17 Temmuz 2013 Çarşamba

Üçüncü Köprü'deki plan değişikliği hadisesi

Selam,

Üçüncü köprünün planlarında "ufak bir hata" olduğu ortaya çıktı biliyorsunuz. Ulaştırma bakanı, bu hatayı neredeyse "yol üzerinde kuş yollarına filan rastlayınca şeyapalım dedik..." gibi sözlerle açıkladı. Buyrun ilgili haber şurada: http://www.radikal.com.tr/turkiye/3_bogaz_koprusu_guzergahina_rotus-1141567#

Haberde göreceksiniz, 1/5000 ve 1/1000'lik planlardan bahsediliyor. İstedim ki hem bunların ne olduğunu anlatayım, hem de bunları anlattıktan sonra bakanın söyleminin garipliği iyice ortaya çıkmış olsun.

Şimdi arkadaşlar, normalde bir imar planı yapılacaksa bunu o planın yapılacağı yerin bağlı olduğu belediye yapar. Fakat malum, bu proje birden fazla ilçeyi ve hatta koca bir ülkeyi ilgilendiriyor. İşte bu tür planlar, doğrudan bakanlık yetkisinde. İmar Kanunu'nın 9. maddesine göre, bakanlık köprü planını kendisi yapıp kendisi bozabilir. Buraya kadar bir sıkıntı yok.

Bir an için, bu planın hiç Boğaz'la çevreyle filan ilgisinin olmadığını düşünelim. Alelade bir projeden bahsedeceksek, önümüzde bilmemiz gereken iki tür plan var:

Beşbinlik plan, "nazım imar planı" dediğimiz şey. Bu plan detaylı değildir, "anahat planı" olarak düşünülebilir. Daha yukarıdan bakar, nerenin yeşil alan nerenin yapılaşma alanı olduğunu filan belirler. Nokta atışı yapmaz.

Nazım imar planı her zaman "uygulama imar planı" ile birlikte gelir ki bu da binlik plan dediğimiz oluyor. Detayları ve neyin nasıl konumlanacağını bu plan belirler.

Hasılı, binlik plan zaten direkt olarak o projenin somutlaştığı plandır. Sen binlik plan yapıyorsan, zaten kuş yollarını ve su havzalarını bilerek konuşuyorsun demektir - yani olması gereken ve senden beklenen budur.

Fakat bu olaydaki binlik plan nerede ne olduğu bilinmeden yapılmışsa demek ki, birden kaynak sularına zarar verivermiş. Ya da belki kaynaklar bir gece ansızın yer değiştirmiş de olabilir, kim bilir. Neticede ülkede bir faiz lobisi gerçeği var.

Madem İstanbul Boğazı'ndan bahsediyoruz, o zaman açıp bakmamız gereken başka kanunlar da var. Örneğin, sadece İstanbul Boğazı'na özel apayrı bir kanun olduğunu biliyor muydunuz dostlarım? 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu, aslında 1983'ten beri hayatımızda.

Kanunun amacı, ilk maddede aynen şöyle açıklanıyor:

"Bu Kanunun amacı; İstanbul Boğaziçi Alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamak için uygulanacak imar mevzuatını belirlemek ve düzenlemektir."

Üçüncü maddede de bu alandaki planların genel esaslarına değinilmiş, ben sadece şu kısmını alıyorum ama aslında hepsi ilgili:

"e) Boğaziçi Alanındaki yapılar bu Kanun hükümlerine ve imar planları esaslarına göre yapılır, aykırı olanlar derhal yıkılır veya yıktırılır."

Kanunun tamamı için şuraya bakabilirsiniz: 
http://www.csb.gov.tr/turkce/index.php?Sayfa=sayfa&Tur=mevzuat&Id=22

Bitti mi, tabii ki bitmedi.

Boğaz, kendisine has bir kanunla korunduğu gibi Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu ile de koruma altında. Bu kanunun üçüncü maddesine 2011 yılında yeni bir bent eklendi ve "doğal sit" kavramı tanımlandı. Şudur:

"“Doğal (tabii) sit”; jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır."

Köprüye kurban verilmek istenen alanın ise 1995 yılından beri "doğal sit" niteliğinde olduğunu biliyoruz, zira Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun buna ilişkin kararı var. Yalnız tanım 2011'de gelmiş olmasına rağmen kavramın önceden beri kullanılıyor olması ilginç; demek ki yeniden tanımlanmaya ihtiyaç duyuldu.

Bir yerin kültür ve tabiat varlığı (kısaca sit alanı) olması demek, orada her istediğinizi yapamazsınız demek. "Bu eve çivi bile çakamazsın" muhabbeti aslında gerçek yani.

Fakat, bunu şu an konuyu araştırırken öğreniyorum, işin içinde iş var.

Biraz önce dedim ya, "doğal sitin tanımını neden te 2011'de yapmışlar ki" diye... Sebebi ortaya çıktı. Meğersem aynı tarihte, yani bu tanımı getirirken, kanuna bir madde eklemiş ve şöyle demişler:

"Taşınır tabiat varlıkları hariç tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili olarak bu Kanunda öngörülen iş, işlem ve kararlar bakımından görevli ve yetkili bakanlık, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıdır."

Kısacası, adamlar "tabiatı senden öğrenecek değiliz" diyorlar. Koruma kurulu filan hikaye yani, bakanlık ne derse o olur. Fakat yine de, elimizin altında neyse ki hala altıncı madde var. Korunacaklar arasında şunu da saymış:

"Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar"

Neyse bu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu işi biraz karıştırdı fakat özetle,

- Köprü güzergahı doğal sit alanıdır
- O yüzden özellikle korunması gerekir
- Fakat iktidar, 2011 yılında bir değişiklik yaparak bu alanlardaki inisiyatifi tekeline almıştır
- Bu son derece tehlikeli ve rahatsız edici bir durum olmakla birlikte, köprü güzergahı halen "korunacak yerler" arasında sayıldığı için her şey bitmiş değildir.

*
Tekrar Radikal'in haberine dönersek, görmüşsünüzdür, bakan "köprü güzergahında bazı mecburi sapmalar oldu" demiş.

Herhangi bir mimari projenin, hele ki İstanbul Boğazı civarındaysa, "kafaya göre" yapılamayacağını bilen insanlar olarak şunu soramaz mıyız: Sen evinin bahçesine çit mi dikiyorsun da inşaatı "biraz şuraya sapalım, şurada az sollu gidelim, belki şurada küçük bir avm vardır..." filan diye diye yapıyorsun?

İnşaat, gerekli değişikliklerin plana işlenmesi için durdurulmuşmuş. Abi resmen inşaatı başlatıp planı ona uydurmak bu ya, bu kadar aleni yapmayın bari ayıp ya.

*
Tüm bunların yanında, yine bu konuyu araştırırken evlerimize şenlik yeni bir yönetmelik buldum. Resmi Gazete'ye de aslında her gün bakarım ama demek ki o gün canım sıkkınmış, pek ilgilenmemişim.

2 Mayıs itibariyle "Tabiat Varlıkları ve Doğal Sit Alanları ile Özel Çevre Koruma Bölgelerinde Bulunan Devletin Hüküm ve Tasarrufu Altındaki Yerlerin İdaresi Hakkında Yönetmelik" diye bir yönetmeliğimiz var. Buyrun link: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/05/20130502-13.htm

Ne olduğu birinci maddede açıkça yazıyor. Zahmet etmeyin ben özetleyeyim, devletin elindeki tabiat alanlarından para kazanma yönetmeliği. Kiraya verme, işletme, tahsis filan. Daha da özet geçeyim, bildiğimiz peşkeş yani. Zaten artık koruma kurulu filan da yok buralar için, yukarıda bahsi geçmişti, 2011'de direkt bakanlığa geçmişti karar yetkisi.

Yani hayatımız, aslında düşündüğümüzden de zor arkadaşlar. Tahliyelere seviniyoruz ama, aslında hepimiz farkında olmadığımız bambaşka parmaklıkların içindeyiz.

Bu arada yeri gelmişken, metro kullananlar görmüştür, bugünlerde bir özel üniversitenin reklam afişleri var merdivenlerde. "Gelecek umut dolu, çünkü ben tasarlıyorum" diyen genç bir kız ve oğlan var, arkalarında da tasarladıkları "umut dolu" gelecek. Pardon da, o özel üniversitenin sahipleri o afişi reklam diye koymaya hiç mi utanmamışlar? Öyle bir görsel ki, aman Allah'ım, griden başka renk ve nanometrik bir bitki dahi yok. Üstelik biz ağaç kestirmemek için başlayıp bambaşka ufuklara genişleyen bir hareketin 40 küsürüncü günündeyiz. Dalga filan geçiyorlar herhalde, yazık la kimin geleceğiyse...

Köprü hikayesi budur arkadaşlar. Çevresel ve hukuki değerlendirmeyi Şehir Plancıları Odası vaktiyle yapıp yayınlamış, buyrun 2010 tarihli "Üçüncü Köprü Değerlendirme Raporu," elinizin altında dursun:
http://www.spoist.org/dokuman/Raporlarimiz/spoist_3.koprurapor.pdf

Çok sevgiler ve bol yeşil günler,
Göksun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder