21 Mart 2012 Çarşamba

İyi ki Burger King var!


Bir Burger King var biliyorsunuz, iyi ki varmış… Meğer olmasaymış, vatandaşın “işçilik hakları” kavramından hiç haberi olmayacakmış.

Burger King’in iki farklı dönemde aynı sebepten haber olmasını pek masum bulmuyorum. Fast food sektörü zaten sunduğu ürün itibariyle üstüne gidilmeye çok müsait; Mc Donald’s’ın reklamlarında bir tazelik bir sağlıklılık algısı yaratmaya çalışması boşuna değil. Küresel olarak çok çektiler.

Burger King’in Türkiye’de yaşadıkları başka ülkelerde de başına geliyor mu bilmiyorum. Geliyorsa şaşırmam, Mc Donald’s’tan sonra sıranın ona gelmesi normal derim. Eğer gelmiyorsa, eh, bu durumda gözler sektörün diğer büyük aktörüne çevrilir…

Bu kadar lafı şunun için söylüyorum, Burger King’teki işçilik sorunu ile ilgili “kedi arkasını görmüş…”ten başka bir yorum yapamayacağım afedersiniz. Biraz okursanız, siz de yapılmayacağını görürsünüz.

Türkiye işçilerin gerçekten sömürüldüğü bir ülke. Bunun sebebi de sadece kanun değil, ayrıca "işsizlik korkusu" ve "patron zihniyeti" ile de alakalı. En acıklısı da, "Bir de utanmadan dava açıyorlar!" diyen İK'cılarla aynı ülkede yaşıyoruz. Ama olur da işten çıkarılırlarsa, işin hukuki kısmıyla en haşır neşir olanlar bunlar oldukları için, işyerindeki tüm "faydalı" yazışmalarını, aldığı ödül ve takdirleri, ne bileyim lehine kullanılabilecek her şeyi derleyip toplayıp bulduğu ilk avukata vekalet çıkaracak olanlar da bunlar. Canım İK’cılar ya, bayılıyorum böylelerine.

Peki siz, Burger King yerine sipariş vereceğiniz yerlerdeki uygulamaların gayet insanca olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Bu ülkede SGK bile, "Kusura bakma kardeş ben sana fazladan para vermişim, sen o günlük 7 lirayı da hak etmiyormuşsun, bi zahmet geri alayım..." diyerek iş kazası geçirdiği için çalışamayan 5 çocuklu adamın peşine düşüyor.

Siz sevgili beyaz yakalılar, hayatınız bir çağrı merkezinde geçmiyor ve hamburger yemeye mecbur değilsiniz diye, kendinizi hukuken çok mu koruma altında sanıyorsunuz? Bir proje için sabaha kadar ofiste kaldığınız zaman madalyanızı gerçekten veriyorlarsa kendinizi iyi hissedebilirsiniz; fakat iki günlük izin için bin tane formalite ve ağız kokusuyla uğraşırken çok da mutlu olduğunuzu sanmıyorum.

Aniden, hiç aklınızda yokken, 20 yıldır çalıştığınız ve mensubu olmaktan gurur duyduğunuz şirketinizde her şey güllük gülistanlık görünüyorken, genel müdürün haberi bile olmayan bir genel müdürlük kararıyla işten çıkarılabilirsiniz. Bilginiz olsun. Çünkü sizin plazanızda çok kullanılan o “prosedür” sözcüğü, genel müdür yardımcısının İK’ya "şunu çıkarın" demesi, talebin belllllki avukata iletilmesi ve uygundur/uygun değildir alınması, ama sonunda illa ki o kişinin işten çıkarılması anlamına gelir. Yine çok sevdiğiniz “süreç” lafı da aslında, bu arada geçen bir-iki günü ifade eder. Bu yani. Öyle, performans ölçümüymüş, yönetsel kararmış, bilmem neymiş... Bunların hepsi hikaye. Hatta bu talep avukata iletilebiliyorsa, ouv, şanslısınız… “Kurumsal” bir işvereniniz var demektir. "Kurumsal" demek de, gelen postaları başkalarına “forvırd etmek” demek oluyor.

Yani işçilik, sadece bir madende çalışmak değildir. İşçilik, bir yere bağımlı olarak yapılan herhangi bir iştir. Kendi bürosunda çalışan avukat bile icabında işçidir. İşyeri hekimi de, telif sözleşmesiyle çalışan basın emekçisi de, mesaisini bir işverene özgüleyen herkes de işçidir. Aradaki sözleşme ne olursa olsun.

Bu uzun girişten sonra, Burger King’in “hamburger işkencesine” gelecek olursak…

İyi bari Burger King hamburger de olsa yemek veriyormuş. Ciddiyim, onu da vermeyenler var. 24 saat çalıştıranları hiç saymıyorum. Mesela, asistan doktorları düşündün mü hiç Züleyha? Yazık değil mi o çocuklara? Çalışması kanunen yasak olmasına rağmen çalışmaya mecbur olduğu için 500 liraya at gibi koşturulan stajyer avukatlara “halin nedir” dedin mi? Bak bunlar senin “doktor-avukat” diye gözünde büyüttüklerin. “Onlara bişey olmaz…” diye başına gelenleri umursamadıkların.

Peki, 2005’te geçirdiği iş kazasının davası 2012’de hala bitmemiş olan işçi amcamın halini biliyor musun? Parmaklarını pres makinesinde kaybetmiş bir çocukcağıza “Abla bu dava ne zaman biter?” sorusunun cevabını vermek sence nasıl bir duygu? O işverenin “Evet ya biz işçilerimize iş güvenliğini sağlamıyoruz gerçekten de, hiç uzatmayalım, tazminatı neyse verelim Sayın Hakim…” dediğini mi sanıyorsun?

Efendim yargı, hamburger işkencesine “dur” demiş… Haberin linkine bir bakıp öyle devam edin bence.

Bu nasıl bir dezenformasyondur, nasıl bir cehalettir, lafı bambaşka bir yerinden anlamaktır. Bu arada, laflarım dava sahibine değil. Vatandaş bu ayrımı görmeyebilir, görmesi şart da değildir. Haberi şu şekilde veren Radikal’e kızıyorum.

İş hukukundan anladığını düşünen bir avukat olarak, habere konu olayın "hamburger işkencesiyle" alakası olmadığından sizi temin edebilirim.

Olay özetle şöyle; Burger King çalışanlara yemek parası vermeyip hamburger veriyor. Bir çalışan da, her gün hamburger yemek sağlığına dokunduğu için, yandaki pizzacının çalışanına verdiği yemekle hamburgerini takas ediyor. Böyle böyle idare ederlerken, Burger King “vay efendim sen bizim şirket kurallarımıza aykırı davrandın” diyerek tazminat filan vermeden adamı işten çıkarıyor.

Dava, ya işe iade ya da verilmeyen ihbar ve kıdem tazminatının davası. "Bana her gün hamburger yedirdiler ve bu işkencedir" davası değil.

Mahkeme de zaten, "Sen vatandaşa her gün hamburger yediremezsin, buna hakkın yok" diye karar vermiyor. "Sen vatandaşa her gün hamburger veriyor olabilirsin, bunda bir sıkıntı yok. Ama çalışanın bunu arkadaşıyla takas ediyor olması bir haklı fesih sebebi değildir" diye karar veriyor.

Yani Burger King ve aynı uygulamayı yapan tüm şirketler, çalışanlarına her gün aynı yemeği vermekte hala özgürler. Karar bunun işkence olduğuna yönelik değil.

İşçi bu yemeği yemek istemezse, yemek yerine parasını yine isteyemez. Bu konuda da bir değişiklik yok.

Ayrıca, yemeğini başkasıyla takas etmek zaten hiçbir zaman haklı (tazminatsız) fesih sebebi sayılmaz, bu konuda da bir yenilik yok.

Yani bu karar gerçekten de öyle tarihi marihi değil. Hangi iş mahkemesine gitseniz aynı karar çıkacaktı, zaten bu işin "oluru" bu çünkü. Burger King bariz haksız, ama hamburger verdiği için değil. Takas eden çalışanı işten çıkardığı için. Ayıralım bunları.

Sadede gelirsek, Burger King'in ya da bir yerlerin boykot edilmesi iyi bir şey, fakat bunu bir "sivil toplum hareketi" olarak algılayan arkadaşları kendilerine en yakın iş mahkemesinin kapısına davet ediyorum. Bi beş dakika durup etraflarına baksınlar, iki duruşma izlesinler, duruşmasını bekleyen vatandaşa "halin nedir" diye sorsunlar. Bi de ara sıra Chuck Palahniuk filan okusunlar.

Yani bu işler böyle.

13 Mart 2012 Salı

İş kazasında ilk yapılacak: Öl!


İş kazası denen nanenin öyle nalet bir dava süreci var ki, kaza sonrası hayatta kaldığınıza üzülürsünüz diyeyim. 
He eğer kalamamışsanız ve davayı açan mirasçılarınız açmışsa, dava sürecinde anarşik olabilirler. Ben olurdum.

İş kazası geçirirseniz:

- İşveren önce SGK'ya bilgi vermek zorunda. SGK işyeri kayıtlarına filan bakıp, birkaç tanık dinleyip bir rapor hazırlayacak.
- Siz dava açmak için o raporu beklemek zorunda değilsiniz. Ama o raporun mahkemeye mutlaka sunulması lazım. Yani bunu bir bekleyeceksiniz.
- İlk duruşma, karşılıklı dilekçe teatisi, delil listelerinin sunulması ve tanıkların dinlenmesi zaten kafadan bir buçuk sene. Hatta dur düşüneyim, 

* Davayı bugün açtık diyelim. 13 Mart 2012.

* İlk duruşma temmuzda gelmeli, ama temmuz adli tatile yakın, karar dosyalarını koyabilirler... Neyse iyimser gidelim, diyelim 3 ay sonrası olsun. 13 Haziran'da.

* O duruşmada karşı taraf cevap dilekçesi için süre alsın, çok çok rahatlıkta 4 ay sonrasını düşünebiliriz. 13 Ekim.

* 13 Ekim'de davacı tanıklarının dinlenmesine karar verilecek. Aralık'ta karar duruşmaları olur. Kasım da çok kısa gün olur. Ocak sonu diyelim. 13 Ocak olmaz, ilk 15 güne duruşma vermiyorlar. Ama hadi biz 13 Ocak diyelim.

* 13 Ocak'ta davacı tanıkları dinlendi, davalı tanıklarına karar verilecek. De ki 13 Nisan. Oldu mu 13 ay. Ahah hep 13 gidiyoruz yalnız cenabet miyiz neyiz...

* Yalnız bu arada eğer hayattaysanız, Adli Tıp'tan, meslek hastalıkları hastanesinden filan cevap bekliyoruz hep. Bunlar da var. Seneye randevu veriyor bunlar, onu saymıyoruz şimdilik. Ölmüş insan davası olsun bu.

* Ölmüşseniz ve tanıkların tamamı dinlenmişse, yani ennn iyi ihtimalden bahsediyorum... Yani iş kazası davanız olacaksa ölmüş olmanız en iyisi evet... 

Neyse, eğer siz davacı olarak tanıklarınızın tamamını götürebilmişseniz, ya da davalı taraf "diğer tanığı bir sonraki celse hazır edelim..." filan demezse, dosya kusur oranının tespiti için bilirkişiye gidecek. Neredeydik 13 Nisan'da mı, tamam, bu nedenlerle duruşmanın 13 Temmuz'a bırakılmasına... (Temmuz olmaz dedik ama zaten rapor gelmişse alıp gideceksiniz, gelmemişse gelmesini bekleyeceksiniz... Hakim de biliyor o celse bir şey olmayacağını.)

* Rapor gelmemiş olabilir ve siz bir 3 ay daha beklersiniz. Ama yine iyi ihtimali düşünelim, gelmiş olsun. Geldik mi yine 13 Ekim'e. Raporu beğenmeyip ek rapor istediniz, tekrar bilirkişiye gitti.

* Yıl oldu 2014, aylardan Şubat, günlerden yine 13... Yeni raporu da aldınız. Beyanda bulunmak için süre istediniz.

* Alın size 3 ay süre. 13 Mayıs. Bu duruşmada da bu sefer dosyanın hesap bilirkişisine gitmesine karar verildi. Ha tabi hesap bilirkişisine gitmesi için, SGK'dan peşin sermaye değerinin sorulmuş ve cevabın gelmiş olması lazım. Gelmemişse onu da bekliyoruz daha. Ama geldiğini düşünelim, çünkü buraya kadar hep "iyi" düşündük.

* Yeni duruşmamız, 13 Eylül. Raporu aldın. Beyanda bulunmak için süre istedin. Yine iyisini düşünelim, hakim dedi ki "Avukat hanım ben size kısa gün vereyim, siz davayı ıslah edecekseniz edin, sene sonu gelmeden karara çıkaralım..."

* Siz bir sonraki duruşmaya kadar ıslah ederseniz ve karşı taraf da işi uzatmaya matuf bir hamle yapmazsa, matuf dedim evet, 13 Mart 2012 tarihinde açtığımız iş kazası tazminat davası ennnnn hızlı şekilde, 13 Aralık 2014 tarihinde karara çıkar.

Ama bu imkansızdır.

* Kaldı ki kaybeden taraf temyize gider. Temyizden de, iki seneden önce dönen bir iş kazası dosyası olamaz.

Yıl olur 2016.

Zaten ben daha hiçbir iş kazası dosyasının yerel mahkemede 1.5 yılda bittiğini filan da görmedim. Son işyerimdeyken, biri 6 yıldır devam ediyordu. Bak daha temyize bile gitmedi, devam ediyordu diyorum. Adamcağız hayatta çünkü; rapor sunuyoruz işveren itiraz ediyor, Adli Tıp Kurumu'na soruyoruz... O da olmuyor, Yüksek Sağlık Kurulu'na soruyoruz... Soruyoruz yani biz hep.

Şimdi var elimde bir tane, Mayıs 2009'da açılmış, geçenlerde karara çıktı. Nasıl oldu dersen, hem İstanbul'da değil Adana'da, hem de vatandaş ölmüş zaten.

Ölünce iyi oluyor bak, ATK filan beklenmiyor hiç. 2.5 yılda tertemiz çıkıyorsun.
2.5 yıl derken, temyizsiz.

Ölün bence siz.