23 Temmuz 2012 Pazartesi

Pazar, esnafı üniforma giyiyorsa pazardır.


Merhaba arkadaşlar,

Geçen cumartesiden beri tatildeydim ve internetim yoktu. Tüm haftayı, yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki gibi bir halde geçirdim nispet gibi olmasın… Bu sefer kırmızı ojelerim yoktu ve okuduğum da Arthur C. Clarke değildi; oje sürmeye vakit ayıramayacak bir yoğunlukla Isaac Asimov okudum. Tavsiye ederim.

Gelelim fasulyenin faydalarına… 

12 Temmuz Perşembe 

(Sonradan yazdığım not: Aşağıdaki yönetmeliği okumaktan başka şeylere bakamadım bile. Sırf 3 Word sayfası bu tuttu zaten. Dur bakalım yavaş yavaş...)

O gün aslında buradaydım ama gözümden kaçmış… Pazar Yerleri Hakkında Yönetmelik’i yayınlamışlar. 

Pazarcılara neden bu derece el attıklarını başta anlamadım tamam mı. 34 maddelik, ekleri filan olan, bayağı bayağı yönetmelik yapmışlar, Allah Allah dedim. Sonra baktım ki, meğer pazarcılık ne önemli işmiş…

-          Pazar yeri kuruluş komisyonu oluşturulmuş. Yani buraların denetimi de “atanmışlardan” sorulacak.

-          Yerleşim planını belediye encümeni yapacakmış. Belediyede eniştesinin kirvesi olan yaşadı.

-          Tezgah sahiplerinde aranacak şartların içinde şu var: “d) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak,”

Yani aslınca ceza hukuku, bildiğin tecrit ve sosyal intikam hukuku. Resosyalizasyon denen şeyin bir hukuk fakültesi fantazisi olduğunu biliyorduk zaten ama yine de iyi kötü bir teorik temel sağlıyordu o fantazi. Şimdi iyice gördük ki, sahtecilik yapacağına git üniversite öğrencilerini telle boğ daha iyi.

Ayrıca EDİMİN İFASINA FESAT KARIŞTIRMA ne lan? Borçlar Kanunu’yla TCK’dan bir kolaj yapıp oturtuvermişler oraya, ha bu arada böle bir suç gerçekten varsa o TCK’yı ayrıca öperim ben.

Bu arada, memleketin yarısının Ergenekon ve Balyoz’a, diğer yarısının da KCK’ya karışmış olduğu gerçeğini hiç saymıyorum bile. Abicim sokakta otobüs bekleyerek bile devlete karşı suç işlemiş olunan bir yerdeyiz biz, pazarcılık da yapamayalım. Peki.

Bana bi devlet bulunsanıza ya, oraya gideyim. Ohannesburg var bir, bence olur.
-          Tahsis ücretinin eski halini bilmediğim için yenisini değerlendiremiyorum ama kesin vardır bi numara.

-          Artık pazar mallarını da “sisteme” bildiriyoruz. Kukumuzun bile “sisteme girildiği” bir ortamda Salihli kirazını takip edilmemesi anlamsız olurdu zaten. (Bu arada Salihli kirazı’nı İstanbul’da öğrendim ben, Napolyon bilirdim. O da güzel, bulursanız bana da alın.)

-          Bu arada, elli saattir bu kanunu okuyoruz, bir kere “pazarcılar esnaf odası” demedik ki var öyle bir oda? “Devlet varken esnaf odası neymiş” zaar…

-   “Üreticiler, pazar yerlerinde yalnızca kendi ürettikleri sebze ve meyvelerin satışını yapabilir. Satılabilecek toplam mal miktarı, adet ile yapılan satışlarda 300 adet, bağ ile yapılan satışlarda 100 bağ, kilogram ile yapılan satışlarda 200 kilogramdan az olmamak üzere belediye encümenince belirlenir.

E zaten Salihli kirazı yiyemeyecekmişiz ki biz? Ahahahahahah diyecek hiçbir şey bulamıyorum. O zaman Bostancı’yı yeniden bostan, Langa’yı yeniden kavun karpuz alanı yapalım, Fıstıkağacı’ndaki binaları yıkıp yerine fıstık dikelim. Hatta madem sivilleşiyoruz, Kuleli Askeri Lisesi’ni yıkıp yerine kompile badem ekelim. Mis gibi. Burada yetişmeyen şeyler için de ne yapalım, bulduğumuza şükredelim. Karadeniz’e narenciyeyi, Akdeniz’e taze fındığı yasaklayalım. Nasıl? Ya da pazarcılığı olduğu gibi kaldırıp, eşekleri süpermarketlere sürelim.

Bu arada, Çanakkale'den domates karşılığında, Adana'dan narenciye göndertebilirim. Aklınızda olsun.

Bu yeni ekili dikili alanların ise kimin elinde kalacağını hiç tartışmıyorum dikkat ederseniz.

Satılabilecek mal miktarının belirlenmesi ise bambaşka. Arkadaş sizi anlamıyorum ki, “kimse belirli bir miktardan fazlasını satamaz” derken acaba fırsat eşitlikçisi misiniz, komşusu açken tok yatan bizden değildir’ci misiniz, motomot eşitlikçi birtakım komün kafalılardan mısınız yoksa “fazlasını ancak ben satarım” diyerek, liberalizmin pis suyu olan kapitalizmin bile suyunu çıkaranlardan mısınız? Bir  deyin hele, siz necisiniz?

-      "Satış yeri bulunmaksızın satış yapılmaz. Çünkü “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ve üstelik bize oy vermeyen de patates dinindendir. Biz kutsamadığımız kazancı fitil fitil almasını biliriz, yanlış bir kutslaınız varsa o sizin yanlışınız. 

      “Senin vergin ne ki bir de bişeyler kutsuyor?” derseniz, devlete karşı suç işlemiş olursunuz, işlemeyin.

-   19/7 “Dördüncü fıkrada belirtilen kese kağıdı, yapılmaz. Anlayanın bir iftarı benden. Oruç tutmadığınıza inanmamı beklemiyorsunuz herhalde? (Gerçekten tutmayan kriptolu mesaj göndersin. Ayşe tatile çıkabilir.)

-          Haa esnaf odası “ilgili meslek kuruluşu” olarak geçmiş bir yerde. Fiyat etiketi dağıtacağımış.

-     Artık elektronik tartı kullanılacakmış. Muasır medeniyet seviyesini Pazar tezgahlarından yakalamak saadet verici. Bu arada, pazarcılardan “tahsis sahibi” diye bahsediyor hep, yeni uyduruk sıfatımız hayırlı olsun. Pazarcı o, bildiğin pazarcı. Esnaf. Ekmeğinin peşinde. “Tahsis sahibi” değil, ne o öyle işadamı gibi, hayatı kariyer olmuş, işe “İK prosesinden” geçip yönetim kurulundan onaylanarak gelmiş gibi… Gerçi onu da öyle yapıyorlar artık ya bakma. Kendine pazarcı değil tahsis sahibi diyen esnafla işim olmaz hacı, ben gider süpermarketteki “satış görevlilerinden” alırım iki bağ maydonozumu.

-          26. madde diyor ki, Yönetmelik’e aykırı davrandığın bir sene içinde tespit edilirse, FAALİYETTEN MEN edilebiliyormuşsun. Kim tespit edecek, belediye zabıtaları. Anladınız siz.

-          Faaliyetten men dediğim, tahsisin iptali değil. O da var ama o başka.

-        “Tahsis sahipleri ile bunların çalıştırdıkları kişiler, mevsim şartlarına uygun olarak özellikleri ilgili meslek kuruluşunun görüşü alınarak belediyelerce belirlenen kıyafeti giymek zorundadır. Bu kıyafetler, ilgili meslek kuruluşu tarafından sağlanabilir.

            Tektip candır. Pazar, eğer pazarcılar üniforma giyiyorsa pazardır.

            Hasiktir diyorum. Küfür değil, Osman Baydemir’inkinden.

-    "Pazar yerinde faaliyet gösterenlerin, mesleki bilgi ve deneyimlerini artırmak ve ilgili mevzuatta yer alan hak ve yükümlülükleri hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamak amacıyla eğitime tabi tutulmaları Bakanlıkça öngörülebilir. İyi de kardeşim o domatesi sen mi yetiştirdin, kabzımalla sen mi pazarlık ettin, mallar getirilirken onun taşıma zararına sen mi katlandın, tezgahta sen mi bağıracaksın? Eğitimde ne anlatacaklarını içtenlikle merak ediyorum. Satış yeteneği pazarcıdan daha gelişmiş kaç kişi olabilir be?

-       “Tüketicilerin pazar yerlerine kolaylıkla ulaşabilmelerini teminen belediye veya ilgili meslek kuruluşu tarafından ücretsiz servis hizmeti verilebilir. – Koş Albayrak koş…

-          Yürürlük maddesini kurcalamadım ama hepsi hemen yürürlüğe girmiyor.

Diğer günlerin gazetelerine daha başlayamadım bile, kusura bakmayın artık.

İyi "pazarlar,"
Göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder