4 Ocak 2012 Çarşamba

Havaray'dan haber başlıkları

Ya bu haberleri gazetenin web sayfasından okumak çok sinir bozucu bir şey, sen daha yarısına gelmeden hoop yeni haberler koyuyorlar. Bir de dağınık oluyor, normal eline alıp sayfaları çevirdiğin zamanki düzen içinde gidemiyorsun.

Aman ya hayatım o kadar zor ki, biliyorum ama anlatamıyorum…

*
Bir Angara Savcısı, Evren Paşa için müebbet istemiş.

“ İddianamede Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ‘halkın vergileriyle alınmış’ silahları kullanarak ülke yönetimine el koydukları vurgulandı.” – Demek bir 31.5 yıl da Uludere için bekleyeceğiz.

“Biz o anayasayı halkoyuna sunduk. Yüzde 92 onay verdi. Aynı yolu kullansınlar. Eğer yargılayın derse işi yargıya bırakmam. Lekeyle yaşayamam ve intihar ederim” - Beni bozmaz. Kaldı ki onay da vermedim zaten.

Bu arada, kısa kesip “cool” görünmek daha uygun olurdu ama beceremiyorum… E şimdikiler de neredeyse %50 oy aldılar o zaman, onlarla derdiniz ne Paşam?

“…darbecilerin isteğine göre hazırlanmış madde metninde af kullanılmışken, işkence gören binlerce mağdurun aleyhine yorum yapmak olanağı yoktur.” – Ağlamak istiyorum sayın seyirciler. Mezarlarını da bulaydınız iyiydi.

*
Şahin Bakan’ın görevden alınacağı söylentisi almış yürümüş. 

Gazeteci Enver Aysever ki tanışmayız, CNN Türk’teki Dört Bir Taraf programında Şubat ayında yeni bir hükümet kurulacağını ve içişleri bakanlığına İNŞ yerine Yalçın Akdoğan’ın getirileceğini söylemiş.

Şimdi efendim, artık bir “ustabaşı” tarafından yönetildiğimizden kelli, kimi nerede görevlendireceğini tahmin etmek bize düşmez. Fakat bu biraz garip bir haber. Ustabaşımızın görevden alma/istifaya zorlama davranışı benim bildiğim kadarıyla hiç olmadı. Bu tür bir davranış değişikliğini ben pek olası bulmuyorum, zira “delikanlıyı” bozar. (Bu arada, dün ya da pazartesi günkü Radikal’de tam olarak bunu yazan bir köşeyazısı görmüştüm ama kimindi hatırlamıyorum. Altı üstü iki günlük yazarlara baksam bulurum ama yazarken çok dikkatim dağılıyor.)

Hadi onu bırakalım, Ustabaşı bu tip haber yayılmalarına tahammül göstermeyecek bir ağır abi. Bunu şaka olsun diye söylemiyorum ha, gayet ciddiyim; ben kendisi gibi biri olsam sırf artık haberi yayıldı diye Şahin’i görevden almazdım. Ekibine her zaman sahip çıkan ve hiçbir zaman laf söyletmeyen birinden beklenecek hareket budur. Üç gün içinde “bizi yıpratmaya çalışan bir kısım medya…” söylemleri içerisinde Şahin Bakan’la güven tazelemelerini bekliyorum.

*
“Bülent Ersoy gerçeği…” deyip konuyu kapatıyorum. Siz kendi kendinize biraz gülün.

*
Gültan Kışanak, of, ablam benim.

Videoyu dün gönderdim ama tekrar buyrun, görmeyen varsa diye:  http://www.youtube.com/watch?v=p0E8Swi3Mnc

Fakat bu haberi alma sebebim farklı. Radikal gazetesi, gazete diyorum bak, neyin ne olduğunu kendisinden öğrendiğimiz, gerçeğe en yakın kaynak diyorum, demiş ki “Kışanak, yaşamını yitiren 35 kişinin 19'unun çoçuk olduğunu iddia ederek…” İddia. 

Buyrun Radikalci Beyler: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1074002&Date=04.01.2012&CategoryID=77

Biz bu çocukların yaşlarını sizden öğrenmiştik.

---Ertesi gün gelen edit--- "iddia ederek" ifadesini "belirterek" olarak değiştirmişler. Allam nolur burayı görmüş olsunlar lütfen.

*
Ya çıkarın Cübbeli Ahmet Hoca'yı, müridi olucam.

“ Türkiye kadın kaynarken dışarıdan kadın getirtme iddiası hiç inandırıcı olmamıştır” ahahahaha hocam benim ya. :)

*
Başbakan yine ağır konuşmuş. 

“Cenazeyi Kürt-Türk diye ayıran şeytanın izinde yürüyendir.” – canlısını ayırınca ne oluyor peki?

“Bu hadiseyi 33 kurşun hadisesine benzetmek, en hafif tabiriyle sorumsuzluktur” – Devir değişti, e tabii Çelik de değişti. Artık kurşunla değil "hava aracıyla" oluyor bu işler. Hemi de insansız.

*
“Askerlik sırasında komutanın darp ettiği er sakat kaldı. "Sadece dürttüm" diyen komutana ise 1500 lira ceza verildi, o da 24 taksitle...”

Komutan dediğin sürttü mü sürer dürttü mü deler.

*
Hah buyrun buradan yakın, 2012’nin ilk 3 gününde 4 er intihar etmiş. 

Yukarıdaki “dürtmelerle” alakalı olmasın bu?

*
Kantin boykotu Trakya Üniversitesi’ne sıçramış. 

Biz okuldayken, sanırım son seneydi, yemekhaneyi özelleştiriyorlardı. Hangi grup olduğunu hatırlamıyorum, bir grup yemekhaneyi kapattı resmen, kimseyi sokmadılar. Yemek yemek isteyenlere de kendi yaptıkları yarım ekmek sandviçleri dağıtmışlardı. Ben o zaman hayatımın “Benim de Kürt arkadaşlarım var” evresinde olduğum için çok ilgilenmiyordum böyle şeylerle.

Ne salakmışım.

Bu arada, İÜHF’nin en olaycılarından birinin kızı olarak aynı okulu bu kadar “alakasız” bitirmek de ayrı hadise. Benim çocuğum olursa o da İÜHF’ye gitsin ama dedesine benzesin isterim. Öğrenci olmak haytalık etmek kadar  “tepkili” olmayı da gerektiriyor çünkü.

*
Hepimiz iş arıyoruz. 

Milyonlarca işsiz bir yana, çalışanların da %84’ü iş arıyormuş. – Çünkü mutsuzuz! Her gün metrobüse doluşan ve iş dışında hiçbir şeye hali olmayan insan mutlu olur mu? Dün Sezer’e “Abi sosyalleşmem lazım benim…” diye bi acil durum bildiriminde bulundum ama nereye sosyalleşicem, işin varsa vaktin vaktin varsa paran yok. Ne sosyalleşmesi. İşsizken evden çıkıp BİM’e gidip geri geliyordum, aha sosyalleşme budur.

2011 yılında işe alınan her 4 kişiden biri satış, perakende ve iş geliştirme alanında yerleştirilmiş.- İşte bu döngünün kısırlığı tam da buradadır. Çünkü gelişen sektörler tamamen tüketime, insanları zaman ve para harcamaya yöneltmeye dair. Bu sektörler geliştikçe, sizin “dışarı çıkasınız” daha da artıyor. Ama çıkamıyorsunuz ve çıkamayacaksınız. Ve bunu bilmek sizi daha da mutsuz kılıyor. O arada bu sektörler gelişmeye devam ediyor. Ve sizin dışarı çıkasınız daha da artıyor. Ama çıkamıyorsunuz ve çıkamayacaksınız. Ve bunu bilmek sizi daha da mutsuz kılıyor. O arada bu sektörler gelişmeye devam ediyor. Ve sizin…

*
Büyüdüğünü kabul edemeyenlere, bununla yüzleşmesi için on beş işaret… 

Sağol Radikal, Allah razı olsun, gerçekten.

Ben hiç farkında değildim, 28. yaşıma ilerlerken hala bi cacık olamadığımın. Var ol.

*
Eyüp Can’ın AKP’yi eleştiren ve Kürt sorununa askerin engel olduğunu savunan “bir arkadaşı,” Uludere Katliamı’nda askere haksızlık edildiğini düşünüyormuş.

-Orası bir savaş “zonuymuş,”
-Gecenin o saatinde senin orada ne işin varmış, üstelik de kaçakçılık yapmak için.
-ABD de Meksika sınırında sürekli operasyon yaparmış
-Savaşlarda “friendly fire’dan” dolayı verilen kayıplar bazı durumlarda çatışmalardakinden fazlaymış.

Eyüp Bey, arkadaşınıza selam söyleyin ve lütfen belirtin, buradaki “fire” “friendly” değil.

Daha da konuşurum da, gerek yok. Arkadaşınıza bir çay koymasını söyleyin, o yeter.

*
Yiğit Bulut’un alacağı haksız fesih tazminatını feci merak ediyorum.

Kendisiyle olan ilişkim, sırma saçlarına duyduğum hayranlıkla sınırlı. Ama en nihayetinde lüzumsuz yere işten çıkarılmış biridir, bu bağlamda bir kader ortaklığımız var.

“Haberturk Televizyonumuzda Genel Yayın Yönetmenliği kadrosu kaldırılmış bulunmaktadır.” gerekçesiyle çıkarmışlar. Bir televizyonun, genel yayın yönetmenliği kadrosu kaldırılmış. Diyosun.

Bari doğru düzgün bir sebep bulsaydınız hacı, avukatlarınız akıl vermedi mi size yoksa? Hahah.

*
Lady Gaga, paranormal aktivitelerden o kadar korkarmış ki, kalacağı otel odalarındaki, konser vereceği platformlardaki filan ruhları tespit etmek için 47 bin dolarlık “elektromanyetik alan sayaçları” kullanırmış.

Anadolu’da bu tür şeylerden korunmak için kurşun döktürülüp duvara asılır, karabasan basmasın diye yatak odasına demir bir şeyler asılır, ya da direk yatağın kendisi demir olur, falan yani. Yöntem çok. 47 bin dolarına yazık be ablam.

Ya da bizim fakir memleket olduğumuz buradan belli.

*
Dolmabahçe’deki çay bahçesine devlet kafayı fena takmış. 

Beyler :(

Gerçi orayı kendileri için istiyorlardır. Beltur yaparlar.
Sorun değil, orada bir şey olsun da… Barbaros İskelesi’ndeki çaycıyı yıkmalarına ne kadar çok üzülmüştüm, bari burası kalsın. Gidemiyorsam da.

Bu arada, Dolmabahçe Sarayı’nın içindeki çay bahçesi de güzel. Deniz kenarında yer bulamıyorsunuz ama harbiden çok güzel ve ucuz. Gidin, gittirin.

*
Sevan Nişanyan’ın “Hukukçunuz diyor ki”  başlıklı bir yazısı var bugün. Soykırım, Fransa, tazminat filan yazmış. Bir lafımız yok. Ben başlığa taktım.

Sevan Nişanyan’ın kendisini nasıl tanımladığını bilemem. Ama buradaki “hukukçu” o değilse kim, eğer oysa nasıl, bu kediyse et nerede, et buysa nasıl yani?

*
Bizim gider avansı haber olmuş.

İnsanlar dava açamıyor, en çok kadınlar ve yoksullar mağdur oldu vs vs… Bakın biz bunları hep yazdık, bu bir “gider avansı” değil hukuk politikası meselesi. Arabuluculuk, “uğraşma uzlaş,” uzman görüşü zamazingosu filan, hep böyle. Devletin derdi senden peşin alacağı para değil, seninle uğraşmak istemiyor olması. Bununla “topyekûn mücadele” etmek lazım, çünkü gider avansını kaldırtıp uzman görüşünü yerinde bırakınca aslında siyaseten hiçbir şey değişmemiş olacak.

Bunların her biri için hep topluca hem de ayrı ayrı tepki vermek, her biri için esaslı ve kapsamı muhalefet süreci yürütmek lazım. Büyük resmi gördüğümüzü her defasında ifade etmemiz, kendimizi keriz yerine koydurmamamız lazım.

Bakın olay adliyeye aranarak girmekten daha büyük, daha önemli bir hadise. Tamam o da bu saçma resmin bir parçası evet, hukuk kavramını itibarsızlaştıran bir şey. İşte bunu diyorum, resim çok büyük. Harbi çok büyük. Asıl eylem bunun için yapılmalı.

*
Kadir Başgan dolmuşları kaldırıp yerine “havaray” yapacakmış.

Hee, karadaki rayları şeyettik de bi havamız kaldı.

*
Türköne Atatürkçü olmayı hakaret sayarmış.

Mümtaz'er Türköne olmaktan daha ağır bir şey olmasa gerek.

*
İÜ Beyazıt Kampüs’te 30’a yakın öğrenci gözaltına alınmış.

Bunun tekrar haber değeri kazanmasına sevineyim mi  üzüleyim mi bilemiyorum. Karışık duygular içindeyim.

Bizim okullular biliyor, zaten Çevik Kuvvet’le beraber okuduk, beraber ders çalıştık biz. Kantinde oturduk geyik yaptık belki, kim olduğunu bilmeden. Olmuştur bunlar. Kampüste vurulanlar, dövülenler, satırla girişilenler, günlük hayatımızın içindeydi.

Ben 2007’de mezun oldum ama okuldan ayağım 2006’da çekildi; okula gittiğim son dönemde zaten bir anormallik başlamıştı. Duvarında afiş olmayan bir İÜHF düşünebiliyor musunuz? Koridordunda halay çalmayan? Her yerin tertemiz, pir-ü pak olduğu? He işte öyle bir yer olmuştu bizim okul.

Şu zamanda çıkan olaylı haberler kafamı karıştırıyor. Bizim okul eski ruhuna mı dönüyor, yoksa o kadar tertemizlikte bile hala mı derlenip toplanıp götürülüyorlar, bunu bilmiyorum.

*
Şimdilik bu kadar. Yoruldum, yine saatler sürdü.
Benim kendi ofisim olsa, herhalde bütün gün okuyup yazarım. Daha da bir işe yaramam.

Ondan herhalde, Rabb’im engelleyip duruyor :)

*
Çok sevgiler,
Göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder