4 Kasım 2011 Cuma

şu ücretli avukatlık meselesini kaldırsak mı acaba?

(Önbilgi: Başlıktaki soruyu Mecnun toplamasıyla okuyunuz, ben öyle yazdım :) )

Canım bir süredir pek yazmak istemiyor. Gün içinde aklıma gelen bin türlü şey ve "çiziklediğim" iki milyon haberden bile bahsedesim yok. Ara sıra böyle olduğu zaman "cepten yiyordum," fakat artık önceden yazmış olduklarımın sona erdiğini fark edince o imkanım da kalmamıştı.

Gelin görün ki, hayat sürprizlerle dolu. Şu an Adana'dayım ve burada annemin kullandığı bilgisayarın masaüstünde "zihni sinir no.1" isimli bir word dosyası buldum. "Ne yazmışım ki?" diye açtım (bu dosya adını bu bilgisayarda başkası kullanmış olamaz) ve ücretli avukatlık hakkında 2010 yazında yazdıklarımı buldum. KAV'ın seçim çalışması için Ahmet Abi (Dindar) "Çocuklar, projeler üretin" demişti, ben de ücretli avukatlık konusunu seçmiştim. Yazarken, işler bu tip avukatlığın kaldırılmasına kadar varmış.

Buyrun:

*
Arkadaşlar merhaba,

Nisbet yapıyormuş gibi olmayayım ama, deniz kenarı insanın zihnini açıyor. Bir yandan “patron” avukat kavramının ne kadar sinir bozucu olduğunu, bir yandan da Ahmet Dindar’ın beni de kattığı “Zihni Sinir proje ekibine” nasıl bir katkı sağlayacağımı düşünürken, bu iki düşünce aklımda muhteşem bir füzyon örneği gösterdi…

Aramızda “işveren avukatlar” mutlaka vardır, “patron avukat” tamlamasını bu yüzden kullandım. Herkesi aynı kefeye koymak gibi bir kaygım yok, fakat aşağıda belirteceğim türden uygulamalarda bulunan işverenler, sözlerimi üstlerine alınmaktan çekinmesinler.

Bizim sorunlarımızı biz hep söyledik. Vekalet ücretinin “koklatılmaması”, çalışma koşulları, bağımsız olmamak, maaşın eksik gösterilmesi hatta eksik göstermeye gerek bırakmayan maaşlara mecbur olmak, özel şirketlerdeysek hukuktan haberi bile olmayan yöneticilere “peki efendim” demek ve bunun dışında muhtelif iş hukuku sorunları: bırakın ihbar tazminatını, çalıştığımız günün parasının bile alamadan üstelik de “telefonla” işten çıkarılmak. “alo, ofis dışındaymışsınız, artık sizinle çalışmayacağız, gelmenize gerek yok” gibi bir çıkarma yani.

Kanaatimce bu sorun bir “ıslah konusu” bile olamayacak halde, zira sorunu oluşturan bizzat avukatların kendisi. Allahaşkına, bunu “düzeltmek” için yasayı nasıl değiştirmeyi düşünüyorsunuz? Avukatlığın bağımsız yürütüldüğünü mü ekleyeceksiniz? Yok mu? Vekalet ücretinin “davayı yürüten avukata ait olduğunu “ mu ekleteceksiniz? Bu var mı bilmiyorum, fakat her dilekçenin altına patronun imzasını atmıyor muyuz? Bir tek duruşma zabıtlarındaki isimle mi alacağız vekalet ücretini? Az maaş alanlar, avukatın asgari ücreti kadar almıyor mu, bir patron sırf az maaş verdiği için dava edilebilir mi? Maaşı SSK’ya eksik bildirilenler, zaten isterlerse (!) bunun için dava açamıyor mu? Bağımsız olmadığını düşünen avukat, başka bir iş yerinde çalışamaz mı? … Görülen o ki, aslında –belki de- tüm yasal haklarımız mevcut…

Bence bu iş, herhangi bir yasal düzenleme ile “düzeltilebilecek” bir şey değil, çünkü bunu bizzat avukatların kendisi bu hale getiriyor. Lütfen gerçekçi olalım. Yapılması gereken şey, ücretli avukatlığın olduğu gibi kaldırılmasıdır.

Nasıl ki hakim ve savcıların bağımsızlığına şüpheyle bakılmasının temel sebebi “devletten” maaş alıyor olmaları ise, bir avukatın bağımsızlığını imkansız hale getiren de bir yerlerden maaş almasıdır. Hepimizin (genç avukatların yani) işe ihtiyacı var. Kendi işini yapabilen arkadaşlarımızı dışarıda tutarak, ücretliler adına rica ediyorum: Lütfen maaşlı insanlarla biraz empati kurar mısınız? “Eeeh, avukatım ben, böyle çalışamam” diye istifayı basıp gitme lüksüne kaçımız sahibiz? Bunun “lüks” addedilmesi sizi rahatsız etmiyor mu?

Gelin görün ki, ücretli avukatlığı kaldırdığımız zaman yerine mutlaka bir ikame koymamız gerekiyor. Zira genç bir avukatın kendi işini yapması gerçekten her zaman kolay değil. Bu ayrı bir başlık ve ayrı bir yazı konusu fakat neyse ki hepimiz konuyu biliyoruz.

Ben bunun yerine, kâr paylaşımlı avukatlık sistemini öneriyorum. Patronlukta ısrarlı avukatlar bu sistemi de illa ki kendilerine yontacaklardır, her türlü geliri düşük göstermek yapılmayan bir iş değil. Fakat en azından artık ücretliye “maaş” değil “her türlü kârdan belli bir pay” verileceğinden ve ücretli, kendini daha “işin içinde” hissedeceğinden, maaşa göre daha sıcak bir sistem olduğunu düşünüyorum.

Avukatın karşı taraftan aldığı avukatlık ücretinin, işveren avukat ve ücretli avukatlar tarafından paylaşılması gerekiyor. Ücretin belli bir kısmının olduğu gibi işverene verilerek, kalan kısmının çalışanlara paylaştırılması düşünülebilir. Müvekkil –neredeyse her zaman- işverenin kişisel bağlantılarıyla kazanıldığı ve tüm ofis masrafları işverence karşılandığı için, bunun hakkaniyete aykırı görünmediği kanaatindeyim. Bununla birlikte, ücretin salt o işi yapan avukata özgülenmesi değil, çalışan tüm avukatlara paylaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun sebebi, çalışma ortamı içinde gerilimli bir ortamın oluşmasının engellenmesidir. Ofis içi rekabetin, hem insanın bağımsız düşünmesini engelleyen bir unsur olduğunu, hem de müvekkil aleyhine sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorum. Hatta bundan eminim.

İşveren avukatın müvekkillerden aldığı ücretler konusunda da fikrim aynı. Yukarıdaki paragrafı yazarken bir yandan da bunu düşünüyordum, “acaba o müvekkilin işlerini yürüten avukata daha fazla pay verilmeli mi…” derken, bunun da ciddi bir rekabet sebebi olduğunu fark edip vazgeçtim.

Bunlarla birlikte, avukatın bir maddi güvencesi de olmalı. Yukarıda sayılan iki tür ödeme dışında, bir de sabit maaş şartı getirilmeli. Aslında cümleyi yanlış yazdım, yani aklımdaki bu değildi, ama yazdığım şey aklımdakinden daha iyi oldu! Beynim doğru düşünmese de elim doğru yazabiliyor :) (Ya da "beynimin hatasını elim kendiliğinden düzeltiyor" da denebilir) Paragrafa başlarkenki düşüncem, “ücretli avukatın aylık ücreti hiçbir şekilde … TL’den aşağı olamaz” gibi bir düzenlemeyle, kâr paylaşımıyla aldığı ücretin çok komik miktarlar olmasını engellemekti. Fakat yazdığım şeklinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Gerekçem de şudur: iş görüşmesinde “Peki karşı taraftan alınan avukatlık ücretleri?” dediğim zaman dumura uğrayıp “Anlamıyorum, onun sizinle ne ilgisi var???” diyen zihniyetin, benim kazandığım davalarla yeni araba almasından inanılmaz derecede rahatsızım. Ben kirasını karşılayabileceğim ev bulamazken, trilyonluk davalarıyla uğraştığım şirketlerden gelen paranın işverenimin yeni evine gitmesi –açıkça söyleyeyim- kanıma dokunuyor. Üstelik, “istifayı basıp gitsem” ne zaman nasıl bir iş bulacağımı bilemediğim gibi; hem benim yaptığım işleri yapmaya çoktan hazır ve razı binlerce genç avukat var, hem de “cv” denen merette “büyük şirketlerle/işlerle uğraşmış görünmek” çok mühim bi’şey! O işlerle uğraşırken ne kadar sömürüldüğünüz, dayanma gücünüzün ne kadar yüksek olduğu da sizi “kıymetli işçi” yapan diğer bir faktör.

Bu arada az önce unuttum, asgari ücret şimdi 1000 lira ve bu gerçekten komik bi miktar. “Sen de, hem yüksek asgari ücret istiyorsun hem de pay istiyorsun, gözün doyacak mı bir gün?” dememenizi rica ediyorum. Bin lira ne ya? Bugün, kirada oturanınız var mı bilmiyorum, fakat sizin oturduğunuz yerlerde ve sizin evleriniz niteliğinde olup da bin liradan daha ucuz kaç ev var? Lütfen bu söylemimi Erbakan’ın karısının “Bugün kimin bir küp altını yok ki!” söylemi gibi algılamayınız. Hiç alakası yok ve bunu biliyorsunuz.

Bu işin “patron” avukatlara en büyük getirisi, ofisinde çalışan diğer avukatların kendisine öncelikle “saygı” duymasını ya da duyduğu saygıyı artırmasını sağlayacak olmasıdır.

Bundan sonra, ücretli avukat işi daha bir sahipleneceği için, yapılan işe kendi imzasını atacağını ve artı değerden payına düşeni alacağını bildiği için, daha iyi bir performans gösterecektir. İşini, işyerini seven ve geleceğinden umudu olan insan her zaman daha üretken ve yapıcıdır. Kaldı ki, 10 dakika geç geldiği için “patrondan” fırça yiyen bir ücretli “Bırak da planımı ben kendim yapayım, hepimiz aynı gemideyiz” diyebilmesi bile inanılmaz önemli bir gelişme olur.

Ayrıca, ücretli avukatlara verilen bu tür ücretler, vergiden de düşürülebilir. Zira avukatlık ücreti vekalette kimin adı varsa onun geliri olarak görünecektir fakat bu gelir yasal olarak paylaşıldığından, vergiden de pek tabii düşürülecektir.

Bu tür gelirlerin SGK primlerine esas olup olmayacağı konusunu biraz daha düşünmeliyim. Bir yandan asgari ücret alan bir avukatın geliri daha yüksek olduğunda primi neden düşük olsun diye düşünüyorum, fakat bir yandan da “ama sabit olmayan bir bedel üzerinden SGK primi de uygun olur mu…” diye düşünüyorum. Eğer sabit olmayan bedeller üzerinden de prim ödenecekse, bu halde her ayın priminin bir sonraki ay ödenmesi gerekir. Belki şu anda da öyle, fakat bu sistemi bilmediğim için şimdilik burada bırakıyorum.

Yine nisbet yapıyor gibi olmayayım ama, biraz düşünmek için denize tekrar gitmem lazım. Aklıma geldikçe ekleme yaparım.

Sevgiler&saygılar,
Göksun.
Mersin’de bir yerlerde.

*
Bu kez Adana'dan sevgilerle,
Göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder