14 Eylül 2011 Çarşamba

Hitit Güneşi Hititlilerin de değilmiş zaten.

25 Temmuz'dan beri yazak hiç mi bir şey olmadı - olmaz mı, anlatsan roman olur :) Ama yazacak halim yoktu. Hala yok. Biraz zaman geçsin, arayı doldururum.

Şimdilik, haberlerle geri döneyim diyorum. Fakat Radikal'in 75 kuruş olması sonucu, artık gazeteyi alıp Moda çay bahçesinde önümde çay elimde kalemle okuduğum günler hayal oldu.

Fakat her şeyin çaresi var. Artık oturduğum yerin köşesinde, ekranın bir tarafında gazete bir tarafında Word açık bir halde oturarak yapıyorum bu işi. Sıkıcı oluyor. Ama yine de bayağı uzun oldu.

Üzgünüm, bu aralar bu tip yazılara biraz sık maruz kalacaksınız :)

Şimdi haberler:
*
Erzurum – Tortum’da yapılmak istenen HES’e karşı eylemde de bir şeyler olmuş. 17-66 yaş arası birçok insan tutuklanmış, 17 yaşındaki Leyla’ya “kötü çocuklarla görüşmeme” cezası verilmiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1063299&Date=14.09.2011&CategoryID=77

Sayın Hakim’imizin, 17 yaşındaki körpecik bir beynin birtakım “anarşik sürülerince” kirletilmemesi için gösterdiği çaba gözlerimi yaşarttı.

Bu yaptırımın “12 Eylül Şenlikleri Haftası’nda” uygulanmış olması da ayrı bir gurur kaynağı. Jandarmaya taş atmak suçlaması eskiden 17 yaş filan dinlemezmiş, şimdi bak altı üstü “arkadaşlarınla görüşme” diye bir kulak çekip yolluyor hakim. Üstelik, kızcağızın gerçekten taş atıp atmadığı belli bile değilken yapıyor bir de. Ya o kızçe gerçekten taş atmış olsaydı da hakim başka ceza vermek zorunda kalsaydı?

Hayır bi de üstelik, bu hakim kararına karşı itiraz yolu bile var düşünebiliyor musunuz?

Sonra efendim “31 yılda ne değişti...” Yemin ederim hiç kadir kıymet duygunuz yok sizin.

*
İstanbul’un silueti değişmiş. Sultanahmet’li Saray’lı siluete, Zeytinburnu tarafındaki “16:9” projesinin gökdelenleri giriyormuş artık.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1063264&Date=14.09.2011&CategoryID=77

Bu haberi görünce ben ilk olarak, yemin ederim, “Aaa o siluet duruyor muymuş ki hala?” diye düşündüm. Fotoğrafa baktım ki, duruyormuş hakikaten. Önce buna şaşırdım.

Ya bi Koruma Kurulu vardı n’oldu ona? Yani ne oldu derken olanı biliyorum, Şehircilik Bakanlığımız sağ olsun her bir şeyi tek başına yapmak üzere bütün o gereksiz kurulları kaldırdı ortadan. Eee, kurda ensen neden kalın demişler kendi işimi kendim yaparım da ondan demiş. Hükümet haklı bir yerde, bir sürü kurul, bir sürü yerel makam, allahınızı severseniz bu kadar “gizli işsizlik” başka nerede var? En iyisi kendi işini kendi yapmak.

Neyse yani benim asıl sormak istediğim şu; bu yaz yine bir Sultanahmet meselesiyle gündeme gelmişti bu koruma meselesi. Üzerinde yürürken adımlarımızın şiddetinin bile ölçülmesi gerektiğini düşündüğüm Sultanahmet’teki kazı alanının orada bir kebapçı açılmıştı, hala var mı diye gidip bakmadım. Radikal, belediye başkanı falan gibi bir sürü muhterem zat’a sormuş, tüm seçilmiş ve atanmışlar ağız birliği etmişçesine “Vallahi haberimiz yok, biz yapmadık onlar yapmış” deyip duruyor. (Şimdi ben burada Uçurtmayı Vurmasınlar’daki çocuk karakteri anarım anmasına da, hukuka aykırı davranmış olmaktan endişeliyim.)

Bu olayda da böyle. Kadir Topbaş’ından tutun, içişleri bakanına kadar herkes “Duruuuun!” diye bağırırken, bu laftan sözden anlamaz inşaatçılar pervasızca kat yükseltiyorlar.

Koruma kurulunu bu bağlamda soruyorum. Bu kurulun var edilmesine bir amaç vardı, bir işlev vardı, ne oldu ona?

*
Ahmet İnsel, hükümetin muhalefeti kriminalleştirme politikasında olduğunu, bunun bir Stalin ve Hitler dönemi davranışı olduğunu yazmış.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1063114&Date=14.09.2011&CategoryID=42

İlahi...

*
Adanalılığımı bağışlayın, fakat şu an sadece “abovvv....” diyebiliyorum...

Okuldan atılan üç askeri öğrenci, Pınar Öğünç’le konuşmuş. Allahaşkına bir bakın:

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1063244&Date=14.09.2011&CategoryID=79

Okurken “bunu yazayım – bunu da yazayım – yok asıl bunu yazayım...” deyip durdum. Baktım ki neredeyse tüm röportajı kopyalayıp yapıştırmam gerekecek. Siz en iyisi kendiniz bakın.

Ama şunu söyleyebilirim mesela, bu çocuklar Feysbukta grup kurdu diye “halkı askerlikten soğutmak” mı ne öyle bişeyden, haklarında işlem yapılmış. O derece.

Allam n’olur kimse askere gitmesin, dinimiz amin.

*
Eveeet, yalnız ve güzel ülkemizden, her şeyimizi özetleyen muhteşem bir haber... Ankara Oto Sanayi’ye kimse çocuğunu çırak olarak göndermediği için ustalar çok şikayetçiymiş...

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1063296&Date=14.09.2011&CategoryID=77

Ustalar diyor ki, “Sekiz yıllık eğitimden sonra çırak bulamıyoruz. Aileler çocuklarını ‘kirin pasın içinde çalışmasın, okusun adam olsun’ diyerek bize yollamıyorlar. Fakat bu işten daha iyi para kazanılır. Hem, çırak olmadığı için 20 sene sonra usta da olmayacak.”

Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim dostlar.

Ustacım zaten o sekiz yıllık eğitim bu amaçla getirildi ya? Onlar çocuk diye? Siz çocukları sigortasız, güvencesiz, parasız pulsuz, suyunu çıkarırcasına çalıştırıyorsunuz diye? Çocukların eğitilip büyütülmeleri, hayatlarının farklı alanlardaki 3 numara ve 5 numara arasında geçmesi lazım diye? Ha benim ustama?

Yalnız ustalar güzel yerden vurmuşlar. “Bu işin parası daha güzel” diyorlar. Beş yüz bine yakın diplomalı işsizin olduğu güzel ülkemizde, eh, ustalar haklı beyler. Valla benim ablamdan çaldığım bir fikrim var ki, çocuğum olursa 7-8 yaşında Mahmutpaşa’da bir esnafın yanına vereceğim kendisini. Öğrensin çocuk. Biz ailecek, beşimiz bir araya geldiğimiz zaman anca her birimiz bir köşeye geçer kitap gazete filan okuruz. Sonuç? Elimize bir sepet yumurta ver “bunları akşama kadar sat, yemeğini sattığının parasıyla alacaksın” de, vallahi beşimiz de açlıktan ölürüz. Misal “megaloidea” kelimesini 6 yaşımdan beri biliyorum ben, eee? Ne anladık bu işten? Bak kukumav kuşu gibi oturuyorum yerimde.

Babam evde ufak tefek tamir tadil filan işlerini yaparken, “bize fakültenin son 6 ayında böyle işleri öğrettiler” der hep. “Baktılar ki sizden bir cacık olmayacak, bari altın bileziğiniz olsun demişler demek ki” diye takılırım ben de. Altın bilezik önemli.

Bir de tabii, usta yetişmeme durumu var. Okullarda, sanayide usta olmayı değil ustaların yapacağı işi yapan makineleri yapmayı öğretseler böyle bir sorun olmazdı mesela, ama şimdi var. Çünkü ikisini de öğretmiyorlar. Ama endişeniz olmasın, nasıl olsa Japonlar yapar, biz de alır kullanırız.

Bu arada konuyla alakasız ama, “usta yetişmemesi” kaygısını ben en çok mutfak konusunda yaşıyorum. Anneaannemin şimdi olsaydı yüzüne bakmayacağı “antik kuntik” yemekler şimdi menülerin en tepelerinde. Ailemde mumbar dolduran tek bir kişi kaldı, doğru düzgün içli köfte yaptıran da bi annem var, acilen bunları öğrenmem lazım. Endüstriyel mutfağa inat, forza Adana dolması!

*
Başbakan yardımcısı Beşir Atalay, Kılıçdaroğlu’na “fırsatçı” demiş. Ses kaydı meselesi üzerine Kılıçdar Kılıçdaroğlu’nun “Şimdi kim şerefsiz” demesi fırsatçılıkmış.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1063309&Date=14.09.2011&CategoryID=78

Uuu beybi... Aklınızda bulunsun, bir yerde muhalefet kanadında olursanız iktidarın yaptığı yanlışları aman ha yüzüne vurmayın. Fırsatçılık olur. Ayıp bişey neticede.

*
İşte bir kez daha, Tanrı’nın espri anlayışı... Sosisin, rujun, kolanın... bir sürü şeyin rengini veren “böcek” adeta karaborsaya düşmüş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1063272&Date=14.09.2011&CategoryID=80

Kozmetikten gıdaya, “pembeli kırmızılı” olması gereken pek çok şeyin rengini, kaktüs üzerinde yaşayan cochineal böceğine borçluymuşuz. Türkiye’de bu böceğin ithalatını yapan 10 firma varmış.

Böyle haberler hoşuma gidiyor. Hijyenik yaşam takıntılılarının böcekli şeyler tüketmekte olduklarını düşündükçe gülüyorum.

Bir de son dönemde organikçiler var, her yerde. Allahaşkına ya, süpermarkette satılan şeyin organik olduğuna sırf üstünde yazıyor diye inanmamı gerçekten bekliyor musunuz kuzum? Çıktığınız yaylada bile kalmadı artık o organik dediğinizden, meyvelerin çekirdekleri bile artık kısır o tarım ilaçları yüzünden. Ama bütün her şeyi sanayileştiren gıda sektörü, hah işte bit kadar böceğin tükenmemesi için çiftlikler kurduruyor.

Yani sözün özü, bu haber sakın midenizi bulandırıp canınızı sıkmasın. Bilmediğimiz neler yiyoruz, en azından birini öğrendik. Bişey olmaz.

*
Haşmetli Başbakanımız, Suriyelilerin tepkisinin Alevilere yönelik olduğunu belirtmiş.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1063295&Date=14.09.2011&CategoryID=78

Ya arkadaş, biri gitsin başbakana söylesin de, bi daha açılım maçılım yapmasın beyefendi. Kürtlere açılıyor, gidip operasyon düzenliyor. Alevilere açılıyor, Suriye’nin onlar yüzünden karıştığını söylüyor. Bir ara Romanlara da açıldıydı, onlara da bir şeyler yapmıştır kesin. Şimdi hatırlamıyorum.

Yalnız şu an fark ettim, ben artık başbakana bir şey diyemiyorum. Çünkü kendisi bu ağzı ilk defa kullanmıyor. Hep böyleydi, neler neler dedi. Hepsi haber oldu, hepsine tepki verildi, kimi zaman eylemler filan yapıldı.

Eee? O eylemlerin yapıldığı, HES’lerin yükseldiği şehirlerde bile birinci çıktı bu parti. Şimdi ben ne diyeyim, kim ne desin? İnsanlar bu şekilde aşağılanmayı nasıl böyle içselleştirebilirdiler bilemiyorum. Yo, şimdi “siz ne zaman bu kadar zalim oldunuz” diye poz verenlerden olmayacağım ama gerçekten merak ediyorum, insanlar sağ yanağını dönmeye ne ara bu kadar alışkın oldu? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Mezheplere, etnik kökenlere, meslek gruplarına, sivil eylemcilere, gözünün üstünde kaşın var diyen istisnasız herkese bu kadar “dümdüz” konuşan bir tavır nasıl hala bu kadar muktedir olabiliyor?

Bunu vallahi de billahi de sinirli bir tonda sormadım. Her şeyiyle saf bir soru bu, sinir ya da başka bir gerilim unsuru taşımıyor. Sırf merak. Nasıl oluyor?

*
Ankara’nın amblemi hiçbir zaman Hitit Güneşi olmamış. İ. Melih Gökçek’in yalancısıyım.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Date=&ArticleID=1063308&CategoryID=78

Meğer biz Ankara diye başka yeri biliyormuşuz.

Melih Bey Danıştay’ın, Ankara’nın minareli logusunu iptal ettiği kararı yanlış bulmuş. Vay be. Bundan sonra idari yargı konusu uyuşmazlıkları önce Melih Bey’e soralım diyorum ben. Gerçi Ankaralıların başkasını seçeceği yok, o yüzden Melih Bey’e “başkanlığı bırakınca idari yargı danışmanlığı yapabilirsiniz” demek abes. Ama olur da bırakacağı tutarsa, (yani olmaz ama hadi diyelim ki oldu) bence bu işi rahatlıkla yapabilir.

Belediye başkanlarının, yüksek mahkeme kararları hakkında rahatlıkla atıp tutabildiği bir demokrasi ortamında yaşamak ne konforlu. Yargı kararını bırakın idari karara bile dayanmayan uygulamalara karşı itiraz edemiyor olmak tamamen bizim düz vatandaş olmamızla alakalı. Eğer AKP’li belediye başkanı olursak, demokrasinin nimetlerinden sınırsızca faydalanmamıza bir engel olmayacak tabii ki.

*
Gazeteyi artık internetten okuduğum için, başka haberlere bakmadım. İnternetten bir şeyler okumaya alışık değilim, fakat artık gazete almıyorum. Zira Radikal de beni terk etti. 75 kuruş olmuş. Zaten alttan alta sinir oluyordum gazeteye, şimdi iyice olmaya başladım. Ama neticede, bir gazete keyfimiz vardı, o da kalmadı hamdolsun.

Zaten artık beşinci sayfaya geçtim, yeter çok bile.

Çok sevgiler,
Göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder