30 Eylül 2011 Cuma

Öğlen Haberleri: Mesela Gisele Bündchen, Mesela Chuck Palahniuk...

Selam sevgi vs vs...

Kahve, kek, bilgisayar ve bilgisayardaki gazete ile karşınızdayım.

Haberleri görülmesi istenen sırada okuduğum için, bazen –bence- daha önemli haberler ortalarda ya da sonlarda olabiliyor. Bir gün kısa yazmayı becerebilirsem bu soruna da el atıp, bitirdikten sonra paragraf yerlerini değiştireceğim. Fakat saatlerce ekrana baktıktan sonra o işle uğraşasım gelmiyor pek.

Gerçi şimdiki hali o kadar da mantıksız değil aslında; ekmek ve süt gibi temel şeylerin marketlerin en dip köşesinde olması gibi... Yani benim o kadar “çakal” bir zihniyetim yok ama sonuç aynı :)

*
Diyorduk ki, Mustafa Altıoklar “Kürt olsaydım tam bağımsızlık isterdim, dağa çıkardım” demiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1064883&Date=30.09.2011&CategoryID=138

Ya Sebu Abi aşkolsun... Madem bağımsızlık talebi etnisiteye dayanan bir şey, niye söylemiyorsun, niye bizi kendi patriğiniz için erkenden yollara döküp te Yenibosna’ya getirtiyorsun ki? Hayır yani Ermeni değiliz bir şey değiliz... 7.30’da kalktım sizin için ben ya.

Yalnız bu söylemde rahatsız eden başka bir şey var. Kürt meselesini bir “devlet kurma olayı” olarak göreceksek, çok daha farklı şeyler konuşmalıyız ve Kürtlerin Türkiye’den sosyal hak talepleri filan zaten olmamalı. Devlet kurmak isteyen adam neden tabi olduğu devlete milletvekili göndersin, neden o ülkede dilini konuşmak için bu kadar çabalasın. Bir şekilde ayrılır, kendi devletini kurar, bin yıl filan savaşılır, kimin adamı önce biterse...

Yani Sayın Altıoklar bence olayı yanlış anlamış. Kaldı ki, bundan sonra etnik sebeplerle dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir devlet kurulacaksa, bu devletin kendisinde de etnik vurgu olması kadar ironik bir durum olamaz.

Ben Arap olsam mesela, ama “Kürt” devleti içinde yaşıyor olsam, bu durum hoşuma gitmezdi. Zira etnik vurgunun her türlüsüne, ırk kavramının varlığına karşıyım.

Mustafa Bey hızını alamayıp, “Kürt ve Türk toplumları artık kaynaşamaz” buyurmuş. Abi tamam biraz uçmuştun ama yine de fena başlamamıştın, bu nefret söylemi nedir? Ulusalcı görünmekten bu kadar kaçarken, en dibinden ulusalcı görünmek böyle bir şey olsa gerek.

Son olarak, bu Kürt meselesi hakkında konuşmak da, entel görünmek isteyen eski yıldızlarımızın Survivor’ı gibi oldu. Nihat Doğan Survivor’a katılır, Mustafa Altıoklar (ve niceleri) Kürt meselesi hakkında konuşur. Aynı şey – ama birazcık farkları olsun tabii. Değirmende ağarmadı, boşuna uzamadı o saçlar.

*
Bir sayfayı Mustafa Altıoklar’la bitirdik.

Yazarlık kariyerim sırf bu yüzden gelişmeyecek. Dediydi dersiniz.
*
Holywood’da, Mehter Takımı’nın yapacağı gösteri ve konser, Ermeni lobisinin yoğun baskısı üzerine iptal edilmiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1064901&Date=30.09.2011&CategoryID=81

Amerika’daki Ermeni lobisini gerçekten, samimiyetle merak ediyorum. Ayrıca, 21. yüzyılda hala mehterli gösteri yapan zihniyeti de aynı oranda merak ediyorum, ama bu merakımda biraz hayret var. Arkadaş ne bitmez mehter sevdasıymış, bu ne ya neredeyse 100 yıllık cumhuriyetin var sen hala mehterle mi temsil ediyorsun kendini?

Lütfen önce şuna karar verelim, Osmanlı’yı sahipleniyor muyuz sahiplenmiyor muyuz? Konu tehcir filan olunca “Efendim onlar Osmanlı” ama mehter olunca “Şanlı tarihimiz...”

Benim kendi adıma, geçmişimde Osmanlı olmasıyla bir sorunum yok. Bunu bir bütün halinde kabullenemiyor olmamızla bir sorunum var.

Ha ABD’deki Ermenilere gelince... Burada benim merak ettiğim şey şu, orada Türklere ilişkin başka herhangi bir gösteri vs. olsaydı da aynı şekilde karşı çıkacaklar mıydı? Osmanlı’nın yüceltilmesine tepki göstermeleri, bir halkın ortak geçmişi bağlamında gayet anlaşılabilir bir şey. Ama bir Kerem Görsev konseri olsaydı mesela, aynı tepki verilecek miydi?

Verilecek idiyse, burada bir yanlış var, evet.

*
Offff bu haber o kadar tehlikeli ki... Aman ya gerçekten canım sıkıldı şimdi.

PKK’nın İran’daki uzantısı olan PJAK, Tahran’ın bütün taleplerini kabul etmiş. Tehlikeli olan ise bunun sebebi: Verilen ağır kayıplar üzerine...

Hah artık bizim operasyon sevdalıları iyice hevese gelir. Yalnız İran da ne İranmış, bizimkiler 30 yılda bir adım ilerleyemedi, bunlar ateşkes ilan ettirdikleri gibi tüm taleplerini de kabul ettirdiler. Nasıl bir kayıp (!) verdirdiyse artık?

Bu ateşkesin altında yatanı merak ediyorum. Çünkü asıl sebep bu olamaz.

*
Ya bu Muhsin Yazıcıoğlu olayını hiç bilmiyorum, hiç takip etmediğim gibi merak da etmedim. Meğer ölmemiş de olabilirmiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1064864&Date=30.09.2011&CategoryID=77

Gerçekten ilgilenmiyorum.

Derinlikle alakası olmayan devletimizde hiç olmayacak işler bunlar aslında, ilgilenmek lazım. Tabii.

*
İlker Başbuğ’a göre, PKK’yı bitirme fırsatı 1 Mart’ta kaçmışmış.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1064884&Date=30.09.2011&CategoryID=77

Ayrıca, Irak’ın 40 km kadar içine girmek gerekiyormuş, ABD olmadan bu iş zormuş, vs vs. İlgilenen okusun.

Bence oraya atım bombası filan atsınlar ya. Ne olur ne olmaz, arada derede birkaç tanesi saklanmış filan olursa, kurtulamasınlar. Tertemiz.

*
Brezilya Kadın Bakanı (Evet “kadın bakanı” yazıyor aynen) Gisele Bündchen’li reklama tepki göstermiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1064900&Date=30.09.2011&CategoryID=81

Bu bir iç çamaşırı reklamı. Gisele Hanım, eşine arabasını çarptığını günlük kıyafetleri ile söyleyince bu “yanlış” reklamı yapılan fakat iç çamaşırları ile söyleyince doğru oluyor.

İyi bir fikir, esprili bir reklam. Açıkçası bunun kadını küçük düşürmek filan olduğunu düşünmedim ben, aksine, erkekleri küçük düşüren bir şey bu.

Zira hepimiz biliyoruz ki, “Bir Gisele uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor...”

(Burada aslında “Gisele” demek istemedim.)

*
Chuck Palahniuk’un Türkçe’ye Ölüm Pornosu olarak çevrilen kitabının çevirmeni ve yayınevi sahibine hapis cezası istenmiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Date=&ArticleID=1064904&CategoryID=77

Konu, ne olacak işte, müstehcen yayın, çocukları muzır neşriyattan korumak filan.

Ben Chuck Palahniuk’un çevrilmiş olan neredeyse bütün eserlerini biliyorum, Ölüm Pornosu hiçbirinden “beter” değil bir kere. İkincisi, anafikri zaten cinselliği kullanmanın hayatımızdaki anlam ve önemine ilişkin olan bir kitap bu. Yani kitabın “olayı” bu, pornografinin ve kadının porno aracı olarak kullanılmasının, hayatımızın aslında ne kadar temelinde olduğundan bahsediyor.

Yoksa, amaç milletin cinsel organını tarif etmek olsa ve okuyan da bunun için okusa, okur neden Palahniuk gibi on ayrı şeyden bahseden bir yazarla uğraşsın ki? Gider dergi alır, elinde “görsel malzeme” olur.

Şunu da öğrenmiş oldum, müstehcen yayına aracılık etmek diye de bir suç varmış. Tamam da, sen “aracılık ettiğin” şeyin müstehcen olup olmadığını bilmiyorsun ki? Başbakanlık’a bağlı 3-5 kişiden oluşan bir kurul karar veriyor buna. Sonra da senin değil fakat bu kurulun müstehcen bulduğu bir şey yüzünden 3 yıla kadar hapisle yargılanıyorsun. Çok güzel.

Efendim 18 yaşından küçüklerin kitaba erişimleri engelleyecek bir şey yokmuş falan da filan.

Arkadaşım,

1. Senin ülkende 18 yaşın altındaki çocuklar gidip kitap kurcalayıp seçiyorlarsa bundan gurur duymalısın.
2. Senin ülkende 18 yaşın altındaki çocuklar Chuck Palahniuk okuyup anlıyorlarsa, onu bırak adını duymuşlarsa bile, bundan da gurur duymalısın.
3. Senin ülkende 18 yaşın altındaki çocukların ahlakı Chuck Palahniuk ile bozuluyorsa bu senin ayıbındır.
4. Bir kitabın 18 yaşın altındakilerin erişimine kapanması nasıl olur, bana bunu bir anlat hele?
5. Çocukların erişimini engelleyici uyarı meselesi bambaşka, kitabın arkasında açık seçik “tabularınız varsa okumayın” diyor, onu bırak kitabın adının kendisi “Ölüm Pornosu.” Daha ne yapsın bu insanlar?

Çocukların kitaba erişimini engellemek istiyorsan, mesela, yukarıdaki raflara koy bu kitabı. Boyları yetmesin. Başka da bir şey gelmiyor aklıma.

*
Bingöl’de, polis “tipini beğenmediği birini” yine vurmuş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1064854&Date=30.09.2011&CategoryID=77

“Hareketleri şüpheli bulunan” çarşaflı bir kadın, dur ihtarına uymadığı için vurulmuş.

Şüpheli davranış konusuna hiç girmiyorum. Elini kolunu bile göremediği bir bedenin hangi davranışından şüphe edinildiği başka bir mesele. Nitekim kadının psikolojisinin bozuk olduğu belirlenmiş, yahu belki psikiyatrik bozukluğu var ve nasıl davrandığını bilmiyor?

Üstelik yaya bir kadından bahsediyoruz. Polislerin “Ya şimdi git arabanın anahtarını al, park yerinden çıkar, kadına kadar sür... Amaaan, vurayım gitsin” filan dedikleri bir sahne beliriyor zihnimde.

Radikal de haberi “etkisiz hale getirildi” diye vermiş. Deli bir tane değil ki yağla balla besleyesin...

*
“Macarlar Türk değil” diyenler aha bu haberi okusun:

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1064843&Date=30.09.2011&CategoryID=138

Türk buluşu olan Gelinim Olur Musun yarışma formatı, Macaristan’a satılmış ve orada reyting rekorları kırmış.

Üstelik, Macarlar bizden daha da Türk olacaklar ki, +18 sınırı getirmişler. Biz daha Palahniuk’a dava açılmasına “bikbik” ediyoruz.

*
Danıştay 4. Daire Başkanı’nın korumalığını yapan görevli, üstelik de kadın, Ankara savcılarından birini “yaraladığı” için mahkum olmuş. Yalnız ilginç olan şu ki, aslında o savcı o kadının boğazını sıkmışmış. Kapı gibi kamera görüntüleri bile varmış.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1064892&Date=30.09.2011&CategoryID=77

Kadın hakkında 3 bin lira adli para cezası verilmiş ama hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş. Buradan çıkan ilk sonuç: Demek ki “kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle yaralamak” suçunun üstelik de bir savcıya karşı işlenmesinin ceza üst sınırı 2 yıldan az ki, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebiliyor.

Ya da, kararı veren Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi bile, aslında ne kadar anlamsızca bir dava görmekte olduğunun farkındaydı ki, “Bari hükmü açıklamayayım...” diye düşündü.

Ama ben kararı uygun buldum. Koca savcının parmaklarında boğaz sıkmaktan mütevellit ezikler oluşmasına sebep olmak, cezasız kalmamalı.

*
Sigara kaçakçılığı operasyonu kapsamında aranan şirket sahibi, hükümetin düzenlediği sigara kaçakçılığı zirvesine katılıp hatıra fotoğrafı filan çektirmiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1064891&Date=30.09.2011&CategoryID=77

Bu ülke için kaçan sigara da sigara kaçıran da şereflidir.

*
Suudi Arabistan, bir Adanalı işçiyi daha idam etmeye karar vermiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1064822&Date=30.09.2011&CategoryID=77

Bundan birkaç sene önce yine Adanalı bir işçiyi idam etmeye karar vermişti, adamın suçu –bizim oraların deyimiyle” Allah kitap çekmekti. (“Allah’ını kitabını seveyim” olarak düşünün.) Cumhurbaşkanı filan girmişti araya, olayın sonunu bilmiyorum.

Bu seferki Adanalı’nın ne yaptığını bilmiyoruz. Eşini arayıp sadece “Beni idam edecekler, kurtarın” diyebilmiş.

Şaka olsun diye söylemiyorum, bu iki kişinin de Adanalı olması tesadüf olamaz. Biz gerçekten küfrederiz, ağır konuşuruz. Allah peygamber dümdüz gitmek, gayet normaldir bizim orada. Hatta –mesela- Allahsız kelimesini, bir sevgi ifadesi olarak bile kullanırız bazen, olur yani. Köftehor yerine Allahsız denir bizim orada.

Kesin bu abi de Allah kitap çekmiştir. Ah be abicim... Kendisi de Arapmış, bunun tabii ki konuyla bir alakası yok ama ironi güzel.

*
Ahdım var, 7 sayfaya çıkmayacağım. O yüzden, 6.5’uncu sayfadan selamlar, sevgiler ve bilcümle hürmetler :)

Göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder