30 Mayıs 2012 Çarşamba

Sevgili Selin ve Bora... Tehlikenin farkında mısınız?

Acaba Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya distopyasını tasarlarken, bir gün onun aslında ütopya olabileceğini düşünmüş müydü?

Ya da siz, ellerinizle yarattığınız ve an itibariyle yatak odamıza girmiş olan devletin bir gün bu noktaya gelebileceğini tahmin etmiş miydiniz, sevgili küçük burjuvalar?

Bu yazıyı, beyaz Türklerden biri olarak, "senin-benim gibi" steril yaşamlı insanlar için yazıyorum. Çünkü, devlete tepki vermek anarşist eğilimleri olanlar için zaten normal. Ya da bir solcu, elbette ki egemen yanlısı olmamalı. Ama sen, beyaz Türk, eylemleri "trafiğin kapanmasına sebep olan kuru gürültü" olarak gören ve çoluk çocuğunu eylemciden korkutan şuursuz kişilik... Bu konu seni de ilgilendiriyor.

Sevgili Selin ve Bora,

Bu mektup ikinize birden. Fakat önce Selin'le konuşalım...

Selinciğim,

Bir Anadolu kentinden büyük şehre geldiğinde, elbette ki liseyi henüz bitirmiştin. Çocukluğundan beri hep "iyi ve düzgün" ortamlarda oldun. Ailen seni hep "aydın bir Türk kadını" olmak üzere yetiştirdi. Küçüklerine sevgili büyüklerine saygılı olmanın beynine zerk edildiği bir 18 yıldan sonra, kendini iyi bir üniversiteyi kazanmış olarak, memleketin olan şehirden çok daha büyük bir ortamda ve ilk defa "tek başına" buldun.

Kendi çevresinde sevilen ve sayılan bir ailenin ferdi olarak, yeni yaşantında bu gerçeği ihmal ettiğin bir an bile olmadı.

Okulunda ya da yaşadığın şehrin bir yerlerinde, birtakım eylemler olageldi ama sen o günlerde evden bile çıkmadın. İnsanların nasıl bu kadar öfkelenebildiklerini, neden sokaklarda bas bas bağırdıklarını hiç anlamadın. Sana göre, her şey sakin sakin halledilebilirdi. Çünkü evinizde hep öyle olmuştu. Ailesinden tek bir gün kötü söz duymamış biri olarak, insanların sokaklara dökülmelerini hep "artizlik" olarak gördün. Bu tavrının son derece "snob" olduğunu ve "küçük burjuva" denen şeyin tam olarak sana karşılık geldiğini anlamana yıllar vardı.

Derken, bir erkek arkadaşın oldu. Henüz öğrenciydin ve erkekler, senin için halen "tabusal nitelik" taşıyordu. Fakat, büyük şehrin etkisi olsa gerek, "kendi bedenimden kime ne, neticede ben artık aydın bir Türk kadınıyım" diyerek, cinsel hayata giriş yaptın.

Ya da belki bu girişi yaptığında okulunu bitirmiş ve bir meslek sahibi olmuştun. Burası hiç önemli değil.

Netice olarak, kendi rızanla, steril yaşantına hiçbir zarar gelmeden, kendine uygun gördüğün insanla ve uygun gördüğün şekilde bir cinsel hayat edindin. Bu hayatında da, yine kendi belirlediğin koşullar içerisinde mutlu mesut yaşamaya devam ettin.

Derken, bir gece sarhoştunuz önlem almayı ihmal ettiniz... Ya da, neden sarhoş olasınız ki, belki de her türlü önleminizi zaten almıştınız...

O kadar steril yaşamlarınızın ortasında, birden bire, hijyenden yıkılan bir çocuk düştü rahmine.

Tamam, namus da namus diye ensende boza pişiren bir ailen yok. Peşine bir abi ya da bir amcaoğlu düşmeyecek. Hayatını kaçak geçirmek zorunda kalmayacaksın. Beyaz Türk'sün sen, senin hayatında olmaz böyle şeyler. Üstelik, o çocuğu öğrenmeleri halinde ailen seni artık yok sayacak belki ama, sen yine de o çocuğa bakabilecek parayı kazanabileceksin. İyi bir okulun, geçerli bir mesleğin var. Hatta o kadar iyi durumdasın ki, sevgilin bu haberi alınca bırak sorumluluktan kaçmayı, seninle evlenmeyi bile önerdi.

Ama sen buna hazır mısın?

Seni Mediha Şen Sancakoğlu olmak üzere yetiştirmiş olan ailen, bunu kaldırabilecek mi?

Yaşadığı şehirde gördüğü saygıyla övünen baban, senin evlilik dışı bir ilişkiye girip, bir de "utanmadan" hamile kaldığını öğrenince, sana yine aynı gözle bakacak mı?

Her zaman sana örnek gösterilmiş olan birtakım ablaların hayatında, hiç böyle şeyler oldu mu?

Annen çarşı-pazarda "Kızımın çeyizine alayım..." diye nevresim takımları toplarken, şimdi senin bu yaptığın iş mi?

Ki bunları bırak, tamam sevgilin güzel bir adam ama, sen bu adamın baba olabileceğine gerçekten inanıyor musun? Ailesini tanıyıp biliyor musun?

Hadi o da uygun olsun... Okulun bitmemiş, ne olacağın belli değil, hayatta "ben yaptım" dediğin bir tencere yemek bile yokken, bir insan yetiştirebileceğine inanabiliyor musun?

Okulun bitmiş de olabilir. Ekonomik bağımsızlığını kazanmış da olabilirsin. Fakat yine de soruyorum, her gün metrobüslerde sürünür, akşamın bir vakti eve açlıktan ölmüş bir şekilde gelir ve televizyon karşısında yarım ekmek-kaşar kemirirken, sen o çocuğu doğurmayı gerçekten istiyor musun?

Selinciğim, tekrar söylüyorum... Bu sadece, birtakım "anarşisterin," olur olmaz ilişkiye girenlerin, hiçbir kontrol yöntemi kullanmadan Allah'a sığınan şuursuzların sorunu değil.

Ya da, sadece potansiyel namus cinayeti kurbanlarının, tecavüze uğrayanların, zorla hamile bırakılanların sorunu da değil. Hamile olduğu öğrenilince terk edilenleri de kapsamıyor sadece.

Bu, inan bana Selin, senin de sorunun.

Bora kardeşime gelirsek,

Boracığım... Benim Özlem diye bir arkadaşım var. Geçenlerde Hakan Günday'dan okuduğu şeyden bahsetti bana, ben de sana aktarayım...

Hakan Günday özetle, "Anne olmak o kadar 'kadına özgü' bir karar ki, kadın 'ben bu çocuğu doğuracağım' dediği anda senin artık baba olmamak gibi bir durumun yok" demiş. İtiraf ediyorum, olaya hiç bu gözle bakmamıştım. Bizim anne olup olmamayı seçme hakkımız var, ama sizin maalesef, baba olmayı seçmeme hakkınız yok. Fiilen seçmeyebiliyorsunuz, ama o durumda da iki cihanda yakanızı bırakmayacak ah'lar düşüyor peşinize.

Selin, çocuğunu doğurmaya karar verdiği anda, sen artık bir baba oluyorsun sevgili Bora. Ki eğer kürtaj yasak olursa, Selin'in o çocuğu doğurması, artık bir karar meselesi olmayacak biliyorsun ki.

Her türlü önlemi almış olabilirsin. Ama sen, her iki ailenin gözünde de, "çüküne sahip olamamış" biri olacaksın. Buna hazır mısın?

Severek ve isteyerek birlikte olduğun ve sana bir çocuk vermiş olan kadının, yine her iki aile tarafından da, "kukusunun peşinde hatunun teki..." olarak algılanmasını kaldırabilecek misin? Ve Selinciğim, bu sorunun tam tersi senin için de geçerli.

Bak yine, maddiyattan hiç bahsetmiyorum. Maddi durumun mesele değil, siz beyaz Türksünüz, açlıktan ölmezsiniz.

Sevgili Selin ve Bora,

Evlilik öncesi bir cinsel yaşam edinerek, devlete nasıl karşı gelmiş olacağınızın farkında mısınız?
Devlete karşı gelmemek adına evlenmeyi seçerseniz, 20'leriniz başında, ikiniz de çocukken, böyle bir işe kalkışmanın ne kadar zor olabileceğini tahayyül edebiliyor musunuz?

Genç arkadaşlarım, bakın... Muhalefet, gerçekten iyi bir şeydir. Çünkü hepimizi ilgilendirir. Bakın, devlet bugün sizin pipinizle kukunuzla kafayı bozdu, bu sizin o beyaz akıllarınıza gelir miydi?

Eğer hiç başınız ağrımasın istiyorsanız, öncelikle evlilik öncesi ilişkiye girmeyecektiniz.
Fakat madem girdiniz, hemen evlenin.
Sonra da kendinizi kısırlaştırın olsun bitsin.

Çiçek gibi.

Sizi seven,
Göksun.

6 yorum:

  1. tüm bu karmaşa da barolar birliği bir açıklama yaptı mı göksun? ya da bir açıklama yapma gereksinimi hissedecek mi?

    herkesi kucaklamanın ne olduğunu baştan anlamayanlar bile hafifçe uyanırken, ses çıkacak mı ciddi olarak? Çünkü bireysel protestolar hafif kalıyor bu adamlara, biraz daha ciddi bir harekete ihtiyaç var sanki. Hele ki sabah diyanet fetvasını okuduğumdan beri, içim pek kalkık

    YanıtlaSil
  2. ay ben bu yoruma cevap yazmamış mıyım? kusura bakma olur mu...

    tbb açıklama yapmadı diye biliyorum, istanbul barosu da yapmadı. eğer yanılıyorsam ve açıklama yapmışlarsa, bunun gündemde "bu derece" yer bulmamış olması da ayrı ayıptır.

    tbb zaten etliye sütlüye karışmaz pek. istanbul da, kendi derdiyle meşgul. kck'dan alınan avukatlara kılları kıpırdamamışken, şimdi balyoz'dan kendileri alınıyorlar ya, etekleri tutuştu tabii. o işlerle uğraşıyorlar, tamam uğraşsınlar, ama bunu da atlamasalarmış iyiymiş.

    o diyanet nedir allahaşkına ya? hiç mi utanmaları yok bunların?

    bugün zaten arabuluculuk kanunu da kabul edilmiş, hem bir kadın hem de avukat olarak devletin en sevmediği insanlardan olmama "iki tık" kaldı. bi de "kürt ve alevi" olaymışım tam olurmuş. "afedersin ermeni" de olur.

    YanıtlaSil
  3. daha kötüsü: Başbakan Erdoğan, kürtaj yasağına karşı 'Benim bedenim benim kararım' protestosunun dini zemini olmadığını söyledi.
    buna da susarlar sanırım

    YanıtlaSil
  4. idari kurumlardan tırnak kadar beklentim yok, devletin olduğu yerde tepki mi olur?
    ama bunlar bir sonraki seçimde yine en az %50 alacaklar, ben asıl bunu kaldıramıyorum.

    YanıtlaSil
  5. FAZLASINI ALIRLAR
    ZİRA BİR DAHA Kİ SEÇİME KADAR KADIN OY HAKKI KALACAĞINI SANMAM
    ATI ALDI GİDİYOR

    YanıtlaSil