1 Temmuz 2011 Cuma

Nimet Çubukçu Bakan Türk Yargısı Şampiyon

Eveeet, bir Radikal gecesini daha huzurlarınızda açıyoruz...

- Daha dün, Sayın Gül'ün Blok'tan seçilen vekillerin görüşme talebine cevap vermediğini yazmıştım. Yani Radikal yazmıştı, ben aktarmıştım. Fakat cevap verilmiş, Sayın Gül yarin Ahmet Türk ve Şerafettin Elçi ile görüşecekmiş.

Takdir gerektirmeyecek kadar normal karşılanması gereken bir şey bu. Fakat bu derece normal bir görüşme talebinin bir gün bile olsa neticede gecikmeli olarak cevaplandığını bence biz ortalık yerde söylemeyelim. Soran olursa "Ya onlar aralarında konuşmuşlardır zaten de bize dememişlerdir" filan diyelim. Ele güne karşı.

- Nimet Çubukçu'nun adalet bakanlığına kaydırılması gündemdeymiş.

Sırf bu bile, mesleği bırakıp Bodrum'a yerleşme sebebi olabilir. Ama öyle "kapatıp gitmeye" de huyum müsait değil. Bilmiyorum, adalet dünyasını Prozac'lı günler bekliyor.

Ama bu kadar da kafa bulunmaz ki birader!

- Eyüp Can, Şafak Pavey için pek üzülmüş.

Yazısının başlığı, Şafak'ın engelsiz yürüyüşü. (Pavey'e neden ismiyle hitap ettiğini bilmiyorum, eğer bir yakınlık münasebeti ileyse diyecek bir şeyimiz olamaz. Fakat Özkökgillerden olan Eyüp Can'ın bu teklifsizliğinin tamamen "kendinden menkul" olduğu yönünde hislerim var)

Şimdi bu başlığı okuyunca doğal olarak ne düşünüyoruz, Şafak Pavey'in engelli ilk vekil olduğunu ve bunun temsil değerini di mi? Yok işte o değil. Olay, tamamen Şafak Pavey'in Meclis'te pantolon giyemeyecek olmasıyla alakalı.

"Belli ki üzerine pantolonunu çekip her zamanki engelsiz yürüyüşünü yapamadığı için bir parça tedirgin..." Ne?

"Pantolon giyse rahat rahat dolaşacak Meclis salonunda..." Buyur?

Nası ya? İnsan nasıl bu kadar aymaz, bu kadar densiz, lafını sözünü bilmez olabilir ya? En son Oya Eronat için böyle şeyler hissetmiştim. (Densiz, yakışıksız ve saygısız davranan kimse demek bu arada. İlgilenenlerin bilgisine.)

Bu konuda bir paragraf daha yazmıştım ama sildim sonradan. Gereksiz buldum. Açıklama yapmayı bile insanlığa ayıp sayarım zira. Ama olayların bu kadar basite indirgenmesi, herkesi bu derece kendi gibi zannetmek, bu derece "Yazıııık..." perspektifi, gerçekten kanımı donduruyor.

- Katil baca kapatılıyormuş.

Katil dedikleri, Gebze'de bir fabrika bacası. Filtresi olmadığı için bacadan çıkan maddeler yolu kayganlaştırıyormuş ve trafik kazasına sebep oluyormuş. Ocak ayında bir kazada 24 araç birbirine girmiş, bir kişi ölmüş on kişi yaralanmış. Bunun üzerine, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü bacayı "geçici olarak" kapatmaya karar vermiş.

Geçici, yani olay gündemden düşene kadar. Yani o bacaya bir filtre takılana kadar değil.

Çünkü fabrikanın şirketinin adı Tayyip Madencilik falan filan bir şeyler.

- Marmaris Bozburun'da, belediye binası dahil tüm konutlar kaçakmış.

"Coğrafi yapımız ortada. Beldenin üçte ikisi kıyı kenar çizgisi içinde. Arkamızda geniş ova yok ki. Kentsel dönüşümde gösterilen Hazine arazileri ise dağ başında. Biz meclis olarak böyle bir karara imza atamayız. Referandum isteyeceğim. Aslına bakarsanız bu iş referandumla da çözülmez."

Vay benim yalnız ve güzel ülkem...

- ETİ Gümüş, Çevre Mühendisleri Odası'na manevi tazminat davası açmış. Oda kendilerini hep kötü gösteriyormuş, aslında özlerinde hepsi pırlanta gibi insanlarmış. Çalışanlar, şirket yetkilileri ve hissedarlar "elem ve ıstırap" içindelermiş.

Bi ar damarı vardı, n'oldu ona?

- Çaycuma'da birahanelerde çalışan kadınlar için genelde çıkarılarak kılık kıfayet şartı getirilmiş. Kışın siyah pantolon yazın da dizaltı etek ve bunların üzerine beyaz gömlek giyilecekmiş.

Aranan damar bulundu. Çaycuma'ya gitmiş meğer.

Enteresan olan, ilçedeki 3 birahaneden biri bu genelgeden sonra kapanmış, diğer ikisi de "İşler kesat..." diyorlarmış. Belediye başkanı ise, "Bir etek giymiş iç çamaşırı görünüyor. Böyle garson çalışır mı? Toplumun ahlakını bozmamamız lazım." demiş. Neyse ki birahanelerdeki don görüntülerinin peşine düşen bir kahraman var da toplumun ahlakı bozulmuyor. Yoksa n'olurdu Çaycuma'nın hali...

- Kars'ta buz hokeyi yapılmaya başlamış. Buzda kayan sokak çocuklarını gören bir polis müdürü, "Bunu neden spor haline getirmeyelim ki" diyerek, şehre buz hokeyi pisti filan getirmiş. Tebrik ettim. Birahanedekilerin donu yerine çok daha işlevsel konulara takılıyor bu müdür.

Yalnız, çocuklar donmamak için Robocop kıyafeti kullanıyormuş. Tabi bir polis himayesinde ve Robocop urbası içinde büyüyen çocuğun ne olacağı az çok bellidir, ama ne olur ne olmaz. Çocuğa meşgale bulmak her zaman iyidir. Beğendim.

- Ogün Samast, "olaydaki" hatasını %21 olarak tespit etmiş.

Tek başına bilirkişi heyeti. İş kazasında maluliyet hesaplıyor.

Bu adamın (çocuk diyemiyorum) nasıl bir ceza alacağını çok merak ediyorum. Gerçi Nimet Çubukçu bakan olursa eğer adalet sistemimizin muhteşem dönüşümler geçirerek adeta bir Hz. Ömer adaleti sağlayacağından hiç şüphem yok. Ama işte, eğer Çubukçu seçilmezse diye, derin meraklar içindeyim.

Peki bir de %79 diyorduk?

- Sanayi ve ticaret bakanı Nihat Ergün, şubat ayında nişasta bazlı şeker için kota getirileceğini söylemiş fakat kota %50 artırılmış. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum, nişasta bazlı şekerin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Ama haberi kayda değer buldum.

Hatta Sayın Ergü'ün kotayı azaltma sözünü bırakın, aynı dönemde sağlık bakanlığı bu şekerin zararlarına ilişkin bir komisyon bile kurmuş. Bu komisyon "Ya aslında önyargılardan sıyrılmak lazım, sonuçta o da bir şeker, yani ne kadar zararlı olabilir ki..." kararına varmış olacak ki, an itibariyle kota %50 arttırılmış durumda.

- Kaş'ta kadına yönelik şiddeti protesto eden kadınlar hakkına soruşturma başlatılmış.

Eee, sen kocanın dizinin dibinden ayrılır kendini copun altına atarsan olacağın budur. Git evinde aç pankartını. "Ne işi varmış orda?" derler, kalakalırsın.

- "Boşanmak isteyen eşinin boğazını kesti" - Evde pankart açarken de dikkat et. Kocan yokken aç, aynaya karşı kısık sesle iki slogan at sonra kanepeye dön örgünü ör. Evinin direğine saygı. Rep'leri unutmayalım hanımlar.

- Dicle Üniversitesi'nde bir doktor, tüm hastaları eşinin eczanesine göndermiş ve anlamadığım bir şekilde bunlar SGK'yı bayağı bir dolandırmışlar. Yani işte dolandırmışlar demeyeyim de, teknik olarak yanlış olur, buna yönelik suçlamalar varmış haklarında.

Asıl haber şu; olayı soruşturan savcı, doktorun "ilaçları sosyal güvencesi olmayan hastalar için kullanmış olabileceğini" belirterek takipsizlik vermiş. Rektörlük ise ilaçların, hastada gelişecek komplikasyonlar ve bulgularda kötüleşme beklenmesi nedeniyle önceden yazılmış olabileceğini belirterek hoca hakkındaki iddiaları yetersiz bulmuş.

Evet evet Nimet Çubukçu çözer bunu gerçekten. Yani bu kadar büyük bir hayır işine kalkıp soruşturma açmak da neyin nesi? Çaycuma'daki donlardan oluyor hep bunlar.

- Camide tek tip vaaz dönemi sona eriyormuş.

"Elveda 28 Şubat"

Müslümanların hem yasak diyip hem de aslında alasını yaptığı misyonerliğin ve ruhbanlığın kitleselleşmesi için bir adım daha. Aslında merkezi vaaz olayını da sevmiyorum, fazla "askeri." Bu bireysel vaaz olayı teoride on numara ve olması gereken; fakat uygulama konusunda derin şüphelerim var. Artık her bir vaazın hedefinde çok farklı kişiler olabileceği gibi, her yer için oraya uygun siyasal söylemler de olacak. Bakalım ne olacak.

- Şafak Pavey konusuna geri dönüyoruz. Şimdi bu kadının pantolonla gelememesi ileri demokrasimize dert oldu ya, hani Pavey engelli, yazık, ikinci sınıf, biz de ona pantolon giydirmeyerek saklamaya çalıştığı bu eksiklikerini zorla ortaya döküp kendisini utandırıyoruz ya... Meclis başkanlığına sormuşlar, napalım diye. Yetkililer "Engelli bir milletvekili başvuru yaparsa düşünürüz" demiş. Yani hem utandırıyoruz, hem de bu utandırmanın ortadan kalkmasını da utandırılanın talep etmesine bağlıyoruz. Utanmadan.

- Şişli'de eylemlerin olduğu gün, hemoroit tedavisine giden hastayı "yürüyüşün bozuk, kesin sen eylemde yaralandın da geldin" diyerek gözaltına almışlar.

Malum, bundan bir iki gün önce de meyve bıçağı ve çizgi film gibi şeyleri delil göstermişlerdi. Bu sefer de bari vatandaşın hemoroitini alıp onunla TC POLİS yazsınlar, sevaptır, vatandaşın işi görülür.

- Şanlıurfa'da 1 kişinin ölümü, 21 kişinin yaralanması ve büyük maddi zararla sonuçlanan patlamanın LPG gazı sıkışmasından olduğu ortaya çıkmış.

Ah be Pınar Abla, o araştırmayı 2011'de yapaymışın, o patlama da 20. sayfanın ufak bir köşesinde geçip gidecekmiş. Şimdi ise, yıllardır mahkemelerde geçiyor ömrün. Yazık değil mi be ablacım...

Ama Nimet Çubukçu çözecek, dediydi dersin.

- Yunanistan'da kelle vergisi başlıyormuş. Hayırlısı olsun. Devletlerin "Ya kusura bakma ben her şeyi çok pis mahvettim, şimdi sen mümkünse sırf varolduğun için bana bi vergi öde de ben de yolumu bulayım..." tavrını her zaman son derece yerinde bulmuşumdur.

- Yine Yunanistan'da, haftalık çalışma süresi 37.5 saatten 40 saate çıkarılmış. E ama "O zaman müstehak!" dememek için zor duruyor insan. Ben kaç saat çalıştığımı saymıyorum mesela, asabım bozuluyor.

- Kütahya Termikspor, Altınovaspor'la Kocaeli'nde oynayacağı maç için Sakarya-Kocaali'ye gitmiş. Kütayhalılar Kocaali'de Altınovalılar ise Kocaeli'nde karşılıklı bekleşmişler. Kimse gelmeyince de geri dönmüşler. Hakemler düşünmüş taşınmış, Altınova'yı 3-0 hükmen galip ilan etmiş.

Müstehak değil de nedir bu şimdi? :)

Bir müstehak daha var, o da uyumak mı dersin... :)

Çok sevgiler,
Göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder