22 Şubat 2013 Cuma

Kalbi kırık icra müdürü :'(

Bugün hukuk hakkında söylenecek küçük küçük bir sürü şey var. Neresinden başlasam...

Şu geçen günkü hakim meselesinden başlayayım. Gittim dosyanın fotokopisini aldım, haftasonu iyice çalışıp çocuğun tutukluluğuna itiraz edeceğim.

Onun dışında, durumu Baro'nun avukat hakları ve çocuk hakları merkezlerine ilettim. Fakat o mahkeme gözlemci taleplerini reddediyormuş, "Çocuk duruşmaları kapalı yapılır" diye. İyi de arkadaş, çocuk duruşmasının kapalı olmasının amacı zaten o çocuğun korunması, sen kapalılığın ardında deli gibi hak ihlali yapıyorsan koruma bunun neresinde? Biz çocuğu zaten senden korumaya çalışıyoruz, bilemiyorum farkında mısın.

HSYK şikayetini ise şimdilik ertelesem mi diyorum. Adam gözlemci talebini reddederse, şikayetimde o reddin anlamsızlığını da anlatmış olurum uzun uzun. Yoksa dilekçe hazır, gönderilmeye müsait, ama işte şu meseleyi de eklersem daha iyi olur diye düşünüyorum. Bu konuda henüz karar vermedim. Fakat bir düşüncem de şu, eğer hakimi reddedeceksem, red dilekçesinde "hakim halihazırda HSYK'da şikayet edilmiş durumdadır. Hakkında şikayet bulunan bir hakimin dosyaya bakması uygun değildir" yazmak bence fena fikir değil. Yani önce hangisini yapsam bilemiyorum, haftasonu çalışırken Sezer'e de sorar bir yol çizerim kendime. Hadi bakalım.

***
Bu sabah Kartal Adliyesi'ne gittim tamam mı. Metro çıkışından Adliye'ye doğru o meydan var ya, kocaman. Su içindeydi. Göletleri atlataraktan yürürken,  "Arkadaş şu devirde bi düzgün taş döşemeyi bile beceremiyorsunuz, sonra boyunuza bakmadan adliye yapmaya kalkışıyorsunuz..." diye söylendim.

Dümdüz ettiğin yerin eğimini, yağmur yağınca ne hale gelebileceğini, yağmur denen hayat gerçeğini değerlendirmekten acizsin, ama dünyanın en büyük adliyesini yaptık diye atmadık hava bırakmıyorsun. Densizlikten başka bir şey değil.

Neyse işimin olduğu kaleme gittim, bir yandan işimi bekliyor bir yandan konuşmaları dinliyorum. Meğersem geçenlerde duruşma salonlarından birini, üstelik de duruşma esnasında su basmış. Olmuş bu. Dünyanın en büyük adliyesi, yıl 2013. Saygılar Türkiye.

***
Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararları yayınlanmaya başlandı. Bugün belki sekiz on tane filan yayınlamışlar. Süre bakımından red olanları pek incelemedim, fakat iki karardan söz etmek istiyorum müsaitseniz.

İlk kararımız, tipik bir "hak aramayı bilmeyen vatandaşın yaşadığı heyecan" örneği.

Talep sahipleri, tazminat davasında davalı olmuşlar. Olay hakkında iki ayrı bilirkişi raporu alınmış, karar ise davalıların aleyhine olan rapora göre verilmiş. Bu kişiler de, "raporlardaki çelişki giderilmeden karar verilmiştir" diyerek Anayasa Mahkemesi'ne başvurmayı uygun görmüşler.

Bir Yargıtay vardı, ne oldu ona? Bilmiyoruz. Nitekim davalılar da bilmiyor olsa gerek ki, temyizden önce AYM'ye gittikleri için doğal olarak red kararı almışlar. Yanı sıra, "başvurucunun iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz bir şekilde keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir." de denmiş. Katılıyorum.

İkinci karar, taahhütü ihlal suçuna ilişkin.

Talep sahibi, taahhütü ihlal suçundan hapis cezası verilmesinin AİHS'ye aykırı olduğunu belirtmiş. Aslında aynı suçtan yargılanan başkaları beraat edebiliyorken kendisinin neden edemediğini de konu etmiş ama ben bunu incelemeye değer bulmuyorum. Nitekim bu da yine "hak aramayı bilmeden vatandaşın yaşadığı heyecan" olarak özetlenebilecek bir husus.

Mahkemenin bu talebi red gerekçesi çok enteresan. Gerçi taahhütü ihlalin AİHS'ye aykırı olmadığına dair AYM kararı mevcut zaten ama ben onu okumamıştım, içeriğini aşağıdaki paragrafı okuyunca öğrenmiş oldum:

"2004 sayılı Kanun’un 340. maddesinde icra dairesinde kararlaştırılan ödeme şartının borçlu tarafından ihlali düzenlenmektedir. Maddede yaptırıma bağlanan sözleşmeye dayalı bir borcun ödenmemesi olmayıp, borçlunun haczedilen malının satışının taksitle ödeme teklif ve taahhüdü gerçekleşene kadar ertelenmesine ilişkin, resmî makamlar huzurunda verilen taahhüdün makbul bir sebep olmaksızın yerine getirilmemesidir. Burada korunan hukuki yarar, kişilerce devlet kurumlarına verilen sözlerin tutulması ve kamu otoritesine olan itimadın sarsılmamasıdır. (Anayasa Mahkemesinin 21/11/2002 tarih ve E.2000/415, K.2002/166 sayılı kararı)."

Var ya yemin ederim, bunun böyle algılanacağı vallahi aklımın ucuna gelmezdi. Ufkum açıldı, hayata artık çok farklı gözlerle bakar oldum.

Şimdi biz alacaklıya ödeme taahhütünde bulunurken aslında devlete mi söz vermiş oluyormuşuz? Zeki Müren de bizi mi görüyormuş?

Mal beyanında bulunmayışımız, kamu otoritesine olan itimadın alacaklı yönünden sarsılması değil miymiş de ondaki hapis cezası kalkmış?

Bu son dediğimden lütfen, mal beyanında bulunmamanın hapis gerektirmesini savunduğumu düşünmeyin. Bence her ikisi de hapis gerektirmemeli; benim sözünü etmek istediğim şey AYM'nin alıntıladığım gerekçesinin -bence- tutarsızlığı.

Vay arkadaş ya. Sıradaki şarkı acılı icra müdüründen vicdansız borçluya gitsin: "Söz vermiştin bana... Yanıbaşımda yaşlanmaya..."

***
Aklıma gelmişken... Candan Erçetin'i yukarıda andığım şarkıdan dolayı kınıyorum. Gerçi kendisini kınamaya sebep ziyadesiyle çok, fakat günahlarının en büyüğü bence bu şarkıdır.

Hürmetler,
Göksun.


1 yorum:

  1. Gözlemci talebinin reddi yazılı mı oluyor? Eğer öyleyse elini güçlendirecek bir delil daha olur.

    Hakimi HSYK'ya şikayet edersen zaten hakimin hala o davaya bakmaya devam etmesi açıkça kanuna aykırı olur. Net bir hakimin reddi sebebi var.
    HMK m.36/d:"Dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması."

    YanıtlaSil