4 Mayıs 2011 Çarşamba

Tanrı'nın "Dur sana bir güzellik yapayım" deme şekli: Konya meselesi.

Geçenlerde bir gün Konya'ya gidicem yine. Havayolu şirketlerinin Konya konusundaki uçuş politikalarını anlamıyorum, sabah tek uçak 6.40'ta, akşam yine tek uçak 21.40'ta. Bu Pegasus'un saatleri, ama Anadolujet de farklı değil.

Bizim de tek duruşmamız var, o da saat 11.30'da... Başta 9.30 sandığım için "iyi madem, hemen girer çıkar 11'deki Ankara otobüsüne binerim, oradan da atlar eve dönerim" diye plan yapıyorum. Davacı vekilini aradım, saat 9.30'da hemen gidip çıkabilir miyiz diyeceğim. Avukat Bey bana demesin mi, "Ama duruşma 9.30'da değil ki 11.30'da, ben de Ankara'dan geleceğim o yüzden o saate aldırdım" diye... Hah, benim tüm planlar yalan oldu tabii ki.

Bunu öğrenir öğrenmez söylenmeye başladım. Napıcam ben bütün gün orada, of, bir duruşma için o kadar saat harcanır mı, sabah 5'te kalkıcam gece 11'de eve gelicem, neler neler... Nasıl söyleniyorum, canım nasıl istemiyor...

Neyse ne yapalım, söylenmenin ecele faydası yok. Aldım bilgisayarımı makalelerimi, yeni açılan kütüphaneye gidip ders çalışmaya karar verdim. Karatay Müzesi'ne giderim diye düşündüm (Mevlana'ya önceden gitmiştim) e biraz da Farmville filan derken işte ancak...

Gel gör ki, Tanrım beni boş bırakmadı. Öncelikle, okuldan arkadaşım Adem'le karşılaştık. O da sabah gelmiş, duruşması varmış. Adem ÖHP'lidir, BDP'de de bayağı aktif bir arkadaş. Adaylardan filan konuştuk, o zaman daha aday listeleri açıklanmamıştı. Sebahat Tuncel'e selam söyledim, kendisini benim için öpmesini istedim. Adem'in özel yetkili mahkemelerde çok işi olduğu için pek çok hikayesi de var, onları dinledim büyük bir şaşkınlıkla. Vay arkadaş dedim, altı üstü cevap dilekemizi tekrar ederek avukatlık yaptığımı sanıyorum ben de... Dinlediklerimi uzuuuun uzun anlatırım da, çok uzun olur. Başka bir blogda konu ederim bunu. Şimdi her şey çok birikti.

Adem'le konuşurken yine okuldan başka bir arkadaşımızla karşılaştık, okulu bitirip Konya'ya yerleşmiş. Fakat günün asıl bombası başka bir Avukat Hanım'dı. Bu Avukat Hanım, biz Adem'le otururken "Oturabilir miyim çocuklar" diyerek geldi ysnımıza oturdu, sonra üçlü sohbete başladık. Yaşça annemden büyük, belli. Derken, bana dönüp "Yavrum sen bütün gün sokaklarda ne yapacaksın, gel seni bizim eve götüreyim, istediğin gibi yat dinlen" demesin mi! "Nası yani..." diye kalakaldım! "Evde bir yardımcı hanım var, yemek filan hazırlar sana..." diye anlatmaya devam ediyor.

"Teşekkür ederim ama rahatsız etmeyeyim, hem benim proje hazırlamam gerektiği için bilgisayarımı makalelerimi filan da alıp geldim, ders çalışacağım" dedim. (Bu arada, Konya Adliyesi'nde bir kütüphane açılmışi henüz ısıtması yok ama böyle çalışmalar için çk uygun bir yer. Sessiz, aydınlık filan. Bir de İlhan Bey diye bir görevlisi var, çok ilgilendi benimle, çok istedi orada çalışayım. Güleryüzlü ve yardımsever bir amca. giderseniz uğrayın selam söyleyin :)) ) Ben böyle söyleyince, Avukat Hanım bu sefer de "O zaman madem gel ofiste götüreyim, bizim ofis çok büyük, sana masa da veririm rahaaat rahat çalışırsın" demesin mi!

Gittim ofislerine, gerçekten de çok büyükmüş. Ofiste çıkan yemekten yedim, çok güzeldi. Etli pide söylemişler benim için sağolsunlar. Tüm personel geldi teker teker hoşgeldinizledi beni. Akşama kadar bir masada oturup çok da güzel çalıştım, hiç o kadar uzun ve verimli çalışmamıştım. Bu arada tabi çayın biri gidiyor kahvenin öbürü geliyor...

Akşama kadar takıldım orada. Ama gerçekten diyorum, fakülte son sınıfın 2. döneminde kütüphanede gecelediğim zamanlardaki kadar iyi çalıştım. (O çalışmanın sonucudur ki Yener Ünver'den büt'e kalmışlığım yoktur.)

Akşam 7.30 gibi kapandı ofis, zaten en son ben, benden 6-7 yaş büyük bir Avukat Bey, bir de benden 2 yaş küçük, Büyük Avukat Hanım'ın yeğeni olan Küçük Avukat Hanım kalmıştık. Bunların bir taksicisi varmış, o geldi aldı beni. Önce Cemo'da etli ekmek yedim ki cidden güzeldi, sonra da aynı taksiyle havaalanına gittim. Taksici benden para almayacak oldu! Meğer Küçük Avukat Hanım öyle demişmiş... Yok olur mu öyle şey diyerek ödedim tabii ki. Akabinde Küçük Avukat Hanım'ı aradım teşekkür etmek için, "Ne demek, ben bilemedim taksi senin için uygun olur mu olmaz mı, o yüzden taksiciye öyle dedim" dedi. Gerçekten.

İşte Konya günüm böyle geçti. Çok söylendim, yine gitsem yine söylenirim, ama çok hoş bir anı oldu öte yandan. İşte bunu seviyorum :)

Göksun.

10 yorum:

  1. sen dimek derken iyi ama. ben tiksinmiyorum.

    YanıtlaSil
  2. benimde durusma sonrası mevlanaya, türbeye müzeye falan gidip vakit geçirmişliğim var.son zamanlarda, pgs nin 15:30 u falan vardı ama olmadığı dönemde,özellikle kış ise bir otelle (bildik tanıdık otel) gündüz konaklama için anlaşıp uyumayı tercih ediyorum:)

    YanıtlaSil
  3. Aaa burukezgi merhaba, lütfen kusura bakma yorumunu daha şimdi gördüm :) Nasıl olsa pek bir şey diyen yok diye bakmıyordum :)

    Otelin ismini alabilir miyim, gerçi Konya-Ankara hızlı treni başladı artık ama olsun, bilmekte fayda var :)

    (bu yorumu gönderirken neden "anonim" göründüğümü bilmiyorum bu arada.)

    YanıtlaSil
  4. Bu yorumu da uzun bir süre sonra görme ihtimalin var ama eğer onay seçeneğini seçersen mail olarak gelir, böylelikle hem istemediğin yorumları yayınlamazsın, hem de yapılan yorumdan hemen haberin olur.

    imza: eski bir blokır

    YanıtlaSil
  5. yok yok gördüm hemen :)
    teşekkür ederim, daha sık yorum alan biri olursam öyle yapacağım :)

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Göksun, Elif ablamız bir tanedir. Şehrimize tekrar gelirseniz ben de beklerim büroma. İlhan Hukuk Bürosu'na çok yakınız.
    Türkan

    YanıtlaSil
  7. Çok teşekkür ederim :)
    Konya'ya bir daha gelemeyebilirim, ama gelirsem size uğramayı çok isterim :)
    Sevgiler,
    Göksun.

    YanıtlaSil