18 Şubat 2014 Salı

yetenekli bay erdoğan

selam,

çok uzun süredir (neredeyse 5 aydır) yazmadığımın farkındayım. canım istemedi.

yazmak için gündemi takip etmek gerekiyordu, o dönem bunun ömrümü kısalttığını hissettim. yaşanan dünyaya çok fazla yabancılaştığım, kendi dünyama ise çok fazla döndüğüm bir dönem oldu.

başka yazılarda da bahsetmiştim, ben ruh hallerinden de sıkılabilen bir insanım. işte o halimden de sıkıldım, e madem o zaman eski okumalı yazmalı günlerime geri döneyim dedim. ya da belki aslında olan başka bir şeydi; yabancılaşmayı o kadar abarttım ki, artık bizzat kendime de uzak olduğum için, dünyayla arama mesafe koymanın bir anlamı kalmadı. her neyse.

öte yandan, yazmaya geri dönmek için aslında bugün iyi bir gün değil. çünkü hiçbir şeyle temas edesim yok. ama tam da bu sebeple, yani kendimle olan temasımı azaltmak için, yazmak işime yarayabilir.

hayırlısı.

*
geçenlerde, nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama bir şekilde kendimi yeni şafak'ın sitesinde buldum. biraz gezinince, haberlerin veriliş şekli ve içerikleri ilginç geldi. daha önce o tarafın gazetelerine zaman ayırmamıştım. sonra birinin röportajına rastladım, kimdi hatırlamıyorum, "eğitim sistemi chp'li yetiştiriyor" filan dediğini gördüm. işte o an, artık bir yeni şafak okuru olmaya karar verdiğim andır. çünkü belli ki çok acayip kafaları var.

önce yeni şafak'ın, akabinde ise bir karşı duruş olarak da sol gazetesinin ana sayfalarına gitmek istiyorum ama sanırım sol'a vaktim kalmayacak. bugünlük yeni şafak'tan gidelim ama bundan sonrası için planım iki gazeteye birden bakmak.

*
bugün başkan'ın grup konuşması vardı malum, salılarımız sallanıyor.

ilk iş, 28 şubat'taki "beceremediniz" başlığını bu milletin unutmayacağını hatırlatmış.

şimdi bu millet lafı biliyorsunuz ki pek meşhur. lakin ben bunun karşıladığı şeyin tam olarak ne olduğunu halen bilemiyorum. mesela bunun yerine halk denince ne oluyor, ben millet miyim halk mıyım, belki toplum da olabilirim.

eğer cümleden "beceremediniz başlığını unutmayana millet denir" çıkarımını yapmalı isek, o zaman ben başka bir şey oluyorum zira o başlığı bilmiyordum bile. bu elbette benim cehaletimdir, 28 şubat zamanı 13 yaşındaydım ama sonrasında da o dönemi fazla kurcalamadım. inkar etmiyorum. öte yandan, gayet 29 yaşımın son derece canlı hatıraları arasında bir "canım feda" vakası var ki, işte onu unutursam kalbim kurusun.

o halde madem millet değilsem sayın başkan, aşkolsun, şimdi biz neyiz?

*
"hayır internete sansür, kısıtlama gelmiyor. sadece şantaj ve ahlaksızlığa karşı tedbir alınıyor." iyi de, neyin şantaj neyin ahlaksızlık olduğuna nasıl karar veriyoruz başkanım?

mesela bana kalırsa, haber içeriklerine müdahale etmek hem şantaj hem de ahlaksızlık içerebilecek bir davranış. nasıl oluyor bunlar tam olarak, onu bir açıklayabilir miyiz?

*
"belediyecilik nedir bilmeyen birileri haliç metro köprüsü silüeti bozuyor diyor. yetişemedikleri üzüme koruk diyorlar." tabii siz böyle başlayan bir beyanın, o üzüme neden yetişilemediği konusuna bağlanmasını bekliyorsunuz. çünkü makul okur olmak bu beklentiyi gerektirir.

ama dostlarım, inanın ki "makul" aslında sizin bildiğiniz gibi bir şey değil. zira bu beyandan sonra başkanımız, uzuuuun uzun, hastane inşaatlarından girip tablet bilgisayarlardan çıkmış. bunun konuyla ne ilgisi olduğunu inanın anlamadım ama zaten anlamayacaktım; zira benim mercimek beynimin, başkan hazretlerinin ilişkilendirme sistemini anlayabileceğini nasıl düşünebilirim. haşa.

netice olarak, yazılanları okudum ve metro köprüsünü eleştirenler haksız çünkü başkanımız tablet bilgisayar dağıttığından ötürü. sorusu olan?

*
şimdi bakın aşırı efsane bir ilişkilendirme silsilesi geliyor.

1. belediyecilik nedir bilmiyorlar.
2. okullara 1 milyon bilgisayar gönderen hükümet, interneti engelliyor derseniz size dünyanın her yerinde gülerler.
3. geniş bant internet aboneliği sayısı göreve geldiğimizde 20 bindi, şu anda 34 milyona ulaştı.
4. yeni internet düzenlemesinden en fazla faydalanacak olan chp ve mhp'dir. çünkü kasetlerle en fazla tehdit edilen onlardır.

başkan naptınız siz öyle ya? bu arada artık kendisine "sen" diye hitap edemiyorum ne olur ne olmaz. tanrı'yla konuşurken bile senli benli olan bir toplumun geldiği hale bak çay demle.

neyse konuya dönersek, sanırım başbakanımız,

1. (belediyecilik bilmenin tablet bilgisayarla ilişkisini biraz önce irdelemiştik)
2. bilgisayar gönderince sansür karşıtı olunacağını, çünkü birkaç devreden ibaret bir aletle o aletin ulaşabileceği bilgilerin aynı şey olduğunu düşünüyor. elinize bilgisayarı alınca gerisi hoop sınırsız içerik çünkü.
3. küçük bir ihtimal ama, geniş bant dediğimizi pilates bandı sanıyor olabilir - fakat 10 sene önce pilates de yoktu ki memlekette... burada ebru şallı'dan rol çalma olabilir, dikkat.
4. bunu hiç açıklayamıyorum. ahshahshahs ay sinirim bozuldu pardon.

*
chp'ye demiş ki:

"... patronunuzun ananaslı, tespihli ses kayıtlarını yayınlayın. beddua görüntülerini dinleyin hep birlikte amin deyin.

malum medya haber yapmış, ak partili olmayanlar memur olamıyormuş. siz paralel devleti oluştururken sizin zihniyetinizde olmayan kimseyi almadınız, bunun adımlarını attınız. bunlar elinizden gidince hoplamaya zıplamaya başladınız. artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak."

bir şey diyeceğim, daha çok yakın tarihe kadar, ananaslı hoca'nın etrafında dönenler kendileri değil miydi? tt arena'da "bitsin bu hasret" çağrılarını anthony quinn filan mı yapmıştı, biz çağrıları mı karıştırdık?

hadi onu geçtik diyelim, chp'nin paralel devleti tam olarak ne zaman oluşturduğunun izah edilmesi lazım. 10 küsur yıldır -kusura bakmayın ama- en ufak varlık emaresi gösteremeyen chp mi oluşturdu bunu? başkanım ciddi misiniz? hadi diyelim ki bu adamlar bu kadar cin fikirli, doğru düzgün oy bile alamazken samanlar altından dereler akıtıp bu işi başardılar. e siz ne yaptınız o arada demezler mi adama? armut değilse de ayakkabı kutusu toplamışlarsa demek ki.

bir de, sizin zihniyetinizde olmayan kimseyi almadınız meselesi var. ayol devlette iktidarın zihniyetinde olmayan mı kaldı, şirin baba'nın namaz kıldığı bir ülke haline geldik başkanım yapmayın rica ederim.

chp'li olmayan alınmadı da, kedi buradaysa et nerede, et buradaysa kedi nerede? hm?

*
"sizin insanlığınız öldü mü, vicdanınız bu kadar mı kara? o kadıncağız baş örtülü olmasaydı, bu olay olur muydu? 8 mart'ta hangi yüzle kadın haklarını koruyacaksınız."

başkanım, hatırlatayım.

dilşat aktaş
lobna allami
4 aralık 2010'daki gösteride polisin tekmelediği hamile öğrenci
hiç olmazsa yaşına hürmet edilmeyen mücella yapıcı
göz altında tacize uğradığını ifade eden onlarca kadın
daha bugün haber olan, koruma altındayken tecavüze uğrayıp hamile kalan ama kürtajına izin verilmeyen 15 yaşındaki çocuk,
evlendiğinde 12, doğum yaptığında 13, öldüğünde 14 yaşında olan çocuk

ve hamileyken sokağa çıkmasında sakınca görülen, varlığı sadece bir aile içinde ve sosyal politika unsuru olarak kabul edilen milyonlarca kadın...

baş örtülü müydü?

gezi'deki kayıplarımız, kadın mıydı?

vicdanınız bu kadar mı kara?

*
selametle,
göksun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder