17 Mart 2013 Pazar

Ya bak Özge çünkü Atatürk tamam mı!

Selam,

Bugün baromuzun olağanüstü genel kurulu yapıldı, malum.

Hem oylama yapılmayacağından, hem de zaten amacı - sonucu belli bir genel kurul olduğundan, ben sadece kısa bir süre bulundum. Oraya giden herkesin amacı zaten belliydi, ortada bir farklılık yok ki beslenesin.

Yalnız bu farklılık olmayışı sanırım iyi olmuş, zaten barındırılmazmışız. Çünkü meğersem, biz oraya mesleğimizi korumaya değil, ırkımızı yüceltmeye gitmişiz. Bizim ""her şeyin üzerinde" sandığımız adaletin de bir etnisitesi varmış. Ama neyse ki biz etnisitelerin en şanlısına mensup olduğumuzdan, hadi yine iyiymişiz.

Ben saat 2'ye doğru oradaydım, ÇHD'li Güray Dağ'ın konuşmasının sonuna yetiştim. Açıkçası salona da girmedim. Bir yandan standlardaki kitaplara bakıp bir yandan dinlerken, kulağımda kalan şey şu oldu:

"Son olarak şunu söylemek istiyorum; eğer avukatlara yönelik operasyon ilk yapıldığında baro yine bu şekilde tepki verebilseydi, bugün bu hale gelmeyecektik."

Bunu duyunca  bir alkış bir tepki bekliyor insan değil mi? Çıt çıkmadı. İnanamadım. Yani tamam, kıyametin kopmasını beklemiyorum, baronun tıyneti belli. Ama en azından, sırf konuşma bitti diye  bile, insan nezaketen alkışlar ya. Ki iki gram izan sahibi hangi insan evladı, Güray Dağ'ın bu söyleminde yanlışlık bulabilir? Meslektaşlarımız KCK'dan alınırlarken "biz o fotoğrafın içinde olamayız" diye kapris yapıp, aklı ancak ucu kendine dokununca başına gelen ben miyim? (Bu konudan olağan gelen kurulu anlatırken de söz etmiştim, burada: http://koridorda.blogspot.com/2012/10/2012-genel-kurulu-bir-fotografn-hikayesi.html)

Ondan sonra Eminağaoğlu başladı, ben kitaplara bakınmaya devam ettim. Yeri gelmişken belirteyim, bilginin bu kadar pahalı olması da az insanlık dışı değil. Gelmişsin şu yaşına, kocaman profesör olmuşsun, kitaplarını bu fiyata satmanın anlamı nedir? İhtiyacın mı var? Yazdığın herhangi bir mütalaadan zaten dünyanın parasını almıyor musun hocam, yapma allahaşkına yapma bunu ya. Ayıp.

Eminağaoğlu Bey, şahsen tanımadığım ama uzaktan uzağa da pek hoşlanmadığım biridir. Nitekim hislerimin doğruluğu kesin olarak kanıtlandı bugün.

"Verdiği Mahmet Esat Bozkurt Hukuk Ödülü'nü almış olmaktan gurur duyduğum İstanbul Barosu..."

Halbuki ben bu isimde bir ödülün verilmekte olmasından dahi utanıyorum, onu nasıl yapalım?

Ödülün isminin değiştirilmesi meselesi yeni değil, hep vardı. Bu hep istenir, baro hep reddeder. Çünkü Mahmut Esat Bozkurt çok büyük bir hukukçu olduğundan ve Bozkurt-Lotus davasından dolayı.

Şimdi arkadaşlar bir konuda netleşelim, kimse Mahmut Esat Bozkurt'un küçük ya da önemsiz olduğunu söylemiyor. Kanunları hazırlamış mı, evet. Bakalık yapmış mı, yapmış. Uluslararası dava kazanmış mı, o da tamam. Bunlara itiraz eden yok ki.

Fakat siz neden, bu kişinin "Türk'ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir." demiş biri olduğu gerçeğiyle yüzleşmiyorsunuz?

Hadi yıl bindokuzyüzyirmiküsür, dönemsel olarak bunları duymak mümkün. Fakat şimdi? İki binler? Yirmi birinci yüzyıl? Hadi dünya çapında da düşündürmeyeyim sizi, aklınızı açmaya çalışmak gibi bir zahmete de katlanmayın, 20 yıl önce adını anmayacağınız kişiyle bugün pazarlık yapılıyor olması?

Dünya değişiyor hanımlar beyler, birazcık algı, birazcık izan. Kaldı ki, devletimizin uluslararası yargılamada başka büyük bir zaferini bulamıyorsanız, tek başına bu bile utanç vesilesi olmaz mı? Buna rağmen şu zamanda kalkıp Mahmut Esat Bozkurt adına verilen ödülden onur duymak nedir?

Biraz önce Güray Dağ'a tepkisiz kalan salon, nedense bu ödülden gurur duyma söylemini alkışa  boğdu. Hah işte baronun aklının dibi bu - diyorsanız yanılıyorsunuz. Daha dibi de var.

O arada salona girdim, bir bakayım diye. Bir Angara Başganı Metin Feyzioğlu çıktı.

Metin Başkan da, Ümit Başkan'dan cevval olmasın, ulusalcıların gözbebeklerindendir. "Sahne performansı" da tam kendisinden beklendiği üzere, genel kurula değil mitinge gelmiş gibiydi.

"Haksızlık nereden ve nasıl gelirse gelsin, biz onun karşısında dururuz. Bu İstanbul'da da böyledir, Diyarbakır'da da, Şırnak'ta da."

Şimdi ben bu söyleme kalkıp "yalan" desem, hakaret suçu işlemiş olmaktan çekinirim. Üstelik de haşa, koca Metin Bey'e yalancı diyecek halim yok. Fakat sanırım, kavramlardan farklı şeyler anlıyoruz.

Benim haksızlık kavramıma, mesela, Diyarbakır'daki meslektaşların "alınmış olması" da giriyor. Fakat Metin Bey "Yok o haksızlık değil; onlar da mesleki faaliyetten alındı tamam ama o başka bu başka" kabilinden düşünüyorsa bilemem. (Hep bu örnekten gidiyorum ama bence en çarpıcısı bu; karşı durduğun siyaset susturulunca tamam, sıra sana gelince ooovvv.)

Derken yine Türk milletine bağladık, yine Mustafa Kemal'in askerleri olduk, yine falan filan. Salon alkıştan yıkıldı, orada o an bir kıyamet koptu. Tam o kıyametin ortasına, Ankara Barosu sıralarından marş gibi bir şeyler duydum. "Ah-ha Onuncu Yıl Marşı'na girsinler de tam olsun..." dedim ama, ne olduğunu anlamadan gelen ses kesildi. (Bu arada, Metin Bey şovunu yaparken bizim başkan hırslanmış mıdır bilemiyorum.)

Arkadaşlar bir konuda anlaşalım, benim Mustafa Kemal'den yana gerçekten bir rahatsızlığım yok. Dönemini oturup layıkıyla araştırmadım, uyguladığı sisteme hakim değilim. Ama 1938 yılında hayata veda etmiş birini şimdiki her olumsuzluktan sorumlu tutacak kadar densiz de değilim. Yani beni Atatürk alerjisi olan insanlardan sanmayın.

Fakat kendisine sevgim ve saygım var diye, Atatürk (c.c) kafasında da değilim izninizle. Ya nasıl bu kadar put kafalı olunabildiğini anlamıyorum, tamam ülkeyi Atatürk kurdu evet, adına para bastık, ilkelerini okuduk öğrendik, cebindeki saat miydi Kur'an mı bunu tartıştık iyi güzel de, abicim biraz "aşalım" artık kendisini ya. 1923 zihniyetiyle mi yönetilelim hala? Ki o zamanın zihniyetiyle yönetileceksek, 1800'lerden sonra özellikle Balkanlardaki tüm etnik gruplar çatır çatır  bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kürtleri de bırakalım dönerlerse bizimdir o zaman. Kendinizle çelişiyorsunuz.

Diyeceğim şu ki, sırf böyle adamlar yüzünden vallahi Atatürk'ten soğur insan. Buna "kötü imam adamı dinden eder" benzetmesi yapabilirsiniz. Fakat ben aslında biraz daha acımasızım.

Bildiğimiz gibi, artık "yükselen trend" dindar olmak. Sarık takanın cezasında indirim yapılan bür ülkede yaşar olduk. Bir insanı sırf sarığına-türbanına bakarak değerlendirmenin ne kadar saçma olduğunda sanırım hepimiz hemfikiriz. Bunların göstermelik olduğunu, namaz kılmanın insanı iyi biri yapmayacağını, asıl imanın kalpte bulunacağını söylemeyen çıkar mı, hayır. Peki o zaman, bu mantığı Atatürkçülükte neden kurmuyorsunuz? Her Atatürk sevene ağam-paşam mı diyelim? Her Mustafa Kemal diyen vatanı mı kurtarıyor? "Ben her zaman haklı olduğum gibi son derece de demokratım, çünkü Atatürk!" Ya bırak allahını seversen. Atatürk'ten anladığı kuvayi milliye özentiliği; sonra kalkmış Vehhabi'lere çamur atıyor. Halbuki aradaki tek fark, Atatürk'ün üzerinden henüz 1500 sene geçmemiş olması.

Fakat her zamanki gibi, beni utandıran asıl şey, başkanların konuşmaları değil bu konuşmaların bu kadar takdir görmesi. İnsanların kitlesel davranışlarını gördükçe, distopyalara bir yandan daha da inanıyor, bir yandan en karasını bile yetersiz buluyorum.

Ne düşünüp nasıl biri olacağımıza üç-beş kişi karar veriyor ya, ben böyle dünyanın terazisini devireyim.

Hörmetler,
Göksun.


*
Not: Mahmut Esat Bozkurt'un "vecizelerini" bulmak için Google'a baktığımda, sadece marksist.org'da düzgün bir yazı bulabildim. Bozacı - şıracı ilişkisi gibi görünsün istemiyorum fakat yapacak bir şey yok, sadece orada bulabildim. Buyrun, Umut Sarıkaya'nın Hitler'li Almanlık karikatürünün kaynağını görün: "İnsanlığı çok severim. Lakin Türkçülüğü daha çok." http://www.marksist.org/haberler/4713-kilicdaroglunun-ovguler-duzdugu-fasist-mahmut-esat-bozkurt

3 yorum:

  1. :)

    Tebrikler. Zihninize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. ÖHD Başkanı Fırat Epözdemir konuşmasında "Mahmet Esat Bozkurt Hukuk Ödülü" veren İstanbul Barosunu eleştirdiği için kıyamet koptu salonda. "Bölücü"ler "bebek katilleri" havada uçtu. Peşinden zaten Kürtçe slogan atılması ile arbade oluştu. işte buna tepki olarak o ödülden duyulan gururlar dile geldi alkışlar koptu. Güray Dağ'ın konuşmasının sonundaki alkışımızı da duyuramamışız üzüldüm.
    yazı için teşekkürler..

    YanıtlaSil
  3. asıl ben teşekkür ederim, okuyan gözlerinize sağlık :)

    ben o "bölücü" vs. hadisesinde yoktum, sizin yorumunuzdan öğrendim. baroya olan "müstesna hislerim" daha bir şiddetlendi.

    güray dağ'ın konuşmasının içeride alkışlandığını tahmin ettim ama dışarıdan hiç duyulmadı...

    YanıtlaSil