27 Eylül 2012 Perşembe

Hukuk neden Gaia Kuyusu'dur ve bir portakal neden önemlidir?

Benim bu üç blog işi giderek zorlaşıyor, neyi nereye yazacağımı çok sık karıştırır oldum. Gerçi midemin kahyasını buralarla karıştıracak halim yok tabii, ama "pratik hukuk" dışında kalan ve hukuk fikrinin kendisine yönelik şeyleri nereye yazacağıma karar veremiyorum. Sanırım burası daha uygun.

Dün akşam, otuzlarına yaklaşan iki öğrenci yani Koray ve ben, o günkü derslerimizden bahsediyorduk. Koray bilgisayar mühendisi ve yönetim bilişim sistemlerinde yüksek lisans yapıyor, bense hukuk doktorasına başladım. Yani konularımızla alakamız yok, ama "ufuk açıcı" olan da bu zaten.

"Hoca bir portakalı iki kardeşe nasıl paylaştıracağımızı sordu" dedi, ben hemen atladım, "Bunu bir hukukçuya sorma, elli saat konuşur." diye.

İnsan otomatik olarak "ikiye böler yarısını birine yarısını birine veririm" diyor. İşte bunu diyerek, hukuk fakültesinin üçüncü sınıfında verilen hukuk felsefesi dersine giriş yapmış oluyoruz; çünkü bizim bir portakalı eşit iki parçaya bölerek paylaştırmamız tam bir denkleştirici adalet örneğidir.

Koray'a bunu açıkladım, "eğer denkleştirici değil dağıtıcı adalet sistemini uygulayacaksan da, bunların yaşları, kiloları, hak etmişlikleri... gibi kriterleri de dikkate alarak bir paylaşım yaparsın."

İşte, insan aklının ne kadar "otomatik" çalıştığının tipik örneği. Elinde bir portakal varsa ve sen bunu paylaştıracaksan, bir şekilde böler ve ona göre dağıtırsın değil mi?

Değil işte. Koray "Ben de öyle düşündüm ama hoca dedi ki, neden ille bu şekilde bir paylaşım düşünüyorsunuz, çocuklara sordunuz mu, belki biri sadece kabuğunu istiyor?" diyerek beni ters köşeye yatırdı.

Fikir çok güzel ve sadece "optimum koşullar" üzerinden gidildiğinde, hiçbir yerinden çürütülemeyecek kadar da mantıklı. Peki bunu hayata nasıl uyguluyoruz? Demokrasi ile mi? Ya da "tüketici deneyimini" yücelte yücelte bîhâl olan kapitalizm fikriyle mi?

Bir tarafa yönelik davranışını sadece onun istediğini sorarak belirlemek, adalet midir, yoksa demokrasi mi, veya "müşteri her zaman haklıdır" fikriyle temellenen bir kapitalizm mi? (Bu arada, "çakma demokrasi" ile kapitalizm arasındaki ilişki ancak şimdi dikkatimi çekti, bilahare bunu da düşüneyim.)

Peki, muhatabın özel tercihlerini hiç dikkate almaksızın kendi uygun gördüğün şekilde karar vermek nasıl meşrulaştırılacak? "Halk için halka rağmen?" Tepeden inmecilik? Diktatörya, ya da bildiğin faşizm?

İşte hukuku bu yüzden seviyorum. Dün Prof. Serozan'ın verdiği "Hukukta Yöntem" dersinde, menfaatçi ekolden de bahsettik. Menfaatçilik ifadesi bir "fırsatçılığı" değil fakat menfaatler dengesinin karşılıyor. İki hukuki menfaat çatıştığı zaman, bunları nasıl dengeleneceği sorunu yani; mesela Rona Hoca'nın verdiği örnekle kürtaj hakkı. Tamam ceninin bir hakkı var ama annenin de kendi üzerinde hakkı var, hangisini nerede tutacaksın? İşte bu konuda verdiğiniz karar, sizin hukuk siyasetinizi belirliyor.

Buradan konuya, yani bizim portakallara dönersek...

Her durumda karşındakinin iradesini dikkate alıp, kim ne istiyorsa ona onu vereceksen, ya ikisi de aynı şeyi isterse? Diyelim ki öyle bir sorun çıkmadı, fakat ya diyelim ki, sen istenen şeyi verdiğin zaman bunun bir suç aleti olarak kullanılacağını biliyorsan? Ya da belki aslında bir tarafa istediğini vererek, öbür tarafı asıl ihtiyacı olandan mahrum bırakmış olacaksan?

Daha da zorlaştıralım; diyelim ki, sağlayacağın menfaatin o kişinin kendisine bir zarar vereceğini biliyorsan, sence doğru karar nedir?

Bu işin içinden çıkamayıp "ben ne dersem o olur" şeklinde davranırsan, muhataplarının memnuniyeti bir yana, sana karşı bir hareket başlatmayacaklarının garantisi nedir? Her şeyin en iyisini bildiğin inancı sende nasıl hasıl oldu?

Eğer tarafları dinleyip ikna edilmeyi bekler ve ona göre bir hüküm kurarsan, manipülasyona da açıksın demektir. İşte seçtiğin hukukun "ne olduğu" bu yüzden önemlidir; karar merciini "manipüle etmeden ikna etmek" ancak tutarlı bir hukuk sistemiyle mümkündür.

Sen eğer bir noktada seçtiğin siyasi tavrı öbür tarafta "öteliyorsan," ben senin orada keyfi düşünüyor olma ihtimalini elbette ki düşünürüm. Bu noktada, seni sorgulayabilmem ve senin de beni ikna edebilmen gerekir.

Dengeyi korumak adına, aynı taraflar arasında farklı menfaatleri koruman gerekebilir. Fakat menfaat duygusunun özü tektir. Dengeyi, neticede tek bir özü korumak için kollarsın ve zaten senin siyasetin de korumak için seçtiğin öze göre belirlenir.

Milli ya da dini duygular, devletin bekası, vatandaşın kültürel gelişimi ya da kaynakların sürdürülebilir kullanımı... Denge buna yönelir ve senin yaptığın her işe, döne dolaşa bu noktadan bakılır.

Portakalları unutmayalım...

Şimdi ben 28 yaşında bir kadınım, an itibariyle açım ve üstelik bir de hastayım.

Portakalı benimle birlikte isteyen kişi ise, 25 yaşında, erkek, an itibariyle aç değil, hasta da değil, ama biliyorsun ki, sen ona o portakalı vermezsen akşama yiyecek bir şeyi olmayacak.

Hasta olduğum için bana verirsen, ben o portakalı alıp yiyeceğim fakat aç karınla yediğim için midemi yakacak.

Acıktığında ihtiyacı olacağını bildiğin için diğer arkadaşa verirsen, arkadaş o portakalı birinin kafasına atmak için kullanacak.

Peki senin hukukun, insanların elde ettiği menfaati nasıl kullanacaklarıyla ilgilenecek mi? Mesela bu da bir ilke sorunu.

"Ben portakalı veririm, nasıl kullandığı ya da tüketip tüketmediği onun bileceği iş" mi diyeceksin? O takdirde, "müşteri her zaman haklıdır" zihniyetiyle ayrışacağın yeri nasıl belirleyeceksin? Sonraki edime bir ceza öngörüyorsan, ceza kavramının nüvesi ne olacak?

Eğer sonraki hareketlerini doğrudan takip edeceksen, o zaman da Big Brother olmanın önündeki engel ne olacak?

Davranış modelini tutarlı bir sistem haline getirebilecek misin?

Sonra bana diyorsunuz ki "neden anarşizm?"

Neden olacak, bu yüzden. Koy portakalı ortaya, herkes ne yaparsa yapsın. Mis.

Hem zaten, sana o portakalı ve onu paylaştırma hakkını kim verdi, bakıyorum da bunları hiç düşünmüyorsun.

Sevgiler,
Göksun. (Dünyanın en yüzeysel insanı.)

2 yorum:

  1. çocuğun birine portakalı pay etme hakkını ver, diğerine de payı ilk seçme hakkını ver. optimum bir pay sonucuna ulaşacaklarını düşünüyorum. bu süreci işlemesinin kontrolü de anneye düşse gerek ;)

    YanıtlaSil
  2. o zaman bu hak tanıma ve denetim sürecinin adaletini neye göre açıklayacaksın? işte yine hukuk politikası :)

    YanıtlaSil