19 Şubat 2014 Çarşamba

önce lafa bakarım laf mı diye...

selam, daha biraz önce uzun bir yazı gönderdiğimin farkındayım ama elim kaşınıyor.

şu kadının beyanı esastır meselesine gireyim istiyorum. ama bu günlerdir o kadar fazla konuşuldu ki, lafı uzatmak niyetinde değilim. amacım, hukukla ilgisi olmayan arkadaşları hiç yormadan, onlara şöyle bir özet geçmek. bu iyiliğim de unutulmasın.

kısa bir giriş yapalım, biliyorsunuz sokakta olduğumuz haziran günlerinde bir kadın, kabataş'ta gezicilerin tacizine uğradığını iddia etmişti. sonra bu tacizin kamera görüntüleri olduğu öne sürüldü, hatta ismet berkan "izledim ben" diye beyanda bulundu. görüntüleri önümüzdeki cuma yayınlayacağız demelerinin üzerinden onlarca cuma geçti, hazirandaki olayın görüntüsü (!) daha geçen hafta çıktı piyasaya. bir de baktık ki, taciz ne coşkun kim, yok öyle bir dünya. şaşırdık mı, hayır.

bu esnada ismet berkan bir açıklama yaptı mı bilmiyorum, kendisini zaten takip etmezdim, şu günlerde de karşıma çıkmış değil. fakat balçiçek ilter han'fendi ki kendisi bu olayın varlığından emin olan ekiptendir, "o öyle dedi ben de öyle haber yaptım çünkü kadının beyanı esastır" benzeri bir açıklama yaptı.

sonrası olaylar olaylar, kadının beyanı esas mıdır, öyleyse bu yanlış değil midir, çünkü bakın burada tutmadı, vs vs.

bir yandan, kadının beyanı esastır ilkesinin tartışılması bir anlamda iyidir, çünkü her tartışma bilinçlenmeyi getirir. öte yandan, allahaşkına, balçiçek ilter'in bu beyanı esas alarak haber yapmasıyla, bir ceza hukuku ilkesinin ne alakası var? hukuki bir tartışmayı, balçiçek ilter'ın kerametinin kaynağı meçhul bir akıl yürütmesine dayandırmak nedir? yargılama ilkelerini özgürlüğü üzerinde şüpheler bulunan bir medyanın tiraj kaygıları üzerinden mi tartışacağız?

sırasıyla gidelim ki, balçiçek hanım daha ilk maddede derhal aradan çıksın.

kadının beyanı esastır meselesi bir yargılama ilkesidir. yani bunun uygulanacağı veya uygulanmayacağı ortam yargı ortamıdır. somut olayın hukuki sürecinde görevli olmayan herhangi birinin bu ilkeye dayanarak kendince bir hukuki çıkarıma varması mümkün değildir. "ben beyana bakarım, beyan varsa tamamdır." demek, yargıyı aradan çıkarmaktır ve kusura bakmayın hanımefendi, haddiniz değildir.

şimdi kaldık mı biz bize.

arkadaşlar bu ilkenin içinize tam olarak sinmeme sebebini biliyor ve anlıyorum, kaygınızda haklısınız. diyorsunuz ki, sırf beyan üzerinden gitmek olur mu, bu uygulama kötüye kullanılmaz mı, hiç suçu olmayan adamların ceza almasına sebep olunmaz mı?

ama işte o öyle değil. kadının beyanının esas olması, bu beyana göre karar verilmesi anlamına gelmiyor çünkü. geldiği anlam, kadının beyanı üzerine soruşturma açılabilecek olmasıyla ilgili. ki bunun da son derece önemli ve gerekli olduğuna koşulsuz inanıyorum.

bunu iki yönden inceleyelim. birincisi, malum, kadın hak arama yollarını hala tam olarak kullanamayan bir figür. karakola gidip kocasını şikayet ettiği zaman, oradaki kadın memurlar tarafından bile "kocandır, olur böyle şeyler" diyerek evine geri gönderiliyor. savcıya gidip koruma istiyor, savcı beyimiz daha dosyanın yüzüne bakmadan kadın sokak ortasında katlediliveriyor. tecavüze uğruyor ki bebeklikten yaşlılığa kadar her yaşta başa gelebilen bir şey bu biliyorsunuz, ya kimseye söyleyemiyor, söyleyince de ya öldürülüyor ya da tecavüzcüsüyle evlendiriliyor, hangisi daha ağır karar veremedim. geçinebilmek için işe giriyor, patronun tacizini kime anlatabileceğini bilmiyor, çünkü o işe muhtaç ve yanında onu dinleyebilecek kimse yok. kadınlık böyle bir şey, uyanın da balığa gidelim.

şu koşullarda, "önce tacize uğradığını ispat et bakalım" diye bir şey olabilir mi? önemli olan kadının hukuku yanında hissedebilmesidir. bu insanların can ve beden güvenliğinin sağlanması, onlara bu güvenin verilmesi başka türlü nasıl mümkün olacak?

diğer yön, suçun niteliğinden bağımsız. şimdi tacizden tecavüzden uzaklaşın, herhangi bir suç düşünün. hakaret olur, hırsızlık olur... diyelim ki iş arkadaşınızın size ait cep telefonunu çaldığını iddia ediyorsunuz. belki o arkadaş o gün ülkede bile değildi ama siz tutturdunuz, yok o çaldı ben biliyorum diye. gittiniz savcıya anlattınız derdinizi. savcı, o kişinin o gün gerçekten de yurtdışında olduğunu, soruşturma açmadan nasıl bilebilir?

tabii ki soruşturma açılacak, savcı delil toplayacak, günün sonunda bakacak ki bu adamın bunu yapması mümkün değil, takipsizlik kararı verecek. şikayetçinin beyanı burada bile dikkate alınmak zorundayken, bir insanın ruh ve vücut bütünlüğü sözkonusu olduğunda neden alınmamalı?

bu arada ispat konusuna geri dönmek istiyorum çünkü "kişinin tecavüzcü olmadığı ispat etmesi" tepki uyandıran bir durum. iyi de, peki kadın o kişinin kendisine tacizde bulunduğunu -eğer ispat vasıtası yoksa- nasıl ispat edecek?

ortada sadece kadının lafıyla erkeğin lafının bulunduğunu, ikisinin de başka ispat vasıtasının olmadığını düşünelim. ilke işte en çok burada sorundur.

kadının beyanı, evet soruşturma için esas olmalıdır, ama mahkeme kararına da esas oluşturabilir mi? iki tarafın da delili yokken, salt lafa bakılarak karar verilebilir mi?

bu durumda önce lafa bakılır laf mı diye, sonra adama bakılır adam mı diye. gülmeyin, ciddiyim ben.

mesela geçenlerde bir avukat abimiz bahsetti, size de anlatayım. bir kadın meslektaş tacize uğrayıp adamdan şikayetçi olmuş. adam hakkında dava açılmış, ifadesi alınacak. neyse işte adam tabii ben yapmadım etmedim ispatı yok filan diyor. hakimin buradaki akıl yürütmesi bence son derece mantıklı: "iyi de kardeşim, bak bu kadının işi gücü sosyal konumu var, bizim toplumumuzun hali malum, neden durduk yerde senin gibi alakasız bir adama üstelik de böyle bir ithamda bulunsun?"

yani hakimler davalarda somut olay değerlendirmesi yapıyor. acaba bu kadının o adama böyle bir ithamda bulunmasının sebebi var mı yok mu, bunu anlamaya çalışıyorlar. yani sırf "hmm kadın diyorsa tamam kesin olmuştur böyle bir olay" diye bir şey yok. (tabii bunun karşısında direkt beraat filan veren hakimler de yok değil, ben doğru düzgün araştırma yapanlardan bahsediyorum.)

kaldı ki, civangate günlerinden kalma atasözümüzü buraya uygularsak, tacizin belgesi mi olur, tabii ki beyan dikkate alınacak. ne olacaktı, taciz eden kişi bir yandan iğrençliğini yaparken bir yandan daha iyi çıksın diye kameraya el mi sallayacak?

netice olarak, bu bir yargılama ilkesidir ve kişinin salt beyan üzerine soruşturulması esasını karşılar. gazetecilerin "beyan varsa suç da vardır" diyerekten gelin güvey olmalarını değil.

sevgiler,
göksun.

*
bu arada, konuyla ilgili akademiyen bakışı da isterseniz, şurada gsü kamu hukuku araştırma görevlisi eda aslı şeran ve paris-ecole des hautes études en sciences sociales'te doktora adayı zeynep koçak yılmaz'ın birlikte yazdıkları bir makale var. buyrun: http://birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=1097&makale=Kabata%FE+Olay%FDnda+%C7in+Krizi%3A+Kad%FDn%FDn+Beyan%FD+Esast%FDr+%DDlkesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder