5 Nisan 2012 Perşembe

5 Nisan "Savunma Özgürlüğü Günü"

Pardon bir şey soracağım, şu an herhangi bir adliyeye gidip herhangi bir avukata sorsak, "Yaptığınız avukatlıktan memnun musunuz?" diye, sizce kaç popüler cevap alırız?

Geçen gün bir arkadaşım, benim "indirgemeciliğimden ürktüğünü" söylemişti. Her şeyi o kadar basit şekilde değerlendiriyormuşum ki, insan gördüğünden tedirgin oluyormuş. Evet öyleyimdir ve hep söylerim, "empirik bilgi kutsaldır." Üzerine külliyat yazılmış konuların hayatımızdaki en basit tezahürlerini bile değerlendiremiyorsak, inanın ki boş yaşıyoruz.

Avukatlar Günü'ne de bu şekilde yaklaşıyorum ama endişeniz olmasın, ne yargılama etiğini tartışacağım, ne de "ama çok duruşma bekliyoruz biz" diye ağlamaya başlayacağım.

Bugüne ilişkin sorum şudur, biz daha avukatlar olarak "aslında ne işe yaradığımızı" bile doğru düzgün anlatamamışken, günümüzün kutlanmasını beklemek biraz abes olmuyor mu?

Şimdi bu konu buradan çok fazla uzar gider. Mesela, hukuk felsefesi bakımından ben size hemen ilgili soruları çıkarayım:

1. Peki aslında ne işe yarıyoruz? Yani avukatlık denen meslek aslında nedir?
2. "Bunu anlatamamak" nedir, ne yaparak ya da yapmayarak anlatamıyoruz?
3. Anlatamayışımızın temelinde yatan nedir, anlatasımız mı yok, yoksa biz de mi anlamıyoruz?
4. Bugünün kutlanmasını gerçekten bekliyor muyuz?
5. Bekliyorsak, avukatlar gününün varlığından beklentilerimiz ne?
6. Ve nihayet: Kendimizi nasıl tanımlıyoruz, "hukuk insanı" mı yoksa "meslek erbabı" olarak mı?

İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, ben sonuncudan başlayacağım.

Kendimi bir meslek erbabı değil hukuk insanı olarak görüyorum. Gerçi böyle deyince Acıların Gazetecisi Ece gibi oldum ama idare edin artık.

Bunun doğal sonucu olarak da, avukatlığı "üretim bandına bağlanmış" bir iş olarak görmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Adalet bir algılama şeklidir, avukatlık da bu algıyı savunma hakkına yönlendirme yeteneğidir. Haliyle "avukat" kavramının içi, niteliği gereği, hakları algılayıp kullanma yeteneği ile doluyor.

Siz bu insana nasıl salt "meslek erbabı" gözüyle bakarsınız?

Evet, kendisini işin sadece satış-pazarlama yönünde geliştirmiş avukatlar çok fazla var, ama ben burada "kavramlardan" bahsediyorum. Üstelik, avukatlık mesleğinin sırf satış-pazarlama yeteneğinin geliştirilmesiyle de yapılabilen bir iş hale gelmesi de yine bu sistemin sonucudur.

Sevgili arkadaşlar, hukuk dünyası bu hale üç gün içinde gelmedi. Avukatların sırf "meslek erbabı" olarak görülmesini biz başlatmadık, devlet tarafından öyle görüldüğümüz için biz de kendimizi öyle sanmaya başladık. Halbuki devlet tam da kendine yakışanı yapmıştı. Kendisine "hayır sen haksızsın" diyen ve üstelik bu itiraz hakkını yine kendi yaptığı kanunlardan almış olan kişiyi, devlet neden sevsin?

Biz de, yani biz derken tüm insanlık olarak, bunu hiçbir zaman doğru düzgün sorgulamadık. Eski püskü lafları alıp duvarımıza asmayı marifet sandık, "Avukatlar köle kullanmadılar ama efendileri de olmadı" dediğimiz zaman mesleğimize duymamız gereken saygıyı yerine getirdiğimize inandık.

Ama bu arada, yanımızda köle niyetine çalıştırdığımız avukatların sigortasını yatırmıyor, efendim dediğimiz hakimin karşısında adeta taklalar atıyorduk.

Daha yaptığımız işin ne olduğunun daha biz farkında değilken, bunu insanlara nasıl anlatabiliriz?

Avukatları kimse sevmiyor, tabii sevmez allahsızlar, siz birbirinizi seviyor musunuz? Ben sizden pek hoşlanmıyorum açık söyleyeyim.

Avukat olmayı bir "über-mensch" olma durumu sanıyorsunuz çünkü. İnsanların size yönelik güvenme ihtiyacını o kadar güzel kullanıyorsunuz ki, bazılarınızla aynı dünyadan olmak bile insanı mahcup ediyor. Avukatın bir meslek egosu olur ve olmalıdır, evet. Ama kimileriniz, başkalarının da bu türden bir egoya sahip olabileceğini düşünmeden hareket edebiliyor.

Bunun tam karşısında da, müvekkilinin karşısında el-pençe-divan duran avukat tipi var. Kendimi abartmayayım derken, karşınızdakinin suyunu çıkarıyorsunuz. Yapmayın bunu, hasta mısınız?

Sonra kalkıp, daha altını ve içini siz kendiniz dolduramadığınız günün bir de saygı görmesini bekliyorsunuz.

Bu gün, avukatların değil, avukatlık kavramının, savunma özgürlüğünün günüdür. Çünkü avukat, "hukuk sektörünün herhangi bir çalışanı" değil, savunma hakkının kullanımını sağlayan tek kişidir.

Bu gün, avukatların değil, herkesin, var olmuş ve olacak her şeyin günüdür. Çünkü her şeyin ve herkesin bir gün savunulması gerekebilir, bu işi ise sadece biz yaparız.

Bunun önce mümkünse siz farkında olun. Çünkü avukatlık salt bir meslek değil, bir savunma sanatıdır.

Ve 5 Nisan, "Savunma Özgürlüğü Günü" olarak kutlanmalıdır.

İyi günler,
Göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder