18 Temmuz 2013 Perşembe

Anayasa Mahkemesi'nin uzun tutukluluk süresi kararları

Selam,

Rutin Resmi Gazete kontrolünden Anayasa Mahkemesi kararlarıyla döndüm. Buyrun link:
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/07/20130718-22.pdf

Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru sonuçlarını önemsiyorum. Mesela bugün, ceza değil hukuktaki uzun yargılamayı konu eden bir karar da var. (Tutukluluk süresi kararları aşağıda.)

Fethiye'de bir araziniz var tamam mı. Bu arazi te 1950'lerde, orman işletme şefliğiyle sizin büyükleriniz arasında dava konusu olmuş. O süreç 1970'lerde sizinkiler lehine sonuçlanmış, tescili filan yapılmış, bugüne gelmişiz. Fakat o arada adına tescil yapılan büyüğünüz vefat ettiği için, artık mülkiyet sizin üzerinizde. Anlatabildim mi buraya kadar?

Derken, orman işletme bu kez 2002 yılında yeni bir tapu iptali ve tescil davası açıyor. Aradan nesiller geçmiş ama devlet kararlı, o arazi alınacak!

İşte AYM başvurusu, 2002'de başlayan bu davanın halen devam etmesine dayanıyor. Zira Hukuk Muhakemeleri Kanunu, "usûl ekonomisi" ilkesinden bahseder. Yani özetle der ki, "mahkeme, bekleme yapma!" İşte o ilke: "Madde 30 - Hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."

Anayasa'daki hak arama hürriyeti ve AİHS'deki adil yargılanma hakkını biz hep ceza yargısı için düşünüyoruz fakat yargı yargıdır. Nitekim bu kurallar bu olayda da uygulanmış elbette.

Netice olarak AYM diyor ki,

- Başvurunun kabul edilebilir olduğuna,
- Anayasa'nın 36. maddesindeki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine,
- Başvuruculara manevi tazminat ödenmesine,

oybirliğiyle karar verildi.

(Bu arada, AİHM / AYM yargısına yabancı olanlara not: Bu mahkemeler asıl davanın kendisi hakkında karar vermez. Yani o arazinin kimin hakkı olduğuyla ilgilenmez. O yüzden bu konuda bir karar da yok, sadece mahkemenin işini zamanında yapmadığına ilişkin bir karar var. Tazminat da onun için yani, arazi için değil.)

*
İkinci karar, uzun tutukluluk süresine ilişkin.

Başvurucumuz, Şubat 2007'de gözaltına alınıp akabinde tutuklanıyor. Aynı yıl haziranda hakkında dava açılıyor ve tutuklu yargılanıyor. Eylül 2012'de, başvurucunun avukatı tutukluluk süresinin azami süre olan beş yılı geçmiş olması sebebiyle tahliye talebinde bulunuyor ama talep reddediliyor. Bu arada müsnet suçlar da şu şekilde, silahlı örgüt kurma ve yönetme, nitelikli yağma, hırsızlık, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal ve ruhsatsız silah bulundurma. Böyle sayınca gözünüzde büyütmeyin, herhangi bir ev hırsızlığını 3 kişi yapmışsanız da aynı şekilde yargılanabilirsiniz. Belki ev çok büyüktür mesela.

Yalnız bu başvuruda ilginç bir şeyler var. Tazminat istenmiyor, sürenin uzun olduğunun tespiti ve tahliye isteniyor.

AYM tahliyeye karar veremez orası tamam. Diğer tespit bakımından ise, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 141. maddesi de göz önünde bulundurulmuş.

Bu madde özetle, yakalama - gözaltı - tutuklamayla ilgili tazminat taleplerine ilişkindir. Fakat tahliyeyle ilgili hiçbir sonuç içermez. Paranı alır, yatmaya devam edersin.

Adalet Bakanlığı, bu olay için AYM'ye sunduğu görüşte öncelikle CMK 141. maddenin işletilmesi gerektiğini yani AYM'ye gidilecek bir durum olmadığını belirtmiş. Fakat AYM, başvurucunun talebinin tazminat değil hukuka aykırılığın tespiti olduğunu, bu yüzden de 141'e gidilecek bir durum bulunmadığını belirterek başvuruyu kabul etmiş. 

Netice olarak, talep olmadığından tazminat da yok ama, tutukluluğun makul süreyi aştığı kararı var. Hayırlısı olsun.

*
Yine uzun tutukluluğa ilişkin bir karar, fakat bu sefer olumsuz. Kısaca geçeyim, buradaki başvurucu da toplamda beş yıldan fazla yatmış fakat teknik adı "tutuklu" olarak değil. Üç küsür yıl tutuklu kaldıktan sonra hakkında hüküm veriliyor, hükümlü olarak yatarken dosyası temyizden dönüyor ama tutuklu kalmaya devam ediyor, derken beş yıl bu şekilde doluyor.

Bakanlık, mahkeme, Yargıtay ve AİHM bu konuda aynı fikirde: Hükümlü olarak yattığın süre, tutukluluktan sayılmaz.

O yüzden, talep oybirliğiyle reddedilmiş.

*
Yine tutukluluk süresine ilişkin bir kararda, mahkemelerimiz tarih yazmış. Diyorlar ki, vatandaş aynı dosyada birkaç suçtan yargılanıyorsa, azami tutukluluk süresini her biri için ayrı ayrı dikkate alırsın. Yani ömrün tutuklu geçebilir, bu da sana koyabilir.

Bakın tekrar ediyorum, deniyor ki, atıyorum o dosyada 3 suç varsa, birinin beş yılı bitince öbürününki başlar.

Neyse ki AYM farklı düşünebiliyor.

"... Tutuklama tedbiri, bir yaptırım olmadığından aynı dosya kapsamındaki her bir suç için azami tutukluluk süresinin ayrı ayrı hesaplanması kabul edilemez....

... üst sınırlar ... hiçbir şekilde kişinin bu süre doluncaya kadar tutulabileceği anlamına gelmez. Aksine, üst sınırın aşılmadığı durumlarda dahi, somut olaylarda tutukluluk makul süreyi aşmıisa, anayasal hakkın ihlal edildiği sonucuna varılacaktır.

... Kovuşturmaya konu bu kadar suç olmasına rağmen tutukluluğun bunlardan biri üzerinden devam edeceğini, kanuni sürenin dolmasıyla birlikte bir diğerinin devreye girerek yeni bir beş yıllık sürenin başlayacağını kabul etmek tedbirin tabiat ve mahiyetiyle bağdaşmaz."

Yani, başvurunun kabul edilmesine, oybirliğiyle.

*
Sıradaki karar, haksız tutuklananlar için gelsin. Ama olumsuz.

(Anam bu kararda İbrahim Fırtına filan diyor ya la? Dur bakalım ne çıkacak. Bunu dikkatli okuyalım.)

Başvurucu, geçenlerde darbecilikten müebbet alıp sonra cezası 20 yıla çevrilen İbrahim Fırtına'nın harekat planının üst düzey görevlilerinden biri olmakla itham ediliyor. Bu sebeple Haziran 2011'de tutuklanıyor ve tutukluluğa itiraz ediyor.

İtiraz reddediliyor. "Bütün tanıklar dinlenmemiştir, yeni deliller elde edilmektedir, bunlara etki etme şüphesi vardır, vs vs." Yani her zamanki şablon.

Eylül 2012'de başvurucu hakkında 18 yıl hapis veriliyor, dosya halen temyizde.

Başvuru dilekçesinde iki temel dayanak var. Bunlardan birincisi, tutuklama gerekçesinin "kopyala + yapıştır" olması. Adli kontrol yöntemlerinden biri uygulanabilecekken, tutuklamanın hukuki gerekçesinin bulunmayışı. Diğeri ise, delil niteliği bulunmayan imzasız dijital evraklara dayanılıyor olması ve bu dijital evrakın gerçek olmadığı. Bundan bahsederken araya kararı veren mahkemenin tarafsız olmadığı da kondurulmuş.

Başvurucunun tutukluluğa ilişkin itirazları, zaman bakımından reddediliyor. Burada yavaş gidelim, işler karışmasın. Şimdi ilk olarak şunu hatırlamamız lazım, tutukluluk başka şeydir, hükümlülük başka. Hüküm, tutuklama kararını sona erdirir ve kişiyi artık hükümlü hale getirir. Yani tutukluluk haliniz bitti artık, siz hükümlüsünüz.

İşin karıştığı nokta bu. Normalde, dosya temyizdeyken siz ille içeride olacaksınız diye bir şey yok. Fakat karar celsesinde tutukluluk halinizin devamına karar veriliyorsa, siz temyiz sonucunu yine içeride geçireceksiniz demektir. Bu karar "tutukluğun devamı" kararıdır.

İşte başvurucu buna tutukluluk kararı diyorken, AYM hüküm olarak değerlendiriyor. Biraz kafa karıştırıcı bir durum. Bir anlamda başvurucu haklı, ortada kesin bir karar yok ve hükümlü sayılmamalı. Çünkü yargı süreci Yargıtay'da devam ediyor. Öte yandan, kesinleşmemişse de verilmiş bir hüküm de var. Hemen bakalım, AYM bunu nasıl açıklamış - sonra daha kısa da açıklayacağım:

"... kişi ... ilk derece mahkemesi kararıyla mahkum olmuşsa, mahkumiyet tarihi itibariyle de tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır ... Zira mahkumiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkumiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. bu açıdan mahkumiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. ... sanığın atılı suçu işlediği sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkumiyet hükmü olmaktadır."

Yani diyor ki, yargılanırken tutuklu olmanın gerekçesi, senin halen şüpheli olmandı. Suçu işleyip işlemediğin henüz sabit değildi ve biz seni henüz karar vermemişken içeride tutmak istemeyebiliriz. Fakat mahkeme kararı var ise, artık sen bu haltı yemişsindir. Yani içeride kalmanın dayanağı artık şüphe değil karardır. O yüzden de o tutukluluk, o tutukluluk değil.

Yalnız bu başvurucu biraz kadersiz. AYM, 23 Eylül 2012'den önce kesinleşmiş kararlara ilişkin başvuruları kabul etmiyor. Başvurucunun -itiraz edilen tutukluluğu sona erdiren- mahkumiyeti ise, 21 Eylül'de verilmiş. İki gün önce. Haliyle, bu başvurusu AYM tarafından zaman bakımından reddediliyor. Dikkatlerden kaçmasın.

Dijital belgelerle ilgili başvuru da, hukuk yollarının tükenmemiş olması sebebiyle reddedilmiş. Daha temyizi var bunun, nereye böyle? Oybirliğiyle red.

*
Valla bir karar daha var ama gerçekten yoruldum, kusura bakmazsanız. O da tutukluluk süresine ilişkin. İstanbul 10. Ağır Ceza, yukarıda da örneğinden söz ettik, "tutukluluğu her suç için yeniden başlatırım" demiş. AYM'de bunu reddediyor. Özü budur.

*
Tutuksuz günler,
Göksun.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder