24 Aralık 2011 Cumartesi

Cübbene mi sahip çık?

Of yazmayalı çok oldu, çok şey birikti...

Allahtan "ruh hali blogu" değil bu tam olarak, yazacaklarım bir yerlerde zaten yazılmış halde duruyor, ara sıra da olsa arkamı toplayabiliyorum.

İnsanın "boş" olması bu anlamda aslında iyi bir şey. Yalnız ben bu konuya girersem feci felsefe yaparım, zaten kafam bi milyon, "hepiniz aynısınız olm!" diye bi başlarsam gerisi çoooook gelir zaten.

Bir de yazarken müzik dinlemeyi becerebilsem...

Şimdi efendim bu konuyla alakasız girizgahtan sonra, köşede tuttuklarımıza teker teker bir göz atalım. Hepsini ayrı post edicem tabi ki de, kalabalık görünsün.

*
Bi arabuluculuk nanesi var biliyorsunuz. Büyüklerimiz bizim başımıza vali atamaya çok kararlı.

Yeni Avukatlık Kanunu çalışmalarında bunu düzenlediklerini yazdı gazeteler. TBB Başkanı, Ankara Barosu başkanına garip bi gider yaptı filan; yani Ahsen Bey kusura bakmayın amiyane konuşuyorum ama yaptığınız şeyin adı budur. Oralarda bir şeyler oluyor ama ben pek takip etmedim. O koca koca adamların gerçekten de bizi düşündüğüne inanmıyorum çünkü.

İstanbul Barosu'nun harbiden kendileriyle aynı fikirde olduğum, sanırım tek muhalefeti budur. Yalnız orada da şöyle bir ihtirazı kaydım var; pardon da, meslektaşlarımız tutuklanır ve ofisleri didik didik edilirken neredeydiniz pardon? Abi hiç mi utanmadınız, hiç mi "ayıptır olm, o kadar hak hukuk filan dedik..." demediniz, ne düşündünüz anlamıyorum ki? Bir de kalkmışlar, aynı günlerde baro odalarına "cübbene sahip çık" diye el ilanları bırakmışlar. Hangi dünyada yaşıyorsunuz siz, nasıl bir halüsinasyonun içindesiniz, samimiyetle anlamıyorum.

Tabii Sayın Başkan için cübbe sadece meydanlarda giyilen bir şey olduğundan... Ancak.

Evet Baro'ya kesinlikle kızıyorum ve kusura bakmasınlar, kendilerine bir meslek örgütü olarak pek saygı duyduğum da söylenemez. Ama bu arabuluculuk konusunda hemfikiriz.

Yalnız şunu merak ediyorum, arabuluculuk dışında, yani "avukat piyasasına" avukat olmayanların da girebilmesini öngörmeyen başka olası düzenlemelere karşı, neden bu kadar sert konuşmuyorlar? İşte samimiyetlerini sorgulatan şey budur.

Hadi tutuklamalara ses çıkarmamanı siyasetine bağlayabilirim. Sen ki Ergenekon'a müdahil olan, Balyoz sanıklarına destek çıkan bir barosun, siyasi tutumun zaten ortada. Tutuklananlar için "oh olsun" bile demiş olabilirsin. Sen ki Eren Ablamıza (ki kendisini tanımam etmem ama ablamdır neticede, selam ederim) kullandığı bir kelime yüzünden ceza vermiş insanların yönettiği bir barosun, tamam, demokrat bir tutum içinde olman zaten beklenemez. Seni seçende kabahat.

Peki, aklıma ilk bu geldiği için söylüyorum, x-ray meselesinde neden sustun? Hadi Çağlayan'a ses etmedin, Bakırköy de çıktı şimdi bak? Peki stajyerler neden hala ağlıyor mesela? Ücretli avukatlık neden hala bu kadar sefil bir şey? Sabah sabah seninle daha fazla uğraşamicam, önce bunlara cevap ver, gerisini sonra düşünürüz.

Çünkü Baro, senin derdin, bu meslekten edindiğin kazancı ve insanlara edindiğini empoze ederek bir gerçeklikmiş gibi hissetmeyi sevdiğin itibarı başkasıyla paylaşmamak. İstiyorsun ki, kimse senin o kendi şişirdiğin alanın içine girip "aaa balonmuş lan bu" demesin.

Bana başka argümanlarla gelme, inanmam. Geçende de kalkmış Fransa'yı kınamış, uuuu, çok etkilendim. Eren Abla'yı tekrar hatırlatmayı sana borç bilirim. (Bana da, gruba attığı mail ile Kıvanç hatırlatmış oldu, sağolsun.)

Bu haberlerden kısa bir süre sonra, mele meselesi çıktı. Doğudaki mollalık kurumu canlandırılacakmış. E tamam işte, artık saklamaya ihtiyaç da duymuyorlar, gözümüzün içine soka soka getiriyorlar kendi hukuklarını.

Şerefsizim müstehak.

Ayrıyeten, kafaya göre alınan ilaç nasıl zehirse, ki bu ilaç konusuna ayrıca geleceğim, kafaya göre alınan hukuki yardım da o kadar zehirdir kanka.
Zaten o hukuki de değildir aslında ya, bakma, nezaket bizde kalsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder