8 Şubat 2012 Çarşamba

Göksun'la dilekçe öğreniyorum - 2

Evet arkadaşlar, dilekçe yazmayı öğrenmeye devam ediyoruz...

Önce, bugüne kadar öğrendiklerimizi hatırlayalım:

- "Bugüne kadar aklın neredeydi!" yerine "Zamanaşımı",
- "Peki şu ne o zaman, ha, şu ne!!" yerine "Kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için haklı olduğun düşünülse bile...",
- "Taam taam şımarma..." yerine de "Fazlaya dair haklarım saklı kalmak üzere..."

demeyi öğrendik. Bugünkü dersimizde ise, "Sen çok değiştin" ve "Ben derim sen diyemezsin!" yerine ne kullanmamız gerektiğini ve evrensel bir hukuki kavram olan "şüpheden sanık yararlanır" ilkesini öğreneceğiz...

*
Ders 4 - "Sen çok değiştin." - ya da - "Sözleşmeden doğan sorumluluk"

Aslında sistematik olarak öncelikle "temel kavramlar" üzerinden gitmeli ve "şüpheden sanık yararlanır" ile başlamalıydık. Fakat aklıma sonradan geldi, biraz dağınık akıllıyımdır, idare edin. O yüzden, ben ilk olarak bu konu üzerinde durmak istiyorum.

Ah bu konu o kadar acıklı ki...

Erkekler bir ilişkiyi başlatmak için üzerlerine düşeni yapmayı öğrendiler. Bakımlı olunacak, iltifat edilecek, akşam dışarı çıkılmışsa dönüşte kapıya kadar bırakılacak, gün içinde birkaç kez “özledim” diye mesaj gönderilecek vesaire... Bu süreci hepimiz biliyoruz. Sonra biz ikna olacağız, sevgili sevgili dolaşmaya başlayıp olduk olmadık yerde birbirimizi öpeceğiz. Bir süre sonra özledim mesajları kesilecek, hemen akabinde göbek kaşınmaya başlanacak...

Biraz daha sonra ise kendimizi, “sen çok değiştin” diye ağlarken bulacağız... Ama sevgili hemcinsim, sen kendin söylüyordun, hani erkeklerin hepsi aynıydı? Erkeklerin “aynı” olmaları, bir süre sonra iyice duyarsızlaşmalarını olduğu gibi, başta “tavlama davranışlarının da” aynı olmasını kapsamıyor mu? 

Yani aslında, ben erkeklerin kandırdığını değil kadınların kanmak istediğini düşünüyorum. Artık bu dediğimle kimin tarafında olduğumu da siz bulun çıkartın sevgili erkekler. Mükremin Abi gibi "kesin kötü bişey dedi bu..." tribine girdiyseniz, bu bile sizin bizi anlamak yolunda bir aşama kaydettiğinizi gösterir.

Yalnız bazı erkekler, ya gerçekten kandırma peşinde olduklarından ya da ne olduklarının gerçekten farkında olmadıklarından, bizim başlardaki hallerine inanmamız için yeminler üstüne yeminler ediyorlar bazen. Bu yemin illa ki standart yemin sözcükleriyle edilmek zorunda değil. Kimisi var, seni senden daha çok düşünür görünüp, senin "hayatının kadını" olduğunu anlatıp duruyor. Kimisi var, gözünün içine aylarca öyle bir bakıyor ki, Himalaya olsan erirsin, Aliye Rona olsan aşktan ölürsün. Sonra bir gece ansızın terk edivermeler... Saçma sapan işler.

İşte bu durum bizim hukukumuzda, "sözleşmeden doğan sorumluluk" olarak tanımlı. Bu anahtar sözcüğü kullanarak binlerce Yargıtay kararı bulabilirsiniz.

Bu şu demektir, "Kardeşim beni bu işe sen ikna ettin, sözleşmeye başlamadan önce oluşacak ilişkiyi sen yağlayıp balladın, ben bu işe sana güvenerek girdim... Şimdi bu yaptığın iş nedir?"

Böyle bir durumda haklarınız muhtelif.

- İsterseniz sözleşmeden dönüp, sanki bu sözleşme, aman ilişki, hiç olmamış gibi bir hale gelmek isteyebilirsiniz. Bunu seçerseniz, sevgiliden aldığınız tüm hediyeleri iade edip, ona verdiğiniz her şeyin de iadesini istemelisiniz. Birbiriniz için yaptığınız harcamaları da mahsuplaşıp açıkları kapatırsanız, sizden temizi yok.

Fakat bunun için, birlikte olduğunuz süre içinde sırf o sevgili var diye kaçırdığınız fırsatların da tazmini gerekir. E mantıklı olan da bu zaten, yani madem "hiç olmamış gibi" bir hale getirmek istiyoruz, "olmasaydı olabilecek şeylerin de" tazmin edilmesi gerekir. İşte buna "menfi zarar" diyoruz.

Mesela, siz o sevgilinin romantik bakışları altındayken, size başkasından gelen muhteşem çiçekleri reddetmek zorunda kalmış olabilirsiniz. Yazık olmadı mı? Ya da sevgiliniz -olduğunu sandığınız adamla- yemek yiyeceğiniz için, gaaayet yakışıklı ve hoşsohbet bir adamın kahve teklifini geri çevirmiş olabilirsiniz. Ah, bu treni kim geri yakalayabilir?

- Ya da, böyle bir "ctrl+z" yoluna gitmeden, sözleşmeyi feshederek, başka bir tazmin yolu da kullanabilirsiniz.

Sevgilinizi "şenlendirmek" için "dantelli şeyler" mi aldınız? Romantik bir tatil rezervasyonu yapıp ön ödemesini mi gönderdiniz? Doğumgünü için doğduğu gün üretilmiş şarap mı buldunuz - ama daha vermediniz?

İşte bunların tazminini isteyip işi böyle de temizleyebiliyorsunuz. Buna da "müspet zarar" diyoruz.

Menfi zararın tazmini, ilişkinin "hiç kurulmamış gibi" olması anlamına gelir. Yani artık birbirinizi yolda görseniz tanımazsınız artık. Müspet zararın tazmini ise, ilişkiyi "olmuş ve bitmiş" bir hale getirir. Yani bu durumda, yolda birbirinize selam vermek bir insanlık görevidir.

- Menfi ya da müsbet, sözleşmeden dönme ya da sözleşmenin feshi, hangi yolu kullanırsanız kullanın, manevi zarar talep hakkınız bakidir. Manevi tazminat hakkımız engellenemez.

Sonuç olarak konuyu şöyle bağlayalım:

Eğer ortada bir "sözleşmeden doğan sorumluluk ihlali" var ise, sevgilinize şöyle bir ihtar çekebilirsiniz:

"Sayın muhatap,

Bildiğiniz üzere, aramızdaki sevgililik ilişkisi ... tarihinden bu yana kesintisiz olarak devam etmektedir. Bununla birlikte, gerek sevgililik öncesi müzakerelerinde gerekse ilişkimizin başında tarafınızca verilen taahhütlerin yerine getirilmediğini ve üstelik, belirtilen süreçlerdeki hassasiyetin artık tamamen kaybolduğunu üzülerek müşahede etmekteyiz.

Tarafınıza bu yönde önceden yapılan tüm ihtarlar sonuçsuz kaldığından, ilişkimizi sona erdirmek zarureti hasıl olmuştur.

Fazlaya dair haklarımız saklı kalmak üzere, işbu ihtarnameyi tebliğ ettiğiniz tarihten 3 iş günü içinde,

-Sözleşmeden dönmeden kaynaklı ... TL. menfi ya da sözleşmenin feshi kaynaklı ... TL. müspet zarar tazmininin ..... IBAN numaralı hesaba yatırılmasını,
- Nezdinizde kalan tüm eşyalarımın ... adresine ödemeli olarak kargolanmasını,
- Aramızda bundan sonra devam edecek insani ilişkinin seçtiğiniz sona erdirme yoluna bağlı olarak tarafımızca belirleneceğini,
- Manevi tazminat taleplerimizi bilahare değerlendirmek üzere saklı tutmakta olduğumuzu,

ihtaren bildiririz."

Bunu noterden göndermek pahalıya gelir, siz iadeli taahhütlü yapın.
Bir de, kargoyu bilerek "ödemeli" yazdım, bi de pintilik filan eder bunlar şimdi, gerek yok. Parası neyse veririz.

Aaaah ah, siz erkekler...

*
Ders 5 - "Ben derim sen diyemezsin!" - ya da - "Usûlde paralellik"

Öncelikle ben bu ilkeyi unutmuştum, şuradan hatırladım: http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=27316514

Bu o kadar uzun uzadıya anlatılacak bir ilke değil ama çok hayati.

Özetle konu şudur, bir kuralı kim getirdiyse o kaldırabilir. Bir konuyu kim açtıysa o kapatır. Bir hakkı kim kime verdiyse o kişiden o alır.

Yani,

- Ya kilo mu aldım ben acaba ya, pantolonum dar geliyor... Şişman bir kız oldum ben :(
- Aşkım dedim sana, o kadar çikolata yeme diye...
- Ne yani bana şişman mı diyorsun?
- Ama sen kendin...?
- Ben derim! Sen diyemezsin!

ya da

- Sürpriiiiz :)
- Ah aşkım... Ne kadar güzel bu küpeler, dünyanın parasıdır bu şimdi...
- Ah sevgilim lafı mı olur, ne kadar yakıştı bak...
- Canım, çok tatlısın
- Tatlı olan sensin, hayatımın aşkı, bebeğim benim.
- Hihi :D
- Peki o zaman ben Osman ve Berke'yle Rusya'ya gidebilir miyim?
- Üç sap, Rusya'ya? Herhangi bir Slav ülkesine? Tabi ki hayır, Kemer'e bile gidemezsin.
- Ama küpeler?
- Burada kuralları ben koyarım! Aldığın hediyeler değil. Ayrıca da teşekkür ederim çok yakıştı.
- Beyler :(

veya

- Aşkım kiminle konuşuyordun yarım saattir?
- Bişey yok ya, Ahmet aradı işte akşamki maçı konuşuyorduk, gel bizde izleyelim deid.
- Ya... Ben Ahmet'le daha bu sabah karşılaştım, akşam Yeliz'le buluşacaklarmış?
- Eeöö... İptal olmuş o, Yeliz'in işi çıkmış, o yüzden beni aradı maç izleyelim dedi.
- E ama Yeliz'le birlikteyiz biz şimdi, yokmuş işi filan?
- Aaa öyle miymiş bak sen... O zaman Ahmet mi karıştırdı acaba... Bilemedim bak. Zaten ben olmaz dedim, akşam sevgilimle olucam, sana gelemem dedim. O değil de, bi İlhan İrem vardı ne oldu ona?
- Hayatım konuyu ben açtım ben kapatırım, kiminle konuşuyordun dedim!
- Hayat ne tuhaf vapurlar filan...

gibi.

Bence gayet açık.

*
Ders 6 - "Şüpheden sanık yararlanır" ilkesi

Of bu ilkeyi elli saat yazarım da halim kalmadı la çok yoruldum yukarıdakileri anlatayım diye.

Şimdi gençler, bizim ülkemizde bu ilke uygulanmıyor biliyorsunuz. Üzerinde şüphe olmasına bile gerek kalmadan hoop tutuklanıyorsun. Ama biz "olan" değil "olması gereken hukukun peşindeki insanlarız, ona göre konuşalım.

Olması gereken, bir kişinin suçlu olduğu kesin olarak ispatlanana kadar o kişiyi o suçtan cezalandırmamaktır.

Nasıl ki "Evinde 19 tane çakmak var" ya da "Poşu ne iş?" diyerek bir insanın terörist olduğuna karar veremezsen, sırf  "içimde öyle bir his var" diyerek de sevgilinin seni aldattığı sonucuna ulaşamazsın. Ayıp diye bir şey var.

Bunun ihbarı - suçüstüsü var, ihbar edenin kimliği var, yazılı delili, tanık anlatımı, olay yeri incelemesi, teknik takibi, abi zilyon tane kriteri var. Sen bana kalkmış diyorsun ki, "içime doğdu, ben anlarım"

Şimdi sen "Ben anlarım..." diyerek adama trip atıyosun ama, ne oldu, boynunda ruj izi mi buldun? Sadece pms yaşıyor olmayasın, uçan kuştan huysuzlanan?
"On dakikadır telefonun kapalı, kiminleydin ha kiminleydin!" diye bağırıyorsun ama, ne oldu yani, kızın üzerine dinleme cihazı yerleştirmiştin de inlemelerini mi duydun? Of "boy kompleksinden" genelde bunlar.
"Kimdi o yanındaki, pek neşeli gülüyordunuz..." diye akşamı zehir ettin çocuğa, salak mısın kızım sen, adamın ilk ve tek tanıdığı kız sensin mi sanıyorsun?
"Akşam akşam neden arıyor bu dümbük seni?" - Aynı şekilde, tek erkek sensin hayattaki. Koçum benim.

Of içimi şişiriyorsunuz yemin ederim.

Kıskançlık başka şey, "Aha kesin beni aldatıyor, telefonu açmadıysa kesin başkasıyla iş pişiriyordur şimdi" tribi başka şey.

Kendiniz hastasınız, bari bizi hasta etmeyin olm.

*
Bugünkü dersimiz bu kadar.

Bir sonraki dersimizde, şüpheden sanık yararlanır ilkesini uygularken en sık karşılaştığımız "hukuka aykırı delil" sorununa değineceğiz.

İnsan hayatına müdahale ve verilen kararın temyizinden bahsedeceğiz.

Bir konudan daha bahsedelim zira üçer üçer gidiyoruz ama şimdi aklıma gelmedi, o da sürpriz olsun.

Sevgiler,
Göksun. :)

6 yorum:

  1. Sevgilim olsaydın çok iyi anlaşırdık. Makabline şamil, gayri kabili rücu bir çift olur idik. Bananesi senin tipinden ki? Eğer düşündüklerimi yazmaya devam edersen, blogspottan isteyeceğim seni. İmza: Anonimus sic Stantibus. Çav. (ilerideki anonimlerle beni karıştmaman için şifrenin 1. partisi: AYM1974)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahah bana herkes öyle der ama kimseyle çok iyi anlaştığım görülmedi :p
      Aslında daha nimet-külfet dengesini, zehirli ağacın meyvesini, bir sürü ıvır zıvırı yazıcam da tembellik ediyorum.
      Tipimden sana nesiyse bak bu enteresan. Ama bence büyük konuşma. :)
      Ayrıca da sen yine de anonim kalma pls, olmuyor öyle. Bak geçen gün iki dakika arayla bir mail bir de yorum geldi, aynı kişiler sandım, değilmiş, ayıp oldu.
      Hem madem düşündüklerini yazıyorum, neden takipçi sayım hala 24? Yoksa zaten buradaydın da yeni mi ses ettin?
      Neyse hadi ben kaçtım, teşekkür ederim, ayrıca da öperim.
      Göksun1984.

      Sil
    2. çünkü insanlar kendi genlerini kendi seçmedikleri, gözler çekik, burnumda şöyle, hop ellerini inceletelim, tamam. diyemediklerinden ötürü, şahsi bir kanaat belirttim orada. şair aslında orada aşık veysellik yapmaya çalışmış ama "sdjlşgsdjşgsdşsdk vd." olmuş. takipçin 24 olsun, artmasın, hoş olmaz. kim ister ki o kadar latince özdeyişler-vikipedi terk, şeytanın avukatı olacam ben huğukcu olacam terk bünyeleri. geçelim bunları, esasa girelim esasa! olayın öncesi va... kes! esasa gir kadın! demiş bir hakim. sana hitaben değil, yazıya mahsuben. adam kısmısı gizemli olmayı sever, bundan hareketle "buradaydık *sigarasından nefes alır* *yere kül döker* *keskin bakış atar*, izliyoruz der; yorumumu da aynen tekrar ederim." derim. ayrıca cmk 231 i bilmemen de koşulları varsa "ayıptır". imza: seytaninavokati_1974_alttancizgi_40yapar@MAYNET nokta gom". buraya kadar gülmeliydin. gülmediysen baştan okunmasına

      Sil
    3. ahdgfgahdghdasdf sesli de gülerdim de bakma iş ortamındayız :)))
      hacı cmk 231 diye değil doğru düzgün hükmün açıklanmasının geri bırakılması dese bilicem. o zaman ceza mı biliyordum ben, işe iadeden başımı aldığım yoktu. ara ara işte öyle iş kazası dosyaları oluyordu, o kadar. bu arada, işe iadede de ne iyiyimdir var ya üstünüze afiyet...
      o dediğin huğukçular komik oluyor harbiden. "abi brak bu ayakları aynı koridorda değil miyiz" diye başlayan kafa bulma süreçleri yaşıyorum kendi içimde ahah bi de nalet bi tipimdir üstüne afiyet, bunları iplemez görününce iyice delleniyolar :))
      ayrıyeten de kuğul'luk beni bozar yalnız. azcık öyle olabilsem, pii, ne doktorlar ne mühendisler isterdi ahah :)) tabak gibi ortada bir insanım ben, çünkü bu şekil daha iyi bi şekil.
      yine bekleriz :)

      Sil
  2. iflas hukuku oncesi yine ziyaret edeyim dedim. ojgeldim. tabak gibi ortada olmak velev ki pek hoş olsa gerek desek de bir an için. neyse. tümceler kuramaz oldum. gel biz şu işi 1. lacaklılar toplanmadan halledelim. terekeye battım yeminle. aslında borca da batabilirdim ama bakma sen. şimdi ben bunları niye yazıyorum. şöyle. 12 saat masadan kalkmadan kitap okuyup buraya yazıp sonra bi ara bakıyım nası bi paraşizofrenikhedörük duruyo ileride gülüyüm diye. bak güleyim yazmadım gülüyüm yazdım. neyse. burası sevgili günlük gibi oldu. iş davası demişsin kahrolsun iş davaları. nefret ediyre. yok genel kurul iptali yok sendikacılar falan. o işyeri temsilcisinin ve durup dururken işten ayrılıp sonra yönetim kurulunda amatorlüğe düşürülüp beni işe alın demesi ve beni işe alın demesinden hareketle 1 yerel mahkeme 1 yargıtay kararı ortaya çıkması ve sınavda karşıma gelmesi hoş değil. tenkit ediyorum. tekrar da edebilirim aslına. ama tenkit daha iyi. daha böyle. ehem. gfpklgkdfşlgkdf. şuraya kadar iyi geldim gibi. bak ben tabak gibi ortada değilim. vay be 1 aydan fazla olmus son yorumumu yazalı. vapurla filan. bizim bu konuşma sezen aksu tartışması gibi olacak ha. laflar hazırla bana. bence ben haksızım. fazlaya ilişkin falan da saklı değil. yatayım ben ya. bunu da okurum sınavlardan sonra gülerim. gerçi sen hemen cvp yazıyosun okulda sınavdan cıkınca da bakabilirim. şimdi borsa durumunu almak için fatma çözene bağlanıyoruz fatma i me ka be ne durumda lan fsdfsd (o sondaki lan olmadı gibi ama hangimiz lan demiyoruz ki? rica ederim.)

    YanıtlaSil
  3. ouvv seni görmek büyük saadet :) ve endişelenme, ruh halini biliyorum :) son sene 11 ders zaten standart vardı bizim, alttanlarla birlikte iyi suyum çıkmıştı. iflas sınavını hatırlamıyorum ama benim ömrümü yiyen medeni usûl ve icra olmuştu. nevhis deren yıldırım sağolsun. kendimi kaybetmişçesine icra çalışmışım, bişeylerin muvakkat kaldırılmasını bile biliyorum ama ne bildiğimi şimdi hatırlayamadım itirazdır o kesin. neyse, hoca kalktı, bin sayfanın son 1.5 sayfasında durup kimsenin doğru düzgün okumadığı ilamlı icranın bişeylerinin bişeyini sordu ya. ama insanı intiharın eşiğine usûl kadar getiren ders görmedim hacı. okulu bi ondan bi de gemalmaz'ın insan haklarından uzattım, evet ben insan haklarından okul uzattım. usûl çalışmaktan kendimi nasıl kaybettiğimi anlatacak takatim yok şimdi, eve zaten yeni geldim ve birazdan geri çıkıcam.
    bu arada, mesajına bu sefer hemen cevap vermediğimi fark etmişsindir, eve pek gelmiyorum bu aralar :p gelince de halim olmuyor bilgisayar açmaya filan.
    neyse ya ben çok yorgunum. laflar hazırla demişsin ama benim peynir ekmek hazırlayacak halim yok :)
    sınavları bitir de moda sahil'e gel, ben bu havalarda oralardayım elinin artığı, çimenlerde güzel kitap okunuyor :))
    öps :)

    YanıtlaSil