27 Ocak 2012 Cuma

Şampanya değil Türk kahvesi, tek taş değil küp şeker.

Az önce Çağlayan'a toplanan adliyeleri özlediğimi düşünürken aklıma bir anı geldi, artık böyle şeylerin günlükte olmayacağını düşünerek kayıtlara geçsin istedim.

Bakmayın şimdi üstüme bir ağır ablalık geldiğine, gençken gaayet konuşkan ve sırıtkan biriydim. Gerçi hala fena değilimdir.

Stajyerken çalıştığım yerin işleri hep aynı adliyede olurdu, şimdi Çağlayan'da olanlardan birinde. Haftada en az 3 gün oradaydım, herkesi tanırdım, abilerim ablalarım vardı. Aynı yerlerde yemek yiyip kahvemi aynı yerde içerdim. Genelde bizim ofisin avukatları da olurdu, ama yalnız olduğum da oldu.

Kahve yerimize gittim o gün, yalnızım. Çok güleryüzlü ve kibar bi adam vardı giriş katında, pastane vitrininin arkasında duran. Beni görünce bir hoşgeldiniz bir bi’şeyler filan...

- Terasınız açık mı?
- Hemmen açarız Göksun Hanım, siz çıkın, ben hemen kahvenizi de getiriyorum...

Göksun Hanım? Kredi kartımdan okumuştur zahir.

Teras açılır, evet aslında açık değildir ama açılır. Kahvem de gelir, hem bunların garsonları yok mu, neden hep bu adam getiriyor ki?

- Ya teşekkür ederim çok zahmet oluyor size...
- Rica ederim benim için zevk.

Daha ben kahvemi içmeden çay gelir. Çay zaten her kahve sonrasında gelmektedir ama bu kadar çabuk?

- Teşekkür ederim ama ben kahvemi henüz içmemiştim?
- Yok, ben bunu kendime getirdim, eğer bir sakıncası yoksa oturabilir miyim?
- Tabii buyrun? (Nası yani?)
- Göksun Hanım, isminizi kredi kartınızdan gördüm öncelikle... Benim adım şu, yaşım bu, memleketim de şurası, askere gittim geldim, eğitimim budur, artık söylemeden duramayacağım, çok güleryüzlü çok samimi bir insansınız, ben sizinle ciddi bir arkadaşlık istiyorum. Yani lütfen kusura bakmayın ama... Yani uzun zamandır aklımda ama işte genelde arkadaşlarınızla geliyorsunuz, ya da kalabalık oluyor filan... Özür dilerim, lütfen yanlış anlamayın, ben gerçekten ciddiyim...
- Şey... Rica ederim ne kusuru... Teşekkür ederim onore oldum, ama biliyorsunuz, ben yalnız değilim... (“Onore” demişim la, ne diyeyim başka?)
- Anlıyorum, haklısınız.

Sonra fazla gitmedim. Ama aynı güleryüz ve kibarlığa devam etti, güzel insanmış.
Sonra sanırım şube değiştirdi ya da işten çıktı, bilemiyorum.
Sonra da zaten o pastane kapandı, yerine başkası açıldı.
Derken benim o adliyedeki işlerim bitti. O oldu bu oldu.

"E ne var işte bu zamanda niyeti ciddi adam bulmak kolay mı" yollu şeyler söyledi bazı arkadaşlarım.
Tamam haklılar da, ne yapaydım annemlere gidip "Her gün bana kahve yapıp getiren bir adam var, onunla evlenicem" mi diyeydim? Ahah kan alırlardı la.

3 yorum: