar esnaf odası” demedik ki var öyle bir oda? “Devlet varken esnaf odası neymiş” zaar…

-   “Üreticiler, pazar yerlerinde yalnızca kendi ürettikleri sebze ve meyvelerin satışını yapabilir. Satılabilecek toplam mal miktarı, adet ile yapılan satışlarda 300 adet, bağ ile yapılan satışlarda 100 bağ, kilogram ile yapılan satışlarda 200 kilogramdan az olmamak üzere belediye encümenince belirlenir.

E zaten Salihli kirazı yiyemeyecekmişiz ki biz? Ahahahahahah diyecek hiçbir şey bulamıyorum. O zaman Bostancı’yı yeniden bostan, Langa’yı yeniden kavun karpuz alanı yapalım, Fıstıkağacı’ndaki binaları yıkıp yerine fıstık dikelim. Hatta madem sivilleşiyoruz, Kuleli Askeri Lisesi’ni yıkıp yerine kompile badem ekelim. Mis gibi. Burada yetişmeyen şeyler için de ne yapalım, bulduğumuza şükredelim. Karadeniz’e narenciyeyi, Akdeniz’e taze fındığı yasaklayalım. Nasıl? Ya da pazarcılığı olduğu gibi kaldırıp, eşekleri süpermarketlere sürelim.

Bu arada, Çanakkale'den domates karşılığında, Adana'dan narenciye göndertebilirim. Aklınızda olsun.

Bu yeni ekili dikili alanların ise kimin elinde kalacağını hiç tartışmıyorum dikkat ederseniz.

Satılabilecek mal miktarının belirlenmesi ise bambaşka. Arkadaş sizi anlamıyorum ki, “kimse belirli bir miktardan fazlasını satamaz” derken acaba fırsat eşitlikçisi misiniz, komşusu açken tok yatan bizden değildir’ci misiniz, motomot eşitlikçi birtakım komün kafalılardan mısınız yoksa “fazlasını ancak ben satarım” diyerek, liberalizmin pis suyu olan kapitalizmin bile suyunu çıkaranlardan mısınız? Bir  deyin hele, siz necisiniz?

-      "Satış yeri bulunmaksızın satış yapılmaz. Çünkü “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ve üstelik bize oy vermeyen de patates dinindendir. Biz kutsamadığımız kazancı fitil fitil almasını biliriz, yanlış bir kutslaınız varsa o sizin yanlışınız. 

      “Senin vergin ne ki bir de bişeyler kutsuyor?” derseniz, devlete karşı suç işlemiş olursunuz, işlemeyin.

-   19/7 “Dördüncü fıkrada belirtilen kese kağıdı, yapılmaz. Anlayanın bir iftarı benden. Oruç tutmadığınıza inanmamı beklemiyorsunuz herhalde? (Gerçekten tutmayan kriptolu mesaj göndersin. Ayşe tatile çıkabilir.)

-          Haa esnaf odası “ilgili meslek kuruluşu” olarak geçmiş bir yerde. Fiyat etiketi dağıtacağımış.

-     Artık elektronik tartı kullanılacakmış. Muasır medeniyet seviyesini Pazar tezgahlarından yakalamak saadet verici. Bu arada, pazarcılardan “tahsis sahibi” diye bahsediyor hep, yeni uyduruk sıfatımız hayırlı olsun. Pazarcı o, bildiğin pazarcı. Esnaf. Ekmeğinin peşinde. “Tahsis sahibi” değil, ne o öyle işadamı gibi, hayatı kariyer olmuş, işe “İK prosesinden” geçip yönetim kurulundan onaylanarak gelmiş gibi… Gerçi onu da öyle yapıyorlar artık ya bakma. Kendine pazarcı değil tahsis sahibi diyen esnafla işim olmaz hacı, ben gider süpermarketteki “satış görevlilerinden” alırım iki bağ maydonozumu.

-          26. madde diyor ki, Yönetmelik’e aykırı davrandığın bir sene içinde tespit edilirse, FAALİYETTEN MEN edilebiliyormuşsun. Kim tespit edecek, belediye zabıtaları. Anladınız siz.

-          Faaliyetten men dediğim, tahsisin iptali değil. O da var ama o başka.

-        “Tahsis sahipleri ile bunların çalıştırdıkları kişiler, mevsim şartlarına uygun olarak özellikleri ilgili meslek kuruluşunun görüşü alınarak belediyelerce belirlenen kıyafeti giymek zorundadır. Bu kıyafetler, ilgili meslek kuruluşu tarafından sağlanabilir.

            Tektip candır. Pazar, eğer pazarcılar üniforma giyiyorsa pazardır.

            Hasiktir diyorum. Küfür değil, Osman Baydemir’inkinden.

-    "Pazar yerinde faaliyet gösterenlerin, mesleki bilgi ve deneyimlerini artırmak ve ilgili mevzuatta yer alan hak ve yükümlülükleri hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamak amacıyla eğitime tabi tutulmaları Bakanlıkça öngörülebilir. İyi de kardeşim o domatesi sen mi yetiştirdin, kabzımalla sen mi pazarlık ettin, mallar getirilirken onun taşıma zararına sen mi katlandın, tezgahta sen mi bağıracaksın? Eğitimde ne anlatacaklarını içtenlikle merak ediyorum. Satış yeteneği pazarcıdan daha gelişmiş kaç kişi olabilir be?

-       “Tüketicilerin pazar yerlerine kolaylıkla ulaşabilmelerini teminen belediye veya ilgili meslek kuruluşu tarafından ücretsiz servis hizmeti verilebilir. – Koş Albayrak koş…

-          Yürürlük maddesini kurcalamadım ama hepsi hemen yürürlüğe girmiyor.

Diğer günlerin gazetelerine daha başlayamadım bile, kusura bakmayın artık.

İyi "pazarlar,"
Göksun.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Kanun dediğin bir torba, ama büzülemeyeninden.

Şimdi düşüp bayılacağım, yine torba kanun çıkmış, hem de bu sefer iki tane.

Okurken tepki cümlelerimi Twitter'dan yazdım, buradakiler onların derlenip toplanmış hali olacak. Neyin kaçıncı maddede olduğunu maalesef not almadığım için ise, ctrl+f yapmak size düşüyor. Yapsam iyiydi ya neyse tembellik ettim...

Gün itibariyle iki yeni torba kanunumuz var, bunlardan biri sağlık bakanlığı ve şürekasını ilgilendiriyor. Linki şudur: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/07/20120712-12.htm

- Sezaryen doğum meselesi bir kanuna girdi şükür sonunda. Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nun 153. maddesine,  “Gebe veya rahmindeki bebek için tıbbi zorunluluk bulunması hâlinde doğum, sezaryen ameliyatı ile yaptırılabilir." ifadesi eklenmiş. Bunu Feysbuk'ta yazınca Deniz "Öyle değil miydi zaten?" diye sordu, bunun üzerine biraz bakındım ama yasal bir düzenleme göremedim. Uygulama tebliğinde filan var idiyse bilmiyorum. Ama artık yasaya girdi, bu net.

Aynı maddenin ikinci cümlesinde ise özetle, doğum sonrası sağlık sorunu olması halinde annenin bir hafta hastanede tutulması zorunluluğu vardı. Kaldırmışlar. Anamızı aldığımız gibi, çocuğumuzu da alıp gidiyoruz. Ya da belki, çocuğumuz anasını da alıp gidiyor. Yani sağlığa inanmıyorum ama bir gidiş var.

- Aynı kanunda nargile meselesine de el atılmış. Geçenlerde "artık nargilelerin üzerinde de uyarı olacak" gibi bir şeyler duyduğum zaman yem-min ediyorum bunu bir Zaytung haberi filan sandım. Fakat gerçekmiş, artık o iktidarsız adamları nargilelerin üzerinde de görecekmişiz. Shit.

- Psikologların devletten iş almaları için bir sağlık kurumunda tecrübe kazanmaları şartı kaldırılmış. Yani kaldırılan şey, tecrübe şartı değil, bunun bir sağlık kurumunda olması şartı.

Yani cemaat dershanelerinin rehberlik servisleri ya da yurt abiliği filan da iş görüyor.

Bu kanunda daha bir sürü değişiklik var ama biliyorsunuz ben bu işi "keyfe keder" yaptığım için biraz yüzeysel takılıyorum. Hep diyorum, bunu benim işim haline getirecek bir teklif alayım, anında kabul ederim hiç sorun çıkarmam.

Bir diğer kanunumuz, sağlık bakanlığı ve çevresi ile sınırlanmamış, "hardcore" bir torba kanun. Organize sanayi bölgeleri ve enerji piyasası hakkında filan da bir sürü değişiklik var ama o işlerden anlamadığım için maddelerine fazla bakmadım. Linki şudur: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/07/20120712-11.htm

- TÜBA mıdır TÜBİTAK mıdır son ismi her neydiyse, artık şirket kurabilecek ve kurulmuş şirketlere ortak olabilecekmiş.

Bir kulak arkamız vardı o da gitti hamdolsun.

- Diyanet İşleri Başkanlığı müşavirlik kadrosu 15'ten 40'a çıkarılmış.

Diyanet bütçesinin akıl almazlığını zaten biliyoruz. Ama "Eh, bütçeleri de var..." yerine "Hah 35 yeni müşavir için ek bütçe de alacaklar" diye düşünmek daha gerçekçi.

Eğer o ek bütçe gerçekten verilirse, buradan DİB'e sesleniyorum, bir doymadınız Allahsızlar.

- Evde özürlüye bakan kişiye devlet yardım ediyormuş ben bunu bilmiyordum. Artık, özürlünün kişisel gelirleri devlete düzenli olarak bildirilecekmiş ve bu gelirler belirli bir miktarı aşarsa, hem yardım kesilecekmiş, hem de o güne kadar yapılan yardımlar geri alınacakmış. Bir de o geri alınacak yardımlara yasal faiz işletilecekmiş.

İyi de, birincisi, o gelir bugüne kadar limitin altındaydıysa? Kanunda bunun düzenlenmemiş olması takdire şayan. İkincisi, siz siz olun, zengin özürlülere yardım etmeyin. Ne olur ne olmaz. "Özürlü özürlüdür, insan da insandır" dediğinizi duyacak olursam bozuşuruz.

- A1, A2, B, C, D ve E sınıfı ehliyet için 8 yıllık eğitim şartı kalkmış. Bunu Twitter'da yazınca bir arkadaş "ilkokul mezunu olma şartı duruyor ama?" dedi ama ilk sekiz yıllık eğitilenler şu an daha 26 yaşında filan. Onu nasıl yapalım?

- Kanunda birtakım linyit sahaları için açıkça "özelleştirilir." yazıyor. Net. Özelleştirme kapsamına alınır filan değil, direkt satılacak.

Bu kış dağıtılacak kömürlerin markasını iyi belleyin. Karşınıza elbet pek çok kez daha çıkacaktır.

- Sabıka kaydı artık e-devletten alınabilecek ve verilebilecek.

- Kanun'da (hangisi olduğunu hatırlamıyorum ama sağlıkla ilgili bir şey) resmen "İNTÖRN" diye bir şey var. Öyle yazıyor. Tıp fakültesinin beşinci sınıfından altıncısına geçmekte olan "saha öğrencileri" için kullanılmış.

Diyor ki, bu öğrencilere bir ödeme yapılacakmış evet, ama bu ödeme ve o çalışma, sigorta ile ilişkilendirilemezmiş. Yani bu sefer, "paranı da al git." Sıradaki?

- Memuriyetten çıkarılanlarla ilgili olan madde önemli olabilir ama okumadım, bence bir bakın.


- TACİR OLANLA OLMAYAN ARASINDAKİ KİRA SÖZLEŞMESİNDE BEŞ YIL SÜREYLE UYGULANMAYACAK OLAN HÜKÜMLER VAR!!!111BİR!1

Bu önemli olduğu için düzenlemeyi aynen kopyalıyorum, ama maddelere bakmadım, bir bakıverin:

Kiracının Türk Ticaret Kanununda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 323, 325, 331, 340, 342, 343, 344, 346 ve 354 üncü maddeleri 1/7/2012 tarihinden itibaren 8 yıl süreyle uygulanmaz. Bu halde, kira sözleşmelerinde bu maddelerde belirtilmiş olan konulara ilişkin olarak sözleşme serbestisi gereği kira sözleşmesi hükümleri tatbik olunur. Kira sözleşmelerinde hüküm olmayan hallerde mülga Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.”

- ÖLDÜRÜLEN terör örgütü mensuplarına gelir bağlanmayacakmış. Kefenin cebi yoksa demek ki...

Ayrıca, terör sonucu öldürülen örgüt üyelerinin yakınlarına da gelir bağlanmayacakmış.

Öldürülenin o maaşı öbür tarafta yeme şekillerini bir kenara bırakalım, son yılların kanunlarının Türkçe'ye benzeyen garip bir dille yazıldığını zaten biliyoruz.

Fakat, gerçekten üye olup olmadıkları konusunda kura çekmeyi mi düşünüyorsunuz kuzum? Bu konuda Twitter'da @c0existence rumuzlu meslektaşla sohbet ettik biraz, çok güzel fikirler çıktı. Kendisine, tüm katkıları ve kafa açmaları için teşekkür ederim.

Mesela yazı tura atılabilir, ama o kumara girer. Onun yerine istihareye yatılabilir, hem dinimizde yeri de var.

Ya da kişiyi mezardan çıkarıp sorgusunu yapabilirler. O zaman da, devletin "ruh çağırma uzmanı" kadrosu ihdas etmesi gerekir. Dibek dövücünün hınk deyicisi için bile kadro oluşturan devletimizin bu kadrodan kaçınmasını ben beklemem şahsen. Hem diyanete ek bütçe için sebep de olur.

Feth-i kabir yapılıp, kemik yapısından da bir karara varılabilir. İnsanları kafatasına göre değerlendiren olduğu bir dünya için yabancı ya da o kadar da distopik bir düşünce de sayılmaz  Mesela dizlerinde aşınma yoksa, yani namaz kılmıyor ve yani kafirdir. Net. E namaz kılan da terörist olamayacağı için, ayrıca da tüm belalar da    imansız "tinerciler" yüzünden olageldiğinden... Karar: Terörist. Başka pek çok kriter getirilebilir, bunlar bir anda aklıma gelenler.

Tabii durum böyle olunca, insanlar kendilerinin terörist olmadıklarına dair birtakım emarelerle gömülmek zorunda kalırlar. Ona göre bir tören, belki ona göre bir mezar yeri, ya da cevşenle veya kutsal kitapla gömülmek... Hatta en iyisi, bedenimize iliştirilmiş bir temiz kağıdı - ama yazısı silinmeyen cinsten olsun mümkünse. Bilemedim şimdi. Ama anlıyorum ki, ne varsa ilkel adetlerde var. Eskiden ne güzelmiş, adamın mezarını açınca ölmeden ne olup ne olmadığını eşyalarına bakıp tak diye anlıyormuşsun. Ne varsa eskilerde var azizim...

Ölen belki rehin alınmış masum biri olabilir. Ya da, eylem sırasında "oralarda" da olabilir. Bu konuda emniyetin beyanı esas alınacağı için, hepimizin polisle iyi geçinmesinde sonsuz fayda görüyorum. Nitekim, Cihan Kırmızıgül olayını da biz yaşadık, Uludere'de 10-15 yaşlarındaki çocukların üzerine bombayı da biz yağdırdık. Uğur Kaymaz'ı, 12 yaşındayken 13 kurşunla  biz öldürdük. Neden? Emniyet ya da askeriye, onlara terörist dedi de ondan.

Eskiden bi Anayasa vardı ama, şimdi analık vasfıyla ilgili bir espri yapmayayım. Memlekette 301 var.

- Diyelim ki devlet size terör eyleminde ölen yakınınız için yardım ediyordu ama bu yardımın haksız olduğu ortaya çıktı. Bunun ortaya çıkış şeklinin nasıl olacağını yukarıda uzun uzun anlattık.

Size, bu haksızlığın ortaya çıktığı ana kadar yaptığı tüm yardımı faiziyle geri alacak devlet. Ama eğer sizin bu ödemeyi hak ettiğiniz sonradan ortaya çıkarsa, ki bu nasıl olacak onu da bilmiyorum, size geçmiş döneme ilişkin ödeme yapılmayacak.

Yani bir tanım verilecek olursa devlet, "haksız ödemişim" diyerek tüm önce verdiklerini hem de faiziyle geri alan ama "haklıymışsın" diyorsa, önceki döne paralarını sana asla vermeyen şey.

Siyaset felsefesine ve devlet kuramına ciddi ciddi kafa yoranları gerçekten anlamıyorum. Arkadaşım, Platon musun afedersin, adamcağızın vaktinde doğru düzgün devlet yokmuş, oturmuş düşünmüş haklı olarak. Sana ne oluyor?

O güzel kafanı hiç böyle şeylere yorma, o vaktini var eşinle dostunla takılmak için kullan. Gözlerine yazık.

Bak ben sana tüm o okuduklarının özünü iki kelimeyle verivereyim: Devlet... "sever." (Uluorta söyletme beni.)

Sağlıcakla,
Göksun.










5 Temmuz 2012 Perşembe

Uğraşma uzlaş, duruşma seviş.


Arkadaşlar merhaba,

Bugünkü Resmi Gazete'de enteresan gelişmeler var. Anayasa Mahkemesi, Siyasi Partiler Kanunu'nda yaptırım düzenleyen bir maddeyi iptal etmiş. Bir de, “yargı reformu paketi” dedikleri tam olarak bu mu bilmiyorum ama, yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi (!) amaçlı yeni bir torba kanunumuz daha olmuş.

AYM kararına bir bakalım…
“İTİRAZIN KONUSU : 22.4.1983 günlü, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 117. maddesinde yer alan “Bu Kanunun dördüncü kısmında yazılı yasak fiilleri işleyenler,” ibaresinin Anayasa’nın 2., 7., 10., 13 ve 38. maddelerine aykırılığı savıyla  iptali istemidir.
OLAY
Barış ve Demokrasi Partisi Özalp İlçe Başkanı hakkında, 6.1.2011 tarihinde parti ilçe binası önünde Kürtçe olarak kısa bir konuşma yaptıktan sonra Türkçe olan mevcut ilçe başkanlığı tabelasını Türkçe ve Kürtçe ifadelerin yer aldığı yenisiyle değiştirdiği iddiasıyla 2820 sayılı Kanun’un 81/1-c maddesi delaletiyle 117. maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle açılan davada, itiraz konusu ibarenin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.”
Yerel Mahkeme özetle diyor ki, “Kanun’un dördüncü kısmında düzenlenen suçların, kimin tarafından işlendiği meselesi önemli bir sorundur. Kişilerin eylemleri yüzünden partiyi sorumlu tutmak hukuki değildir. Tamam, parti üyeleri ve yöneticileri partiyi temsil ediyor olabilir ama Kanun “işleyenler” diyerek kapsamı iyice genşletmiştir. Ayrıca ceza hukukunda kıyasve yorum yapılamaz, o yüzden bu ifadeyi yasak yöntmelerle uygulamak da yine hukuka aykırıdır.”

Dördüncü dediği kısımda sayılan fiiller ise efendim devletin bütünlüğü, laikliğin korunması, milletin sarsılmazlığı vesaire. Yani “bildiğimiz,” ama aslında ne olduğunu tam da kestiremediğimiz şeyler.

AYM’nin gerekçesi ise bence son derece düzgün:
“İtiraz konusu kural Siyasî Partiler Kanunu’nda yer alıp, Kanun’un Dördüncü Kısmı’ndaki yasak fiilleri kişiler yönünden ceza kapsamına almaktadır. Esasen siyasi partiler için birçok yasak öngören bu Kısımdaki maddelerde yer alan fiillerin hangi hallerde suç teşkil edeceğinin gerçek kişilerce yeterli açıklıkta öngörülebilir oldukları söylenemez. Çünkü doğrudan siyasi parti tüzel kişiliğini muhatap alan bu yasaklar, itiraz konusu kuralla, kişiler hakkında yaptırım öngören düzenlemelere dönüştürülmüştür. Bu yapılırken anılan kısımda sayılan fiillerin ağırlıklarıyla bunları işleyenlerin siyasi partideki sıfat ve konumları da dikkate alınmamıştır. Bu durumda, siyasi faaliyette bulunan geniş bir kitleyi hiçbir ayrım gözetmeksizin ceza tehdidi altında bırakan düzenleme gerçek şahıslarca yeterli derecede öngörülebilir değildir.
Diğer yandan, gerek anayasal veya yasal değişiklikler sonucunda gerekse uygulamayla zaman içerisinde siyasi faaliyet alanı genişlemiştir. Buna bağlı olarak kuralın, içinde yer aldığı Kanun’un yasalaştığı dönemde ‘öngörülebilir’ olduğu kabul edilse bile, Anayasa ile yasalarda yapılan siyasi faaliyet özgürlüğünü genişleten değişikliklerle buna paralel uygulamalar neticesinde öngörülebilir olma özelliğini tümden yitirdiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan gerekçeyle kural Anayasa’nın 38. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.”
Farklı gerekçe öne süren iki üye var ki onlar da son derece haklı, keşke bu ifade asıl gerekçede de yer alsaydı:
“Oysa itiraz konusu kuralla bir belirsizliğe yol açılmış ve “Bu Kanunun dördüncü kısmında yazılı yasak fiiller” şeklinde bir niteleme ile ölçülülük ilkesine uyarlı düşmeyen bir suç tipi yaratılmıştır. Diğer bir deyişle, yasa koyucunun suç ve ceza siyaseti bakımından sahip olduğu takdir yetkisi, söz konusu kuralla belirsiz ve ölçüsüz şekilde kullanılmış ve kural bu mahiyeti itibariyle Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesine aykırı düşmüştür.”
Karşı oylara hiç girmiyorum, ne dediklerini az çok biliyoruz zaten. 

*
Eveeet, şimdi gelelim fasulyenin faydalarına…

Yeni yargı reformu paketimizden şöyle şeyler seçtim – ama siz üşenmeyin Kanun’un hepsine bakın… Özet geçeyim, Terörle Mücadele Kanunu'ndan alıp Ceza Kanunu'na koy, rüşvet isteyip alamayanın cezasını yarıya indir, bir de icra inkar tazminatından kırp... Teknolojisi Soliter'den öteye geçmeyen icra dairesine de elektronik açık artırma koyduk muyduuuu... 

Dünyanın en "grunge" hukuk sisteminde yaşıyoruz gençler, respect.

*
- İcraya UYAP gelmiş. Yani zaten vardı da, artık her işlemin UYAP’a işlenmesi, belki “tarama” müessesesi, işlemleri UYAP üzerinden yapma ve e-imza ile evrak gönderme, icrada da olacak. Mesela takip talebini de elektronik ortamda şeyapabiliyoruz.

- İcraya yatan para artık hooop bankaya gidecek. Kasada durmayacak.

- “İcra mahkemesine arzedilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır.” İyi de bu zaten öyle değil miydi?

- “Yabancı devlet aleyhine başlatılan ilamlı icra takiplerine ilişkin icra emrinde uluslararası andlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borçlu devlete ait olan mallar hakkında cebri icra yapılabileceği hususu ayrıca ihtar edilir.” Uuuu toplanın Swahili’ye hacze gidiyoruz. Ama ilamsız takip yapılamıyormuş :/

- Yüzde kırk’lar değişmiş millet! Yirmiye çekilmiş. Hiç hoşlanmadım ve gayet ciddiyim.
MADDE 12 – 2004 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “yüzde kırktan” ibaresi “yüzde yirmiden” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 13 – 2004 sayılı Kanunun 68/a maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan “yüzde kırktan” ibaresi “yüzde yirmiden” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 14 – 2004 sayılı Kanunun 69 uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi“yüzde yirmisinden” olarak değiştirilmiştir. 
MADDE 15 – 2004 sayılı Kanunun 72 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “yüzde kırktan” ibaresi “yüzde yirmiden” ve beşinci fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi “yüzde yirmisinden” olarak değiştirilmiştir. 
MADDE 18 – 2004 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi“yüzde yirmisinden” şeklinde, yedinci fıkrası ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. (89’da bir değişiklik daha var, aşağıda.) 
MADDE 19 – 2004 sayılı Kanunun 97 nci maddesinin onüçüncü fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi“yüzde yirmisinden” olarak değiştirilmiştir. 
MADDE 34 – 2004 sayılı Kanunun 169/a maddesinin altıncı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “yüzde kırktan”ibaresi “yüzde yirmisinden” olarak değiştirilmiştir. 
MADDE 35 – 2004 sayılı Kanunun 170 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi“yüzde yirmisinden” şeklinde değiştirilmiştir.
- Haczedilemeyecek mallarda değişiklik var. Mesela artık öğrenci bursları haczedilemiyor. Tabii ki haczedilememeli, ama artık bunun düzenlenmesine ihtiyaç duyulan bir ülke haline gelmiş olmamız acıklı değil mi? Sen kampüste el ilanı dağıtır gibi kredi kartı dağıtırsan, olacağı bu.
MADDE 16 – 2004 sayılı Kanunun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (2), (3) ve (12) numaralı bentleri aşağıdakişekilde değiştirilmiş, fıkraya aşağıdaki (13) numaralı bent ile maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“2. Ekonomik faaliyeti, sermayesinden ziyade bedenî çalışmasına dayanan borçlunun mesleğini sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşya, 
3. Para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç olmak üzere, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşya; aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olmasıdurumunda bunlardan biri,” 
“12. Borçlunun haline münasip evi,” 
“13. Öğrenci bursları.” 
“Birinci fıkranın (2), (4), (7) ve (12) numaralı bentlerinde sayılan malların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden haline münasip bir kısmı, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır. 
İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir.”
- Çekleri artık icra kasasında bırakıyoruz.


- 89’da da değişiklik var.
MADDE 18 – 2004 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi“yüzde yirmisinden” şeklinde, yedinci fıkrası ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 
“Haciz ihbarnamesi, borçlunun hak ve alacaklarının bulunabileceği bir tüzel kişinin veya müessesenin şubesine veya tüm şubelerini kapsayacak şekilde merkezine tebliğ edilir. Haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği merkez, tüm şubeleri veya birimlerini kapsayacak şekilde beyanda bulunmakla yükümlüdür.”
- Haczedilen mal borçluda değil, onun üzerinde hak iddia eden üçüncü bir kişideyse, o mala muhafaza yapamıyoruz. Tikkat. Açın muvazaanın önünü.


- Satış süreleri değişmiş, taşınırda 6 ay taşınmazda bir yıl. Yetiştirip yetiştirmemek sizin sorununuz. Ama devletimiz sizin bu sorununuzu da düşünmüş elbet, satış ilanı elektronik ortamda da yapılabildiği gibi, açık artırma da yine elektronik ortamda başlayabiliyor. Allah’ım şu teknolojimiz beni öldürecek, ayranımız yok içmeye, elektronikle gidiyoruz açık artırmaya… Ondan önce icralara bi klima bi bişey koyunsanıza olm.

- “112 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “bir ay” ibaresi “iki ay” şeklinde değiştirilmiştir.” diyor ama 112’ye bakmadım siz bakıp bana da söyleyin.

- “123 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “iki ay” ibaresi “üç ay”şeklinde değiştirilmiştir.” de diyor ama buna da bakmadım. Siz biliyorsunuzdur.

- Açık artırma maddesi (126) değişmiş. Eskisini bilmiyorum ki yenisini değerlendireyim.

- Hah siz beni goygoy ediyor sanıyorsunuz ama cidden bak yok ayranımız.
“MADDE 129 – Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Taşınmaz üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir.”
Elektronik teklifle “üç kere bağırma” aynı cümlede. Canını yidiğim Türkiye’m.

- Alacaklı temerrüdü meselesi artık icrayı da ilgilendiriyor. 
“GEÇİCİ MADDE 9 – 9 uncu maddenin ikinci fıkrası gereği ödeme yapılabilmesi için ilgilisi tarafından, anılan maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde banka hesap numarasının bildirilmesi gerekir.”
- Mevcut takipler eski usulden devam ediyor:
GEÇİCİ MADDE 10 – Bu Kanunun ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında, değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edilir.
- Danıştay savcıları “daha hızlı, daha gerekçeli.
MADDE 47 – 2575 sayılı Kanunun 61 inci maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“1. Savcılar, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştayda görülen dava dosyalarından kendilerine havale olunanlarıBaşsavcı adına incelerler ve esas hakkındaki düşüncelerini, bir ay içinde gerekçeli ve yazılı olarak verirler. Bu süreler geçirilirse durumu sebepleriyle birlikte Başsavcıya bildirirler. Danıştay Başkanının ve Başsavcısının vereceği diğer görevleri yerine getirir; çalışma düzeninin korunması ve iş veriminin artırılması için Başsavcının alacağı tedbirlere uyarlar.”
“3. Dava dairelerince gerekli görüldüğü takdirde, Danıştay savcıları, önceden haber verilmek suretiyle, düşüncelerini sözlü olarak da açıklarlar.”
- Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak görev yaptığı alan daralmış ama derdestlerde değişiklik olmayacak.

- İdare mahkemesinde tek hakimle çözülecek davanın değeri bir milyardan 25bin liraya çıkmış. Ahaha “milyardan bine çıkmak” işte bir “Canım Türkiye’m” daha.

- İdare ve vergide duruşma sınırı da yine bir milyardan 25bine çıkmış. Zira “Uğraşma, uzlaş; duruşma, seviş.”

- Ya tamam, “dostlar alışverişte görsün” tipli kanun değişikliklerine alıştık. Misal, idari kararlara dava yolunun açık olduğunun her yere yeniden yazılıp Amerika’nın bin kere yeniden keşfedilmesine artık tepki vermiyorum.

Fakat bu öyle de değil… Terörle Mücadele Kanunu’nda bir iptal hadisesi var tamam mı, 2/’nin son cümlesinin son kısmını iptal etmişler. Yani “Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar.” fıkrasındaki “örgüt mensupları gibi cezalandırılır ifadesi kalkmış. İyi güzel de, sen bu insanları hala terör suçlusu sayıyorsan, ne gibi cezalandıracaksın adi yankesici gibi mi? Hadi oradan.

- Yeni TMK 10 ile, “Ceza Muhakemesi Kanununun 91 inci maddesinin birinci fıkrasındaki yirmidört saat olan gözaltı süresi kırksekizsaat olarak uygulanır.” Bu arada, müdafii ile görüşme hakkının kısıtlanabilmesi devam ediyor, müsterih olun. Devletin bekası hala güvende şükür.

- Bu arada ÖYM’ler yerine henüz adı konmamış başka bir tür geldi ifadesi de şu:
“MADDE 10 – Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.”
Yani yine farklı mahkeme, yine yetki alanı geniş, yine bir gizem havası.. Lan bari semeri altın olaydı, onunla avunurduk.

- Şuna da bir bakarsınız ben bakmadım, hem çok vaktimi alıyor hem de sinirleniyorum sonra:
Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (8) numaralı alt bendindeki, 139 uncu maddesinin yedinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendindeki ve 140 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (5) numaralı alt bendindeki istisnalar uygulanmaz.
- Yeni özel mahkemelerimizde görülecek olan davalar şunlar, not alın:
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imâl ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
dolayısıyla açılan davalar, birinci fıkra hükmüne göre görevlendirilen mahkemelerde görülür. Üçüncü fıkranın (d), (e), (f) ve (h) bentleri hariç olmak üzere, bu madde hükümleri, bu suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda da uygulanır.
Türk Ceza Kanununun 305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeleri hariç olmak üzere, İkinci Kitap DördüncüKısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlarda, Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.
Çocuklar, bu madde hükümleri uyarınca kurulan mahkemelerde yargılanamaz; bu mahkemelere özgü soruşturma ve kovuşturma hükümleri çocuklar bakımından uygulanmaz. ”
Çocukların kapsam dışı bırakılması da 21. yüzyılda ancak gelebildiğimiz bir nokta olsun.

- Basın Kanunu’nda değişen süreler var aklınızda olsun.

- TCK’daki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun ve devamındaki suçların cezası ağırlaşmış.

- Ahahahahahahahaha çakma “hamili kart yakînimdir” dönemi başlıyor beyler. Nitelikli hırsızlık maddesindeki “f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak,” ifadesi kaldırılmış.

- Karşılıksız yararlanmada eğer karşılığını verirsek artık yargılanmıyoruz.


- Hah çok güzel. Şimdi yukarıda TMK’da bir değişiklik vardı ya, örgüt üyesi gibi cezalandırılma meselesi iptal edilmişti. İşte onu TMK’dan alıp TCK’ya koymuşlar. “Gibi” demiyor da, “üyelikten de cezalandırılır.” diyor.

- İrtikap suçunda, “menfaatin değeri ve failin ekonomik durumu gözetilerek” cezada indirim yapılabiliyor. Bir kere illa bir indirim yapılacaksa vicdani kanaat diye bir şey zaten var. Bunun buraya koyup da “irtikap yaptım ama niye bir sor” kaypaklığına kanuni meşruiyet kazandırmak nedir?

- Kamu görevlisi bizden rüşvet ister de biz vermezsek, görevlinin cezası düşürülüyor. Yemin ediyorum bak böyle. Lan adam ahlaksızlığını yapmış yapacağı kadar, fiilin tamamlanmamasının tek sebebi “bizzat benim kişisel” ahlakım. Adamın cezasını neden indiriyorsun, rüşvetçiyi korumak bana mı düştü lan?

- “Rüşvet alan kişinin, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce, rüşvet konusu şeyi soruşturmaya yetkili makamlara aynen teslim etmesi halinde, hakkında rüşvet suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz.” Daha da bir şey demiyorum.

- CMK 100 değişmiş, artık “ sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”

- Gerçekten güzel fakat asla uygulanmayacak bir CMK değişikliği olmuş gençler. Diyor ki “tutuklama gerkeçen neyse açık açık, delikanlı gibi söyleyeceksin. Delil durumu filan yok öyle, somut ol.” diyor. “…deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.” Keşke olsa.


- Şu önemli olabilir ama anlamadım:
GEÇİCİ MADDE 3 -  (1) 12 Eylül 1980 tarihinden önce işlenmiş olan suçlardan dolayı lehe Kanun, 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun cezaların içtimaına ilişkin hükümleri uygulandıktan sonra ortaya çıkan sonuç ceza gözönünde bulundurularak belirlenir. Belirlenen bu ceza infaz bakımından lehe hükümler içeren kanuna göre infaz edilir.”
- Yürürlük maddesi de şöyle:
MADDE 106 – Bu Kanunun;
a) 3 üncü, 4 üncü, 9 uncu, 10 uncu, 17 nci, 21 inci, 23 üncü ila 33 üncü maddeleri ile 36 ncı ve 37 nci maddeleri, 18 inci maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin yedinci fıkrası, 38 inci maddesiyle 2004 sayılı Kanuna eklenen geçici 9 uncu ve geçici 11 inci maddeleri ile 105 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi yayımıtarihinden altı ay sonra,
b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
İki saattir bununla uğraşıyorum yorgunluktan ölücem, rica ederim beni gördüğünüzde az şekerli bir Türk kahvesi ısmarlayın.

Sevgiler,
Göksun.










3 Temmuz 2012 Salı

Hem genç, hem de eczacı... Açık hedef.

Yeniden merhaba,

Geçenlerde Eczacılık Kanunu değişmişti ve ben onu okumuştum. Ama nedense buraya koymak aklıma gelmedi. Aşağıda kanunun yeni halini bulabilirsiniz.

Özetle, genç eczacılar için son derece rahatsız edici bir kanun olduğunu düşünüyorum. Eczane açma konusundaki yeni düzenlemelerin, mesleğin geleceğini kurtarmak amaçlı olduğu iddia ediliyor. Fakat gelin görün ki, daha geçen hafta iki yeni eczacılık fakültesinin kurulmasına daha karar verildiği yayınlandı.

Eczacıların mesleklerine ilşkin kaygılarını anlıyor ve buna saygı duyuyorum, fakat bunun yolu artık eczacı sıfatını haiz olmuş insanların diplomalarını gömmesini sağlamak mıdır? Madem mesleğinizin peşindesiniz, yeni fakülte açılmasını engelleyinsenize? Okulunu kazanıp okuyup bitirmiş insanın günahına girmek, ayıbın daniskası.

50 yaş üstü eczacıların kanunu olmuş bu.

Burası Vahşi Ortadoğu. Biz burada gençleri ve parasızları sevmeyiz.

Buyrun, okuyunca siz de sevmeyeceksiniz...

(Ya arkadaş delirdim deliricem, yazıyı Blogspot arayüzünde yazsan satır arkaları beyaz oluyor, yok Word'de yazıp kopyalasan boşluk hataları çıkıyor... Bir huzur içinde yazamadım bu ne lan! Zaten asabiyim şimdi kafa göz giricem ha bilgisayara. Te Allaam ya nelerle uğraşıyoruz...)

***


Kanun Numarası : 6197
Kabul Tarihi : 18/12/1953

BİRİNCİ BÖLÜM
Eczacılar

Madde 1 – (Değişik: 17/5/2012-6308/1 md.) Eczacılık; hastalıkların teşhis ve tedavisi ile hastalıklardan korunmada kullanılan tabii ve sentetik kaynaklı ilaç hammaddelerinden değişik farmasötik tipte ilaçların hazırlanması ve hastaya sunulması; ilacın analizlerinin yapılması, farmakolojik etkisinin devamlılığı, emniyeti, etkinliği ve maliyeti bakımından gözetimi; ilaçla ilgili standardizasyon ve kalite güvenliğinin sağlanması ve ilaç kullanımına bağlı sorunlar hakkında hastaların bilgilendirilmesi ve çıkan sorunların bildiriminin yapılmasına ilişkin faaliyetleri yürüten sağlık hizmetidir.

Eczane açmak ve işletmek ile ecza deposu mesul müdürlüğü yapmak için eczacı olmak şarttır. Eczacı; ilaç üretim tesisi, kozmetik imalathanesi, ilaç Ar-Ge merkezi gibi müesseseleri açabilir veya bu tür resmî ya da özel müesseselerde mesul müdürlük yapabilir.

·      Eczacının doğru düzgün bir tanımının verilmesi anlamında faydalı bir değişiklik. Eski halinde, tanım olmadığı için, eczacının ne olduğu ve hukuki menfaati konusunda ihtilaf olabiliyordu. Eczacının yaptığı işin sadece ilaç alıp satmakla sınırlı olduğu savunulabiliyordu. Böyle olduğu iyi olmuş, aferin.

Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde eczacılık yapabilmek için aşağıdaki vasıfları haiz olmak şarttır:

A) Türk vatandaşı olmak;
B) Türkiye Eczacı Mektep veya fakültelerinden diplomalı olmak veya yabancı memleketlerdeki eczacı mektep veya fakültelerinden diplomalı olup da 3 üncü madde gereğince ilmi hüviyetini ispat etmiş veya imtihanı kazanmış olmak;
C) Diplomaları Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince tescil edilmiş olmak;
D) Bu kanunun 4 üncü maddesinde yazılı hallerden biri bulunmamak.

Madde 3 – Yabancı memleketlerdeki eczacı mektep veya fakültelerinden diplomalı olan Türk vatandaşı eczacılar Türkiye'de sanatlarını yapabilmek için:

A) Program ve tahsil müddeti bakımından Türkiye Eczacı Mektebi veya fakültelerine muadil olan yabancı eczacı mektep veya fakültelerinden diplomalı iseler eczacı mektebi veya fakültelerince teşkil edilecek bir jüri önünde ilmi hüviyetlerini ispat etmeye;

B) Tahsil müddeti Türkiye Eczacı Mektebi veya fakültelerinin tahsil müddeti kadar olmakla beraber tahsil programlarında Türkiye Eczacı Mektebi veya fakültelerinin derslerinden bazıları bulunmıyan veya bulunmakla beraber daha az bir müddet içinde okutulan veya müddet az olduğu halde tahsil programı aynı olan yabancı memleketler eczacı mektebi veya fakültelerinden diplomalı iseler aynı şekilde kurulacak bir jüri önünde eczacı mektebi veya fakülteleri tarafından ayrıca tesbit edilecek bir programa göre imtihan vermeye;

C) Gerek tahsil müddeti ve gerek tahsil programları Türkiye Eczacı Mektebi veya fakültelerinin müddet ve programlarından eksik olan yabancı memleketler eczacı mektebi veya fakültelerinden diplomalı iseler eksik kalan müddet ve programlarını Türkiye'de tamamladıktan sonra (B) bendinde bildirilen imtihanı vermeye;

Mecburdurlar.

Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince bu gibilerin diplomaları ancak ilmi hüviyetin ispatından veya imtihanın kazanılmasından sonra tescil olunur.

Madde 4 – (Değişik: 23/1/2008-5728/167 md.) Aşağıda yazılı haller eczacılık yapmaya manidir:

A) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis cezasına mahkûm olmak.

B) Başka memleketlerde sanatını icradan menedilmiş olup bu muamelenin haklı olduğu İcra Vekilleri Heyetince kabul edilmiş olmak;

C) Sanatını yapmasına mani iyileşmez bir hastalığı bulunmak;

Ç) Sanatını yapmasına mani olacak derecede iki gözü rüyetten mahrum olmak.

Madde 5 – (Değişik: 17/5/2012-6308/2 md.) Serbest eczaneler, eczacılık yapma hakkını haiz bir eczacının sahip ve mesul müdürlüğünde yönetmelikte belirlenen belgelerle il sağlık müdürlüğünce düzenlenmiş ve valilikçe onaylanmış bir ruhsatname ile açılır. Ruhsatname konusunda meydana gelecek sorunların çözüm yeri Türkiye İlaç ve Tıbbî Cihaz Kurumudur.

·         Kurumun kendisi yok adı var… Bu konuya şimdilik girmiyorum. Kurulunca bol bol girerim.

“Meydana gelecek sorunların çözüm yeri” olarak uygulanırsa, bu kurum eczacı odalarının “şikayet edildiği” ve haliyle de odalar üzerinde vesayet kullanan bir yer haline gelir. Yönetmelik’te, kurumun şikayet mercii değil fakat davada taraf sıfatı olduğuna ilişkin bir ifade kullanılması uygun olur.

Eczane açmak, devretmek veya başka bir yere nakletmek isteyen eczacılar, bulunduğu ilin sağlık müdürlüğüne dilekçe ile başvurur. Eczane açmak isteyenlerin belgelerinin tam olması hâlinde ruhsatname düzenlenir. Düzenlenen ruhsatnameler Sağlık Bakanlığına, Türkiye İlaç ve Tıbbî Cihaz Kurumuna ve Türk Eczacıları Birliğine bildirilir. Eczaneler için belediyeden ayrıca bir iş yeri ruhsatı alınması ve belediyeye harç ödenmesi gerekmez.

·         Odalar devreden çıkıyor mu? O zaman ilk fıkra iyice anlamlı oldu şimdi.

Serbest eczane sayıları, ilçe sınırları içindeki nüfusa göre en az üç bin beş yüz kişiye bir eczane olacak şekilde düzenlenir. Hiç eczanesi olmayan yerleşim birimlerinde nüfus kriterine bakılmaksızın bir eczanenin açılmasına müsaade edilir. Ancak bu şekilde açılan eczanelerin başka yerlere naklinde nüfus kriteri işletilir. Eczanelerin aynı ilçe içerisindeki nakillerinde nüfusa göre eczane açılması kriteri uygulanmaz.

·       Yaz-kış, gündüz-gece nüfusları nasıl oranlanacak? Tüm sene/tüm saat dilimleri ortalaması mı alınacak? Adalar eczaneleri kışın ne yapacak ya da Kadıköy Merkez’deki eczaneler iyice mi rakipsiz olacak? N’apıyosunuz siz?

Doğal afet ve mücbir sebep nedeniyle nüfus azalması hâlinde o yerleşim yerinde bulunan eczanelerin naklinde nüfusa göre eczane açılması kriteri uygulanmaz. Bu hâlin tespit ve ilanı Sağlık Bakanlığınca yapılır.

Eczane açılmasına ilişkin kriterler belirlenirken ilçelerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasına göre sınıflandırma yapılır. Bu sınıflandırmaya göre ilçelere ilçe katsayısı verilir. Eczacılara, o ilçede mesleki faaliyetlerini sürdürdükleri yıl sayısı ile ilçe katsayısının çarpımı kadar hizmet puanı verilir. Eczacı birden fazla ilçede çalışmış ise hizmet puanları toplanır. Hizmet puanı hesaplanırken ilçe katsayısı, doktora yapmış olanlar için dörtte bir oranında artırılarak uygulanır. Eczacılara, meslekte geçirilen toplam yıl sayısı ile eczacının hizmet puanı çarpımı sonucu tespit edilen yerleştirme puanı verilir.

·        Bu fıkra zaten olduğu gibi facia. Sosyoekonomik gelişme seviyesinin eczacıyı etkilemesi de nedir, eczacı Habipler’de okuma yazma kursu mu açsın ne yapsın? İyice sınıflaştırın herkesi, Fener-Kalamış ve Sultançiftliği eczacıları ayrı gezegenlerden çünkü.

Nüfus kriterlerine göre eczane açılabilecek yerler, her yıl en az iki kez olmak üzere Sağlık Bakanlığınca ilan edilir. İlan edilen yerlere müracaat eden adaylardan yerleştirme puanı en yüksek olanlar eczane açma hakkı kazanır. Yerleştirme puanının eşit olması hâlinde kura çekilir.

·       Fıkranın anafikri: “Biz burada genç eczacıları sevmeyiz.” Bu fıkrayı hafifletmek için yapılabilecek tek şey, Kanun’un yürürlüğe girdiği an itibariyle tüm eczacıları sıfırdan başlatmak olur. Yeni olmayanlar çok tepki gösterir ama olması gereken bu. Aksi takdirde, bir genç eczacı hiçbir zaman Cerrahpaşa’da eczane açamayacak, buna yeterli sermayesi olsa bile. Yani kapitalizminiz bile doğru düzgün değil, tebrikler.

Eczanesini devretmiş bir eczacı yeni bir eczane açmak istediğinde yerleştirme puanı yarı oranında düşürülür.

·    Bu fıkrayı düzenleten, yeni eczanelerin eskilerin "içinde" açılması korkusu mudur? 

Eczacıların sıkıntıları konusunda o kadar haklıyken kendini bu kadar haksız konuma düşürmek, takdire şayan bir performans. 

Serbest eczanelerde, reçete sayısı ve/veya ciro gibi kriterlere göre belirlenen sayıda ikinci eczacı çalıştırılması zorunludur.

·      Yönetmelikte bunların belirlenme usulünün açık olması lazım. Her sene belirlenmeli, sadece reçeteler değil tüm ciro hesaba katılmalı, Bakanlık belirlemeli.

Serbest eczane açmak veya serbest eczanelerde mesul müdür olarak çalışmak isteyen bir eczacı, en az bir yıl müddetle hizmet sözleşmesine bağlı olarak mesul müdür eczacı ile birlikte serbest eczanelerde yardımcı eczacı olarak çalışmak zorundadır. Hastane eczanelerinde veya ikinci eczacı olarak serbest eczanelerde en az bir yıl süre ile çalışanlar, yardımcı eczacı olarak çalışma şartını yerine getirmiş sayılır. Yardımcı eczacıların, il sağlık müdürlüğü ve/veya bölge eczacı odalarının denetimlerinde üç kez eczanede görevi başında mazeretsiz olarak bulunmadığının tespiti hâlinde çalışma süresi kabul edilmez.

·      Eczacılık öğrencilerinin zorunlu stajıyla buradaki bir yılın eşzamanlı uygulanması adil değil. Yönetmelik’te, “tabi olduğu mevzuat gereği zorunlu eczacılık stajını tamamlamış olan eczacılar bakımından, Kanun’un 5. maddesindeki bir yıllık çalışma süresi aranmaz” maddesi olabilir.

Yardımcı eczacılara asgari ücretin bir buçuk katından, ikinci eczacılara da asgari ücretin üç katından aşağı olmamak üzere taraflarca belirlenecek ücret ödenir. Yardımcı eczacı ve ikinci eczacı çalıştırılması ile ilgili usul ve esaslar Türk Eczacıları Birliğinin görüşü alınarak Sağlık Bakanlığınca belirlenir.

Madde 6 – Eczacılar aşağıdaki hallerde sanatlarını icradan menedilerek kendilerine verilmiş olan ruhsatnameler Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince daimi olarak geri alınır:

A) Ruhsatname almak için ibraz edilen evrakın hilafı hakikat olduğu ve bidayeten eczacılığa mani bir halin bulunduğu resmen tahakkuk ederse;

B) 4 üncü maddedeki haller vukubulursa.

(Ek: 17/5/2012-6308/3 md.) Muvazaalı olarak eczane açıldığının tespiti hâlinde, ruhsatname iptal edilir ve eczacı beş yıl süreyle eczane açamaz. Muvazaanın eczacılar arasında yapılmış olması hâlinde, eczane açma yasağı hepsi hakkında uygulanır.

·     Muvazaanın tespiti konusunda Oda’ların bir şekilde daha yetkili olması lazım. Eczacı, Oda-Kurum denetimine izin vermek ve bu denetimi engellememekle yükümlü olmalı. Denetçiler ilaçların bulunduğu her şeyi (kasa dahil) izne gerek olmadan doğrudan inceleyebilmeli. İlaç-reçete-rapor. vs dışındaki banka hesap cüzdanı, ajandalar, not defterleri… gibi evraka da el konulabileceği açıkça düzenlenmeli – ama bunlar izinsiz olmaz.

Madde 7 – Bir eczacı almış olduğu müsaadeden sarfınazar eder veya iflasına yahut hacrine hükmolunur veya vefat eylerse ruhsatname sakıt olur.

Madde 8 – Vefat eden veya hacredilen veya meslek ve sanatının icrasından mütevellit devamlı malüliyete duçar olan bir eczane sahibinin karısı veya kocası veya çocukları varsa eczanenin bunlar hesabına bir mesul müdürün idaresi altında işletilmesine Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince ruhsat verilir. Bu suretle verilecek ruhsatnamelerden Harçlar Kanunununa göre harç alınır.

Madde 9 – A) Bir eczanenin mesul müdür tarafından mahcur namına idare edilmesi hacredilen eczacı hakkındaki hükmün ref'ine veya kendisinin vefatına;

B) Sanatın icrasından mütevellit malüliyet dolayısıyle bir eczanenin mesul müdür tarafından idaresi malül eczacının ölümüne;

kadar devam eder.

Ölen bir eczacının karısı veya kocası veya çocukları namına mesul müdür tarafından idaresi (5) seneyi geçemez.

Şu kadar ki; ölen eczacının çocuğu bu müddetin hitamında reşit değilse reşit oluncaya ve eczacı mektebine veya fakültesine girdiği takdirde bu tahsili bitirinceye kadar devam eder.

·   Beş yılın ne zaman başlayacağı mutlaka düzenlenmeli. Sonra SGK sorun çıkarıyor. Vefat ile verese ruhsatı arasındaki bir aya yakın zamana ilişkin ya ödeme yapmıyor, ya da yaptığı ödemeyi geri istiyor.

Madde 10 – Vefat eden eczacının varisleri arasında, karı, koca veya çocuk yoksa eczane bunların haricindeki mirasçılar tarafından nihayet bir sene zarfında tasfiye edilir.

Bu müddet içinde eczanenin bir mesul müdürle idaresi mecburidir.

Madde 11 – Bir eczaneyi devir veya satın alan kimse eczane açmak için bu kanunda yazılı şartları haiz olduğu takdirde, namına ruhsatname verilir.

Bu satışlar Hükümet tabibinin huzuriyle ve noterlikçe yapılır.

Madde 12 – Devredilen veya satılan bir eczanede bulunan uyuşturucu maddelerin satış ve devir muamelesinin mahallin en yüksek sağlık amirine bildirilmesi ve istenilen malümatın verilmesi mecburidir.

Madde 13 – Bir eczacı eczanesini kapatmak veya nakletmek veya eczanesinin unvanını değiştirmek isterse bir ay evvel mahallin en yüksek sağlık amirine haber vermeye mecburdur.

Madde 14 – Aşağıdaki bentlerde gösterilen hususi eczanelerle ecza dolaplarının açılmasına mahallin sağlık ve sosyal yardım müdürlüğü tarafından usulü dairesinde müsaade verilir ve keyfiyet Vekalete bildirilir.

A) İçindeki hastalara ilaç vermiye mahsus hastane ve buna benzer müesseselerin eczaneleri;

B) Yalnız fakirlere parasız ilaç verip hiçbir suretle para karşılığı reçete ile ilaç imal etmeyen belediye ve hayır cemiyetlerinin eczaneleri;

C) Eczane bulunmıyan yerlerde (Resmi veya serbest) eczacılar bulunmadığı takdirde, resmi veya serbest tabiplerin veya kendi şubeleri dahilinde ilaç veren veterinerlerin ecza dolapları;

D) Eczanesi bulunan merkezlerden 10 kilometre uzak olup da müstahdemlerine ilaç verilmesine lüzum görülen ziraat işletmeleri veya çiftlik veya sanayi müesseseleri ve mümasili teşekküllerin sahiplerinin ecza dolapları.

(A) ve (B) bentlerinde yazılı hususi eczanelerin bir diplomalı mesul müdür eczacının idaresinde bulunması şarttır. Bu takdirde mesul müdürlere ait müsaade veya ruhsatname Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince verilir.

D) bendinde yazılı çiftlik ve müesseselerde ecza dolabının açılması, ancak o mahallerde ecza dolabının mesuliyetini deruhte edecek bir eczacı veya tabibin bulunmasına bağlıdır.

Madde 15 – Serbest eczane bulunmıyan yerlerde bu kanunla gösterilen umumi hükümlere tevfikan mesul müdür bulundurmak şartiyle belediye veya özel idareler eczane açabilirler.

Madde 16 – 14 üncü maddenin (C) bendindeki ecza dolapları ile 15 inci maddede yazılı eczaneler hakkında verilen müsaade bu mahallerde bir serbest eczanenin açılması halinde kendiliğinden hükümsüz kalır, ecza dolabı ve eczane kapatılır.

Resmi ve Devlete bağlı teşekküllere ait eczaneler, bu mahallerde serbest eczane bulunmadığı takdirde bedeli mukabilinde halka ilaç satmaya veya tertip etmiye mezundur.

Madde 17 – (Değişik: 17/5/2012-6308/4 md.) Eczane sahip ve mesul müdürü iken askerlik hizmetini yapmak üzere silah altına alınanlar askerlik hizmeti süresince; yüksek lisans veya doktora eğitimi alacaklar bu eğitim süresince; milletvekili, belediye başkanı, Türk Eczacıları Birliği Başkanlık Divanı üyeleri bu görevleri devam ettiği müddetçe eczaneye bir mesul müdür atar.

Türk Eczacıları Birliği Başkanlık Divanı üyelerinin eczanelerine atanacak mesul müdürün maaş ve kanuni giderleri, Türk Eczacıları Birliği bütçesinden ödenir.

Madde 18 – Bir eczacının birden fazla eczane açması veya mesul müdürlüğünü üzerine alması yasaktır.

Madde 19 – Bir eczane sahibi eczanesi dışında ilaç tertip edemiyeceği ve mesleki dışında bizzat ticaret yapamıyacağı gibi öğretmenlikten ve seçimle elde edilen vazifelerden başka bir iş de kabul edemez.

İKİNCİ BÖLÜM
Eczaneler

Madde 20 – Eczane binalarının kaç kısımdan mürekkep olacağı ve laboratuvarların vasıf ve şartları ve içerlerinde bulunması lazım gelen alet ve saire ve eczanenin dahili hizmetleri Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince tayin ve tesbit olunur.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ecza ve kimyevi maddeler

Madde 21 – Müesseselerde bulundurulan Türk kodeksine dahil ecza ve kimyevi maddeler Türk kodeksinde yazılı vasıf ve şartları haiz olacaktır.

Madde 22 – Ambalajları açılmış tıbbi ecza ve kimyevi maddelerin saf olmamalarından ve iyi muhafaza edilmemelerinden eczane, ecza deposu ve laboratuvar sahipleri ve mesul müdürleri mesuldür.

Madde 23 – Zehirli ve müessir eczanın muhafazası ve müstehlike satışı bu husustaki kanun ve mevzuata göre yapılır.

Madde 24 – Reçete mukabilinde verilmesi meşrut olan ilaçların reçetesiz verilmesi ve zehirli ve müessir maddelerin eczanelerde toptan satılması yasaktır.

Madde 25 – Eczaneye imal edilmek üzere bırakılan reçetelerin tadil veya tağyir edilmeden yapılması meşrut olup ilaçların ve reçetelerin (Fiyatları üzerinde yazılmak suretiyle) alıcıya verilmesi Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince tesbit ve ilan olunacak esaslara göre yapılır. Eczanelerde hazırlanan reçetelerin ilaçlarında görülecek hata ve saireden doğrudan doğruya eczanenin mesul müdürü sorumludur.

Eczacılar muhteviyatında yanlışlık olduğundan şüphe ettikleri reçetelerle kodekste yazılı miktarlardan fazla eczayı ihtiva edip altı iki çizgi ile çizilerek ayrıca imza edilmiş olmıyan reçeteleri müdavi tabip ile temas etmeden imal edemezler.

Ancak müdavi tabip ile temas imkanı bulunmıyan hallerde reçeteyi kodekste yazılı azami miktarlara göre yapmakla beraber keyfiyeti mahallin en yüksek sağlık amirine bildirirler.

Madde 26 – (Değişik: 17/5/2012-6308/5 md.)  Eczanelerde günlük reçetelerin kaydı, Sağlık Bakanlığınca belirlenen usullere göre tutulur.

Madde 27 – Tabip veya veteriner hekimin adres ve diploma numarasını açık olarak göstermeyen, resmi veya hususi hastane sağlık merkezi, dispanser ve poliklinik yapan benzeri müesseselerin başlık ve poliklinik numarasını taşımıyan, okunması güç, şifreli yahut kodekste yazılı dillerden başka dille yazılmış reçeteler imal ve ihzar olunamaz.

Madde 28 – (Değişik: 17/5/2012-6308/6 md.) Beşerî ilaçlar, Sağlık Bakanlığından ruhsatlı geleneksel bitkisel tıbbi ürünler; Sağlık Bakanlığının iznine tabi olan homeopatik tıbbi ürünler, enteral beslenme ürünleri dâhil özel tıbbi amaçlı diyet gıdalar ve özel tıbbi amaçlı bebek mamaları münhasıran eczanede satılır.

İlgili bakanlıktan izin, ruhsat veya fiyat alınarak üretilen veya ithal edilen gıda takviyeleri, eczacılık ve ziraatta kullanılan ilaç, kimyevi madde ve diğer sağlık ürünleri, veteriner biyolojik ürünler hariç veteriner tıbbi ürünleri, kozmetik ürünler, kapsamı Sağlık Bakanlığınca belirlenen tıbbi malzemeler, anne sütü ve beslenme yetersizliğinde kullanılan çocuk mamaları ile erişkinlerin metabolizma bozukluklarında kullanılan tüm destekleyici ürünler ve Türk Eczacıları Birliği tarafından çıkarılan bilimsel yayınlar eczanelerde satılabilir.

·  “Bu ürünlerin satışı, toptan olmamak kaydıyla, internet veya mail-order gibi alternatif yöntemlerle de yapılabilir.” (Eczanelerin ilaç satışı-kampanya-reklam vs. yapmamak kaydıyla web sitesi kurması caiz olmalı.)

Madde 29 – Acil tedavide kullanılan ve Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince tayin ve tesbit olunan maddelerin piyasada mevcut olduğu takdirde eczanelerde bulundurulması mecburidir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Teftiş

Madde 30 – Eczanelerle ecza depoları ecza ticarethaneleri ve ecza imalathaneleri ve laboratuvarları Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletinin murakabesi altında olup her zaman teftişe tabidirler.

Bunların senede en az iki defa teftişi mecburi olduğu gibi lüzum görüldüğü sair zamanlarda dahi teftiş olunur.

·         “Bağlı bulunan eczacı odasının yapacağı denetime ilişkin haklar saklıdır.”

Madde 31 – Teftiş, sağlık müfettişleri veya sağlık müdürleri ve yahut Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaleti veya müdürlüğünce tensip edilecek resmi tabipler tarafından yapılır.

Madde 32 – Teftişe memur olarak müesseseye gelen ve hüviyetlerini ispat eden salahiyet sahibi memura ecza müessesesinin her tarafını ve defterlerini ve alet ve edevatı ile ilaçlarını göstermeye ve teftişe mütaallik olarak istenilen bütün malümatı vermeye müessese sahibi veya mesul müdürü mecburdur.

Madde 33 – Müfettiş veya salahiyet sahibi memur tarafından teftiş esnasında görülen bozuk, mağşuş veya gayrisaf ecza ve kimyevi maddeler imha ve bir zabıt varakası yapılarak teftiş varakasına raptolunur. Ancak bu nevi eczanın imhasına eczacı tarafından itiraz edilirse bu gibi maddelerden alınacak üç nümune eczacı ve teftişi yapan memur tarafından beraberce mühürlenerek bir nümune eczane veya laboratuvarda bırakılır, diğer ikisi resmi bir tahlil müessesesine gönderilir. Eczacının bu muameleden kaçınması halinde de keyfiyet bir zabıtla tesbit olunur. Aynı maddenin geri kalan kısmı mühürlenerek imhası tehir ve kullanılması tahlil neticesine kadar menedilir ve teftiş varakasına kaydolunup keyfiyet Vekalete bildirilir. Resmi tahlil müessesesinden alınacak cevaba göre karar vermek Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletine aittir. Teftişi yapan memur bazı maddelerin bozuk, mağşuş ve gayrisaf olduğundan şüphe ederse aynı suretle muamele yapar.

Madde 34 – Teftişten dolayı vakı olacak şikayetlerin mercii Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletidir.

 BEŞİNCİ BÖLÜM
 Müteferrik hükümler

Madde 35 – (Değişik: 17/5/2012-6308/7 md.) Eczanenin hizmet verdiği saatlerde mesul müdür eczacı, varsa ikinci eczacı ve yardımcı eczacılar, görevi başında bilfiil bulunmak mecburiyetindedir.

Hastalık ve sair mazeretlerle eczanesinden yirmi dört saatten fazla süreyle ayrılmak zorunda kalan eczacı veya mesul müdür keyfiyeti il sağlık müdürlüğüne bir yazı ile bildirir. Ayrılış müddeti on beş güne kadar devam edecekse eczaneye varsa ikinci eczacı, yoksa il sağlık müdürlüğüne bildirilmek koşulu ile eczanesi bulunmayan bir eczacı, yoksa mahallin serbest tabibi muvafakatleri alınarak nezaret eder. Ayrılış müddeti on beş günü aştığı takdirde eczaneye mesul müdür tayini zorunludur. Aksi takdirde eczane kapatılır. Şu kadar ki, birden fazla sayıda eczane bulunan yerlerde eczacının talebi ile iki yılı geçmemek üzere eczane kapalı tutulabilir.

Madde 36 – Tabiplerin tertip ettikleri reçeteleri hazırlamak ve muhteviyatlarını müracaat sahiplerine temin etmek üzere birden fazla eczanenin bulunduğu yerlerdeki eczanelerin gece ve pazar nöbetleri, mahallin en yüksek sağlık amirinin tensibiyle halkın ihtiyacını temin edecek surette tanzim olunur.

Gerek nöbet ve gerekse tatil zamanları için verilecek emirlere eczacıların tabi olması mecburidir.

Madde 37 – Tabiplerin; eczanelerde hasta kabul etmeleri yasaktır. Ancak kaza ve ani bir tehlikeye uğrayarak eczaneye gelen veya getirilen kimselerin ilk tedavisinin yapılması caizdir.

Madde 38 – (Mülga: 17/5/2012-6308/8 md.)

Madde 39 – Eczanelerde ihzar edilen reçetelerde yazılı ilaçların fiyatlarını tesbit için en geç bir sene zarfında Sağlık vs Sosyal Yardım Vekaletince bir tarife yapılarak usulü dairesinde ilan edilir.

Bu tarifeler en az senede bir defa tetkik edilerek lüzum görülürse tadil ve aynı şekilde ilan olunur.

İlaç fiyatları hakkındaki şikayetlerin tetkiki Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletine aittir. Yapılan tetkik sonunda tarife üstüne çıktığı anlaşılanlara yazılı ihtar yapılır. İki yazılı ihtara rağmen bu hareketlerine devam eden eczacılar hakkında mahkemece 44 üncü madde hükmü tatbik olunur.

ALTINCI BÖLÜM
Cezalar

Madde 40 – (Değişik birinci fıkra: 23/1/2008-5728/168 md.) Bu Kanunda yazılı usullere uygun olarak ruhsatname almaksızın eczane açanlar üç aydan bir seneye kadar hapis ve yüz günden az olmamak üzere adlî para cezasıyla cezalandırılır.(1)

(Değişik ikinci fıkra: 23/1/2008-5728/168 md.) Eğer fiil eczacılık yapmak hakkını haiz olmayanlar tarafından işlenirse, verilecek cezalar yarı oranında artırılır.

·      Muvazaa yapanların da bu maddede değerlendirilmesi gerekirdi. Açanlar değil işletenler de ceza almalıydı. “…ruhsatname almaksızın veya muvazaa yaparak eczane açanlar veya işletenler…”

Her iki halde de mahkeme kararına hacet kalmaksızın bu gibi yerler mahallin en yüksek sağlık amiri tarafından derhal kapatılır.

___________________

(1) 17/5/2012 tarihli ve 6308 sayılı Kanunun 8 inci maddesi ile bu fıkrada yer alan “1 inci maddede sayılı yerleri” ibaresi “eczane” olarak değiştirilmiştir.

Madde 41 – (Değişik : 23/1/2008-5728/169 md.) Bu Kanunun 1 inci maddesinde sayılan yerlerde ambalajsız veya ambalajı açılmış olarak bozuk veya zamanı geçmiş veya mağşuş veya gayrisaf ilaç ile ambalajlı olsa bile zamanı geçmiş ilaç bulunduran kişiye, fiili Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre ceza sorumluluğunu gerektirmediği takdirde, beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, bu ilaç ve sair ecza maddesine elkonularak imha edilmek üzere mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.

Madde 42 – (Değişik : 23/1/2008-5728/170 md.) Bu Kanunun 1 inci maddesinde sayılan yerlerde ilaç halinde ihzar, imal veya tertip edilmemiş olan bozuk veya mağşuş ecza ve kimyevi maddeler bulunduğu takdirde, bunlara el konulup usulüne uygun şekilde yok edilmekle beraber bu yerleri bizzat idare eden eczacı ile bu Kanunda yazılı sebeplerle eczacının bulunmaması halinde bu yerlerde mesul müdürlük yapanlara bin Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

Madde 43 – (Değişik birinci fıkra: 23/1/2008-5728/171 md.) Zehirli veya kimyevi maddelerle tıbbî ecza ve müstahzarların müsaadesiz satılması yasaktır. Bunları müsaadesiz satan veya satmak üzere dükkanında bulunduranlar Türk Ceza Kanununun 193 üncü maddesine göre cezalandırılır.

Ancak eczanesi bulunmıyan yerlere munhasır olmak üzere Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletince tesbit ve ilan edilecek müstahzarlar bu hükümden müstesnadır.

Madde 44 – (Değişik : 23/1/2008-5728/172 md.) Bu Kanunda yazılı olan yasaklara ve mecburiyetlere muhalif hareket edenlere, fiilleri suç oluşturmadığı takdirde ve bu Kanunda özel hüküm bulunmayan hallerde ikiyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.

Madde 45 – (Değişik : 23/1/2008-5728/173 md.) Eczaneyi işletmeye başladıktan sonra mazeretsiz olarak ve mücbir sebepler dışında eczanesi olan yerlerde otuz gün, olmayan yerlerde on gün müddetle eczanesini kapalı bırakan veya teftiş sırasında görülen noksanların tamamlanması için  yapılmış iki yazılı ihtara riayet etmeyen eczacılara, beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.

Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları mahallî mülkî amir tarafından verilir

Madde 46 – Eczacılar ve Eczaneler hakkındaki 964 sayılı kanunla buna zeyil 5320 sayılı kanunun hükümleri mülgadır.

Geçici Madde 1 – 964 sayılı kanunun 51 inci maddesinden istifade ile eczanelerde hasta kabul ve muayene suretiyle icrayi tababet eyliyen doktorlar işbu kanunun yayını tarihinden itibaren bir ay içinde muayenehanelerini eczane dışına nakle mecburdurlar.

Geçici Madde 2 – Lozan Sulh Muahedesine göre Türkiye'de eczacılık etmek müsaadesini almış olan eczane sahibi yabancı eczacılar bu kanun hükümlerine riayet etmek şartiyle sanatlarını icraya devam ederler.

Geçici Madde 3 - (Ek: 17/5/2012-6308/9 md.) Bu maddenin yürürlüğe girdiği takvim yılında eczacılık yapma hakkını haiz eczacılar ile eczacılık fakültelerinde okumakta olan ve okumaya hak kazanmış bulunanlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere nüfusa göre eczane açılmasına ve nakline dair sınırlamalara ve yardımcı eczacı olarak çalışma zorunluluğuna ilişkin hükümler uygulanmaz. Bu kimseler, sahip ve mesul müdürlüğünü yaptıkları eczaneleri bir sefere mahsus olmak üzere devredebilirler.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte serbest eczanesi bulunan eczacılar, bir defaya mahsus olmak üzere herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın eczanesini bulunduğu ilçe dışına nakledebilir ve devredebilir.

·   Peki kanun yürürlüğe girdiği zaman eczanesi olup ve kapatıp, sonradan yeniden açmak isteyenler? Bana göre, kapatıp açtıklarında bir kerelik haklarını kullanmış olmamalılar, ama kanun bu konuda net değil. Yönetmelik’te düzenlenmeli. Artı, bir kereye mahsus meselesi de o kadar komik duruyor ki. Başka yere tayin olamazsınız. İş yapmayan eczanenizi kapatıp iş yapan bir yere taşınamazsınız. Çocuğunuz başka bir şehre giderse onunla gitmeyi düşünemezsiniz, rahat bırakın çocuğu. Bir ilçenin sınırına çok yakınsanız, eczanenizi yolun karşısına taşıyamazsınız çünkü öbür ilçenin sınırına giriyor... Gibi.

Geçici Madde 4 - (Ek: 17/5/2012-6308/9 md.)  Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelik, Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay içinde Sağlık Bakanlığınca hazırlanarak yürürlüğe konulur.

 Madde 47 – Bu kanun neşri tarihinde yürürlüğe girer.

 Madde 48 – Bu kanun hükümlerini Sağlık ve Sosyal Yardım ve Adalet vekilleri yürütür.