28 Mayıs 2011 Cumartesi

depresyon killer: kıymalı makarna

Uyuyunca büyümek hadisesini az önce yaşadım, yüzde yüz çalışıyor.

Bir süredir canım çok fazla sıkkın. "O eski halimden eser yok şimdi..." şarkısı eşliğinde gayet arabesk, bolca kendine acımalı, rahatsız, huzursuz, keyifsiz ve güvensiz bir hayat yaşıyorum. Ergenken bile böyle değildim diyeyim, öyle anlaşılsın.

Salak gibi, evet aynen salak gibi, aylarca bu halim üzerine kafa yorup neden böyle olduğumu düşündüm. Kendimce sebepler buldum, bunlara bin türlü sonuçlar bağladım, her şeyi illa "determine etmesi" gereken saçma zihin yapım yüzünden gece gündüz düşündüm durdum ve -ne kadar enteresan!- hiçbir sonuca varamadım. Varamadıkça üzüldüm, üzüldükçe bir halt edemedim, olduğum yerde kaldım.

Salt İlter bana güzel demedi diye güzel olmadığımı, birileri beni takdir etmedi diye iyi avukat olmadığımı, ikram edeceğim kimse olmadığı için yemek yapamadığımı... filan düşündüm aylarca. Sağdan soldan aldığım ufak takdirlere de hiç inanmadım, bayram değil seyran değilen eniştem beni niye öpsündü? Bunlar hep çıkar meselesiydi. En son, çok yakın ve çok sevdiğim bir arkadaşımın bana ettiği her telefonda ona kız ayarlamamı söylemeye başlaması üzerinde, "Tamamdır" dedim, "İnsanların hayatında belli amaçlar için varım, adeta bir geçici iş ilişkisi halindeyiz."

Kendimi unuttum ya. İnsanlara nasıl moral verdiğimi, ortamı nasıl güldürdüğümü, aynada kendime bakıp nasıl güzel bulduğumu, insanlarla anında kurduğum samimi ilişkileri unuttum. Saçma sapan, ofiste Hüseyin Abi'nin "ağır abla" dediği, gözleri sürekli dolu, allık sürmeyince insanların "hasta mısın, neyin var?" dediği biri oldum.

Sonra bu halimden sıkıldım, sıkıldıkça içime kapandım, kapandıkça iyice sıkıldım. Hiçbir şey gelişmedi.

Sıkılacaksam kendi kendime sıkılmalıydım, kimseyi derdimle uğraştırmanın gereği yoktu. Kimseye karşı davranışımı değiştirmemeliydim, kendi sorumluluğumu başkasına atmaya hakkım yoktu.

Ama ısrarla kaçırdığım şuydu ki; benim zaten kimseye karşı davranışımın değişmesine gerek yoktu, kendime az daha özen göstersem yeterdi! Çünkü ben kendimi iyi hissettiğim zaman, aylardır düşünüp bulamadığım cevaplar zaten kendiliklerinden gelip beni bulacaklardı. Yapmam gereken, zihnimi sakinleştirip karar vermeye hazır hale getirmekti; fakat ben şu an kendimle savaşmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum. Kendimi iyi hissedersem, bu his beni elbet bir düzlüğe çıkarırdı.

Bunu keşfetmemle birlikte bir sürü karar vermem bir oldu tabii. Öncelikle malum, kendini yenilemeyi kafaya takmış her insan gibi spor yapmaya karar verdim. Sınavlarım bitince başlayacağım, haziran ortasında. KAV'a dönüyorum, bir şey yapmasam bile pazartesi toplantıları yeter. Evimde daha çok zaman geçirmek istiyorum artık, bunu mutlaka yapmalıyım. Okul bittiği için, artık çok daha rahatlıkla kitap okuyabilirim - çünkü sürekli makale okuyacak faslı atlatmış oluyorum. Artık benimle sürekli iş konuşanlarla ben de sürekli iş konuşacağım; eskiden "Ya ben iş konuşmayı sevmem, o yüzden kendi sevmediğim şeyi başkasına yapmamalıyım" diyerek illa örnek bi tavır sergilemek peşindeydim. Takarım örneğine, bu kadar zamandır emsal teşkil edemedim birden mi edeceğim? Böyle böyle, irili ufaklı bi ton karar verdim. Artık İlter'leyken soğan-sarımsak da yiyeceğim mesela.

Tabii bunu söylemekle uygulamak her zaman o kadar senkronize gelişmiyor. Bugün yine mutsuzdum, neden, İlter'le dün tartıştık diye. Eve mutsuz geldim, bilgisayarın başına mutsuz oturdum, Sözlük'te canımı sıkan şeyleri okuyup iyice mutsuz oldum, "Kadın bile değilim ben..." diye bir bunalıma daha girdim. Sonra uyudum. Yani azcık kestirdim, çünkü o an gerçekten de, hayatta yapabileceğim başka hiçbir şey olmadığına yürekten inanıyordum.

Uyanınca, bi dakika ya dedim, hani ben kendime özenli davranacaktım? Hani ben iyi olunca kararlar gelip beni bulacaktı? Ne oldu ona?

Bunu hatırlamak beni mutlu etti. İşe, uyuklamadan önce Sözlük'e yazdığım bunalım entry'yi silerek başladım. Akabinde bir güzel kıymalı makarna yaptım, birazdan onu yiyeceğim üstüne sarımsaklı yoğurt döküp. Sırf buzdolabını boşaltmak için yaptığım o ne idüğü belirsiz saçma sapan yemeğe kendimi mahkum etmeyip köpeklere vereceğim birazdan.

Sonra da gidip Alkım'dan bu akşam için bir film alacağım. Öyle ağır, ciddi filan değil, Woody Allen falan olacak bu film. Coen bile izleyemem şu an.

Bu ne arkadaş ya, sıkılmakla ömür mü geçer?

Şimdi onlar düşünsün.

Göksun - ergenlik sloganıyla: simply irresistible :)))))

*
"Halis niyet" dedikleri: Gittim filmlerimi aldım geldim, eve girer girmez telefonum çaldı. Arkadaşlarım geliyor :) Anında çay koydum, evi topladım, kendimi düzelttim, hazır ve mutluyum :) İşte bunu seviyorum :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder